ÇÖZÜMÜ TARTIŞMAK (5)

TÜRKİYE’NİN ÖZGÜLLÜĞÜ
Türkiye Cumhuriyeti, ulusal sorunun çözümü konusunda sosyalist uygulamalardan daha değişik bir pratik yaşadı. Mustafa Kemal’in, Kurtuluş Savaşı yıllarında yerel yönetimlerde özerkliği düşündüğü biliniyor. 1922 yılında İzmit’te gaz...

Tarih:

TÜRKİYE’NİN ÖZGÜLLÜĞÜ
Türkiye Cumhuriyeti, ulusal sorunun çözümü konusunda sosyalist uygulamalardan daha değişik bir pratik yaşadı. Mustafa Kemal’in, Kurtuluş Savaşı yıllarında yerel yönetimlerde özerkliği düşündüğü biliniyor. 1922 yılında İzmit’te gazetecilerle yaptığı sohbette bu görüşlerini dile getirmiştir.
Cumhuriyetin yöneticileri en son 1924 sonbaharında toplanan Haliç Konferansında, Türkiye’yi Türklerin ve Kürtlerin beraberce kurduğunu telafuz etmişlerdi.
Bu düşünceler, 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanı ile birlikte son buldu. Etnik farklılıkların arkada kalan yüz yıl boyunca Avrupalı devletler tarafından kullanılması, Kürt Teali Cemiyeti’nin Osmanlının son döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında izlediği Batı işbirlikçisi politika, etnik talepler konusunda Kemalist iktidarı hassas kılmıştı. Şeyh Sait isyanı, deyim yerindeyse bu konudaki hassasiyetlerin üzerine tuz biber ekti.
Kürtler içinde milliyetçi uyanışın son derece zayıf olması, Cumhuriyetin kurucularını, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” anlayışını hayata geçirebileceklerini ve bütün halkı tek bir millet oluşumuna katabileceklerini düşünmelerini sağladığı anlaşılıyor.
Elbette Cumhuriyetin kurucularının böyle düşünmelerini mümkün kılan, bu coğrafyada yaşayan insanların, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi gibi, büyük ve tarihi eylemlerin sahipleri olarak bir araya gelmeleridir.

ASSİMİLASYON
Sonraki dönem, bir zorla asimilasyon dönemidir. Zorla asimilasyon politikasının bir çok olumsuzluğa yol açtığı ve Kürt yurttaşlara acılar yaşattığı bir gerçektir.
Bununla birlikte bu dönemi sadece zorla asimilasyon politikasının olumsuzlukları ile açıklamak doğru değildir.
Cumhuriyet Devrimi, Ortaçağ’a karşı gerçekleştirilen dünya ölçeğinde bir devrimdi. Kürt yurttaşlarımız hem bu Devrim’e katıldılar hem de Devrimin “nimetlerinden” yararlandılar. Kürtlerin, Kemalist Devrimi benimsemelerinin ve Cumhuriyetin tek bir millet yaratma sürecine katılmalarının esas açıklaması budur.
Evet Kürtler, Cumhuriyetin tek bir millet yaratma projesine katılmışlardır. Cumhuriyetin ilk on beş yılında gerçekleşen isyanlara katılanlar, Bölgede yaşayan nüfusun görece küçük bir kesimidir. Büyük çoğunluk Cumhuriyet’ten yana tavır almıştır.
Elbette böyle bir tablonun ortaya çıkmasında, patlak veren isyanların niteliği de nemli bir rol oynamıştır. Bu isyanlar, (Ağrı ve Koçgiri isyanları hariç) daha çok feodal yanları ağır basan ve Demokratik Devrime direnen Ortaçağ güçlerinin isyanı olmuşlardır.
Şeyh Sait’in isyan gerekçesi, Hilafetin kaldırılmış olmasıdır. Dersim isyanında aşiret reisleri, hakimiyet alanlarında devletin askerini, okulunu ve vergi memurunu istememektedirler. Bütün istekleri, her yıl belli bir vergi ödeyerek aşiret düzenini sürdürebilmektir.
Alişer ve Baytar Nuri gibi Kürt Teali Cemiyeti üyelerinin Dersim isyanındaki rolleri çok talidir.
Kemalist iktidar ve ona karşı çıkan Kürt feodalleri karşılaştırıldığında; hiç şüphe yok, Kemalist iktidar ileriyi temsil ediyordu.
Bu tablo, Kemalist iktidarın Kürt halk kitlelerini, Cumhuriyete kazanmasını mümkün kılmıştır.
Kürt halkının bütün bu dönem boyunca Cumhuriyet’ten yana tavır almasının, sonuç olarak toplumsal olarak elde edilen kazanımlar, maddi olarak ulaşılan refah gibi önemli bir nedenleri vardır.
Bugün Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ı ziyaret eden biri, Türkiye ile bu ülkeler arasındaki çarpıcı farkı görür. Son elli yıldır, Cumhuriyet Devriminden geriye doğru yaşanan gidişe rağmen bu fark halen vardır.

TEK MİLLET OLMA
1970’lere kadar olan dönemde tek bir millet oluşturma yolunda önemli bir mesafe alındığı bir gerçektir.
Türkçe bütün halkın ortak dili haline geldi. Ortak bir iktisadi yaşantı birliği kuruldu. Ve bin yıllık birlikteliğin de sağladığı, hatırı sayılır bir ruhi şekillenme birliği oluştu.
30 yıldır devam eden çatışmalara, onbinlerce insanın hayatına mal olan büyük acılara rağmen, ayrılıkçılığın; hâlâ Kürt halk kitleleri içinde sözü edilmeye değer bir taraftar kitlesi bulamaması, Cumhuriyet döneminde tek bir millet olmaya doğru olan sürecin ulaştığı boyutu göstermektedir.
PKK başta olmak üzere gerçek amaçları ayrılık olan Kürt milliyetçi örgütleri bugün gerçek amaçlarını gizlemek ihtiyacı duyuyorlarsa, bunun Kürt halk kitlelerinin bölünmeye sıcak bakmamalarıdır.
Tek bir millete doğru olan gidiş 1970’lerin ikinci yarısından sonra durmuş ve 1980 sonrasında ise tam tersine bir yöneliş ortaya çıkmıştır.
Cumhuriyet döneminde taçlanan bin yıllık birliktelik mi kazanacak, yoksa emperyalizmin son otuz yıllık “böl, çatıştır, parçala” politikası mı kazanacak? Bu sorunun cevabını önümüzdeki 10 yıl içinde alacağız.
Devam edeceğiz…