Ulusal sorun, 20. Yüzyıla kadar esas olarak bir Avrupa sorunuydu. Bilimsel Sosyalistler 19. yüzyılda İrlanda ve Polonya sorunları dolaysıyla ulusal soruna eğildiler ve çözümler önerdiler. 20 yüzyılda ise sorunun boyutları genişledi. İrlanda ve Polonya’nın yanı sıra; Avusturya-Macaristan ve Çarlık Rusyası gibi çok milliyetli imparatorluklar, ulusal sorunun yeni merkezleri olarak ortaya çıktılar.
Ayrıca 19. Yüzyılda çok fazla gündemde olmayan sömürgeler sorunu, emperyalizmle birlikte, Sosyalistler açısından da artık güncel siyaset konusu haline gelmişti.
Bilimsel Sosyalistler, sömürgeler sorunu için tek çözümün sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanması olduğunu savundular.
Çok milliyetli devletlerde ise ey uygun çözüm biçimi olarak bölgesel özerklik veya federasyon önerdiler.
FEDERASYON VE BÖLGESEL ÖZERKLİK
Sosyalistler, iktidar oldukları ülkelerde bu çözümleri uyguladılar. Sovyetler Birliği, Devrimden sonra Çarlık Rusyası içindeki milliyetleri 16 federal devlet içinde örgütledi. Ayrıca çok sayıda etnik topluluk için, elliye yakın özerk cumhuriyet veya özerk bölge oluşturdu.
Sovyetler Birliği deneyinde, sosyalistlerin özerklik ve federasyon uygulamalarında “teoriye” çok saplandıklarını ve halkın çıkarlarından hareketle pratik çözümlerden uzak durduklarını bile söyleyebiliriz.
Örneğin neredeyse artık ölmüş olan ve en fazla beş- on bin kişi arasında konuşulan dillerin yeniden canlandırılmasını buna örnek olarak verebiliriz. Ayrıca aralarındaki farkların, lehçeler arasındaki farklardan çok daha fazla olmayan dillerin, ayrı ayrı diller gibi ele alınması örnekleri de sayılabilir. Böylece bir çok yerde lehçeler arasındaki farklar derinleştirilmiş ve ayrı ayrı diller haline getirilmişlerdir. Örneğin Belarus, Rusya ve Ukrayna.
Keza aynı durum Türk Cumhuriyetleri için de geçerlidir. Daha önce bütün bir Türkistan Bölgesi olarak ele alınan coğrafya, daha sonra çok sayıda etnik yapının ayrı devlet veya özerk bölge olarak örgütlenmesiyle parçalanmıştır.
Oysa tarihin doğal akışı; neredeyse her kabilenin bir dilinin olduğu dönemlerden, devletlerin ve imparatorlukların dillerinin, daha geniş coğrafyalarda, daha geniş topluluklar tarafından konuşulduğu dönemlere geçiştir. Yerel diller bu gelişmeyle, daha büyük diller içinde erir.
Bazı dillerin diğer dilleri özümlemeleri zorla da olabilir veya bu ekonomik ve toplumsal gerekliliklerin sonucu olarak da kendiliğinden de gerçekleşebilir. Zora dayanan asimilasyon daha çok kapitalizm döneminde görülmüştür.
Sosyalist toplum, farklı etnik toplulukların zor olmadan gönüllü olarak bir araya gelebileceğini ve kaynaşma yönünde ilerleyebileceklerini kanıtlamıştır.
Ama Sovyetler Birliği’nin kuruluş döneminde, bu genel yaklaşımın aksine, her türlü milli baskıya karşı mücadele adı altında, etnik farklılıkların derinleştirildiği bir pratik yaşandı.
SOSYALİZMİN ÇÖZÜMÜ
Bununla birlikte sosyalistler, iktidar oldukları yerlerde; kapitalist sistemle birlikte ortaya çıkan ulusal baskı ve zorla asimilasyon uygulamalarına karşı ulusal eşitliği hayata geçirdiler. Sosyalistlerin, federasyon ve bölgesel özerklik çözümleri, ulusal baskı ve eşitsizlikleri sona erdirmiştir.
Çin’de 4 özerk cumhuriyet ve gene 50’ye yakın özerk bölge bulunuyor.
Yugoslavya; 6 federal devlet ve iki özerk bölgeden oluşan bir Federal Cumhuriyetti. Çekoslovakya iki federal devlet vardı.
Bu çözüm, 1980’li yıllara kadar, ulusal sorunun çözümü için gerçekten de etkili ve kalıcı yegâne çözümmüş gibi göründü. Ama 1990’larda dünyada yaşananlar bu çözümün zaaflarını gözler önüne serdi.
1990’LARIN GÖSTERDİĞİ GERÇEK
Dünyamız 1980’lere kadar dünya ölçeğinde anti emperyalist ve sosyalist hareketlerin geliştiği bir dönem yaşadı.
Anti emperyalizm ve devrimcilik, ezilen halklar ve milletler arasında dostluk ve işbirliği anlamına geldiği için bu dönemde, çok milliyetli sosyalist devletlerde hiçbir sorun yaşanmadı. Farklı etnik kökenlerden gelme insanlar barış içinde ve kardeşçe yaşadılar, iç içe geçtiler, kaynaşma yolunda ilerlediler.
Ama 1980’lerden sonra durum değişti. Emperyalizmin ideolojik, siyasi ve ekonomik atağı başladı. Dünyanın dört bir yanında, geçmişe ait ne varsa canlandırıldı, halklar arasındaki farklılıklar, düşmanlık nedeni olarak kışkırtıldı.
Bu yeni dönemde etnik temelde örgütlenmeler, Sosyalist ülkelerin yumuşak karnı haline geldi. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya dağıldı. Çekoslovakya ikiye ayrıldı.
Çin’de; Uygur ve Tibet Özerk Cumhuriyetleri başta olmak üzere etnik çatışmalar ortaya çıktı. Mao’nun önderlik ettiği sosyalizm pratiğinin sağladığı avantajların sonucunda Çin parçalanma yaşamadı ama bu durum, yaşanan sıkıntıların varlığını ortadan kaldırmıyor.
1990’ların pratiği şunu göstermiştir. Ezilen dünya devletlerinde etnik temelde gerçekleştirilen yapılanmalar, inisiyatifin gericiliğin eline geçtiği koşullarda etnik çatışmaların ve parçalanmanın zeminini oluşturmaktadır.
Devam edeceğiz.