Çürüme ve Devrim

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve Deniz Baykal’ı hedef alan son komplo girişimi neyi göstermektedir?

Kim olduğu, neyin peşinde olduğu ve kimler tarafından kullanıldığını anlamak için çok fazla zeka gerektirmeyen bir bayanın, herhangi bir kan...

Tarih:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve Deniz Baykal’ı hedef alan son komplo girişimi neyi göstermektedir?

Kim olduğu, neyin peşinde olduğu ve kimler tarafından kullanıldığını anlamak için çok fazla zeka gerektirmeyen bir bayanın, herhangi bir kanıta dayanmayan iddiaları, soruşturma safhasını gizli tutmakla sorumlu olan “savcı” tarafından yandaş basına sızdırıldı.

Yandaş basın, kendisine verilen görev gereği, bu iddiaları doğruluğu kesin olarak kanıtlanmış haber gibi propaganda etmeye başladı.

Ve Recep Tayip Erdoğan kameraların karşısına geçti. “Ana Muhalefet Partisi” yöneticileri ile ilgili olarak ortaya çıkan “gerçekler” üzerine konuştu. Bizde “aile kavramının ne kadar kutsal olduğu” üzerine bir söylev verdi.

İşte geldiğimiz noktada sistemin, siyasal mücadeleden anladığı budur.

ÖNE ÇIKANLAR, GERİ DÜŞENLER

Siyasal ömrünün sonuna yaklaşan her sistemde, normal zamanlarda ciddiye alınmayacak kişiler öne fırlar, sorumlu makamlar bunlar tarafından doldurulur.

Yetenek, birikim, insani değerler vb. açısından seçkin insanlar ise böyle dönemlerde elenir, kenarlara itilirler.

Kural şudur: Sistemlerin normal işlediği, toplumların ileriye doğru gitmelerine hizmet ettiği dönemlerde kişiler, birikim ve yeteneklerine uygun olarak devlet ve toplum hayatında öne çıkarlar.

Çöküş dönemlerinde ise tam tersi bir kural işler. Öne fırlayanlar ahlaki bakımdan çürümüş, yetenek ve birikim bakımından son derece geri ama üçkâğıtçılık, hile vb. özellikleri bakımından öne çıkan kişilerdir. Artık her yerde onları görürsünüz.

MÜCADELE ARAÇ VE YÖNTEMLERİ

Yine böyle dönemlerde siyaset, en kirli araç ve yöntemlerle yürütülen bir uğraş haline dönüşür. Çünkü ömrünün sonuna gelmiş olan sistemi, normal araçlarla devam ettirmek mümkün değildir.

Böyle dönemlerde siyasi mücadele, artık yatak odası görüntüleri ve bel altı hikâyeleri ile yürütülmektedir. Oysa Cumhuriyetin, arkamızda kalan 90 yıllık döneminde, özellikle ilk yarım yüzyıllık bölümünde böyle bir mücadele kimsenin aklına bile gelemezdi.

Nitekim Yassıada yargılamaları sırasında Adnan Menderes ile ilgili olarak gündeme getirilen bazı iddialar, toplum tarafından tasvip edilmemiş, olayda adı geçen sanatçının mahkemede aşkına sahip çıkan tutumu halk tarafından büyük bir saygı ile karşılanmıştı.

“OSMANIM”

Birinci Ergenekon davasında kullanılan bir “yalancı tanık”ın durumu, aslında sistemin ne kadar çürüdüğünün ve çürüyen sistemde ne türden kişilerin sahne almaya başladığının canlı bir örneğidir.

Danıştay cinayetinin faillerinden Osman Yıldırım; Savcıların “Osmanım”ı, mahkeme üyelerinden bazılarının “Osman Beyidir”.

“Osmanım” ya da “Osman Bey”in işlemediği suç yoktur.

Adam öldürmüştür. Öz yeğenine fuhuş yaptırmaktan yargılanmaktadır.

Ankara’da yapılan yargılamasında Atatürk’e “İngiliz p.i” diyerek saldırmıştır.

İşte, ülkenin yüz akı yurtseverlerine saldırmak için sistem, bu adamı müebbet hapse mahkum olduğu cezaevinde bulmuş, onu yalancı tanık haline getirmiştir.

Silivri’deki mahkemede ayaküstü kırk yalan söylediği açığa çıkmasına rağmen ısrarla tiyatrodaki rolüne devam etmesi sağlanmıştır.

Çürümüş olan sistem, tam da kendi durumuna uygun insanları bulmakta, onlara sarılmaktadır.

DEVRİM

Yunus Emre bundan tam 800 yıl önce tam da bu durumlar için söylemiş en özlü sözü: “Bir bağ ki viran ola/ İçi dikenle dola/ ayıklamak neylesin/ ateşle yakmayınca.”

Çürümüş sistemler, Devrimi bir zorunluluk olarak getirir ve toplumun önüne koyar. İktidarını sürdürmek için her yolu mubah gören anlayış sahipleri, toplumu kaçınılmaz olarak Devrimin o büyük temizleyici gücüne başvurmak durumunda bırakırlar.

mbgultekin@ip.org.tr