Şimdi Kürt sorununda söz konusu olabilecek çözümlerin ne olabileceğine bakalım: belli başlı üç çözüm üzerinde konuşulabilir:
1. Üniter yapı içinde Kürt vatandaşlarımızın tüm demokratik haklarının kabulü ve yasal güvenceye kavuşturulması. Bu çözümün iki boyutu vardır. Birinci olarak etnik farklılıktan kaynaklanan demokratik haklar ki bunlar bugün esas olarak gerçekleşmiştir. Bazı yasal düzenlemeler gerekebilir.
İkinci olarak Bölgedeki feodal yapının tasfiyesi ile demokratik devrimin tamamlanması ve topraksız köylünün bırakılmaması. Köylünün toprağa kavuşması ve özgürleşmesi, geldiğimiz aşamada Kürt sorununun çözümünün en önemli boyutlarından biridir.
2. Üniter yapının terk edilerek Bölgesel Özerklik ya da Federatif bir yapılanmaya gitmek. Bu çözüm önerisi açık veya örtük olarak Irak’ın kuzeyindeki yapılanma ile birleşmeyi de içermektedir.
3. Kürtlerin ayrılarak ayrı bir devlet olarak ortaya çıkmaları.
Türkiye’nin devrimcileri bu seçenekleri tam 40 yıldır yoğun olarak tartıştılar. O tartışmaların sonrasında bugünkü olgunluk noktasına geldiler.
Şimdi konuyu bu kırk yıllık mücadele ve tartışmanın ışığında incelemek gerekiyor.
40 yıldır bu soruna arkasını dönmüş olanların ise; şimdi başkaları tarafından önlerine konan sözümona çözüm önerilerini tartışmadan önce, bu ülkenin yurtsever devrimcilerine kulak vermelerinde yarar vardır.
Çözüm önerilerinin en sonuncusundan başlayalım:
AYRILIK
Kürt milliyetçilerinin gönlünde yatan aslanın ayrılık olduğundan en ufak bir kuşku yoktur. Şu anda verilen mücadele, elde edilen kazanımlar hep bu amaca varmak içindir. Ama bu seçeneğin ciddiye alınabilmesi, her şeyden önce Kürt yurttaşlarımızın onayına veya önemli bir kısmının desteğine bağlıdır.
Oysa hemen herkesin üzerinde birleştiği gerçek şudur: Kürt yurttaşlarımızın ezici çoğunluğu ayrılmaya karşıdır. PKK’nın, 30 yıldır süren silahlı eylemlerinin sonrasında ulaştığı kitlesel desteğe rağmen, gerçek böyledir.
Bugün BDP’ye destek veren Kürt yurttaşlarımızın ezici çoğunluğu, konu ayrılmaya geldiği zaman hemen tavrını koymaktadır. Bundan dolayıdır ki PKK veya BDP ayrılıktan yana olmadıklarını söylemek ihtiyacı duymaktadırlar.
Ayrılığın, neden Kürt yurttaşlarımızın gündeminde olmadığına başlıklar halinde değinirsek:
Binyıldır birlikte ve iç içe yaşıyor olmak. Özellikle son yüzyıl içinde Dünyanın ilk antiemperyalist savaşını birlikte vermek ve büyük bir demokratik devrimi birlikte başarmak… Doğu illerinde yaşayan Kürt’ten daha fazla Kürdün Batı’da yaşıyor olması. Ortak bir iktisadi yaşantı birliğinin varlığı. Bütünlüğünü korumuş olan Türkiye’nin Kürt yurttaşlarımıza sunduğu olanaklar. Ekonomik, siyasi, kültürel ve güvenlik boyutları ile düşünüldüğünde büyük devletin avantajları vb. vb.
BÖLÜNMENİN MALİYETİ
Türkler ve Kürtler gibi iç içe geçmenin ileri boyutlarda olduğu coğrafyalarda bölünme nasıl olacaktır?
Tarihin ortaya koyduğu acı gerçek şudur: Böyle durumlarda sınırlar, “etnik boğazlaşma” ve bunun ardından gelen “etnik arındırma” ile çizilmektedir.
19. yüzyılda Balkanlarda ulusal devletlerin ortaya çıkış süreci, 600 yıldır oralarda yaşayan milyonlarca Türk’ün katledilmesi ve sürülmesi ile gerçekleşti.
Anadolu Rumları ve Yunanistan Türkleri aynı kaderi yaşadılar 1920’lerde.
Ermeniler, Çarlık Rusyası’nın desteği ile etnik temizlik işine Doğu Anadolu’da giriştiler. “Kendilerine ait bir devleti” ancak bu şekilde kurabileceklerdi. Başarılı olamadılar. Ama onların binlerce yıldır bir arada yaşadıkları komşularına karşı giriştikleri bu eylemin sonucu, kendilerinin yurtlarını terk etmesi oldu.
Benzer bir durumu son yirmi yıl içinde Yugoslavya’da yaşadık. Her otuz Yugoslav yurttaşından biri öldü.
Türkiye’de nasıl olacak? Bizde iç içe geçme Yugoslavya’dan daha fazla. Doğu’da yaşayan Kürt’ten daha fazla Kürt Batı’da yaşıyor. Antep’ten Karsa uzanan geniş bir ara bölgede büyük bir nüfus iç içe geçmiş durumda.
Ayrı devlet dediğiniz zaman işte o zaman etnik arındırmanın kendi kuralı işler. Türk veya Kürt fark etmez, böyle bir sürecin işlemesinden bu ülkede yaşayan herkes zarar görür. Ama en büyük zararı Kürtlerin göreceğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.
İnegöl ve Dörtyol’da ilk işaretlerini gördüğümüz bu süreç, bugüne kadar Türk olsun Kürt olsun tüm milletimizin büyük sağduyusuyla engellendi. Ama bir yandan PKK’nın etnik düşmanlığı körükleyen eylemleri, öte yandan AKP’nin etnik ayrışmayı derinleştiren “açılımları”, bu tehlikeyi her geçen gün daha da büyüterek önümüze getirmektedir.
BÜYÜK TUZAĞIN SAHİPLERİ
Etnik ayrışma ve çatışma politikasının gerçek sahibi emperyalizmdir. Türkiye gibi tarihin ilk kurtuluş savaşını vermiş, büyük bir demokratik devrimin sahibi olmuş, beş bin yıllık uygarlık tarihinde hep öncü roller oynamış bir uygarlığın mirasçısı olan ve bugün büyük ölçekler içinde değerlendirilebilecek bir ülke, temel yapısına ilişkin değişikliği çok büyük sarsıntılar olmadan kabul etmez.
Bu büyük alt üst oluş, ancak etnik boğazlaşma biçiminde olabilir.
Onun için bu politikanın asli sahibi Amerika ve AB emperyalistleridir.
Milletimizin bu büyük tuzağın farkında olması ise büyük şansımızdır.
Devam edeceğiz…
mbgultekin@ip.org.tr