Tartışmayı Orhan Bursalı’nın yazısından hareketle Ertuğrul Özkök başlattı. Hürriyet gazetesindeki köşesinde “Birlikte yaşamak zorunda mıyız?” diye sordu.
Ali Sirmen, bu sorudan ve Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in “Demokratik özerklik olmalı. Diyarbakır Belediyesinin önünde ay yıldızlı bayrağımız ile ‘kesk u sor u zer’ birlikte dalgalanmalı” mealindeki sözlerinden hareketle, sorunun; özgürce tartışılması gerektiğini yazdı.
Tartışma büyüyor. Özkök 4 Ağustos tarihinde kendi “çözümünü” yazdı: “Ben Türkiye’nin federal bir çözüme gitmesinden yanayım” dedi. Özal’ın “Türkiye, federasyon dahil bütün çözümleri tartışmalı” şeklindeki sözlerini hatırlatarak “lafı ağzına tıkandı. 23 yılı kaybettik” diye yazdı.
Tartışmaya 6 Ağustos günü Fatih Altaylı katıldı. Altaylı “Federatif çözümün gerçekte Türkiye için bir şans olduğunu, Türkiye’nin bu çözüm sayesinde Misakı Milli sınırları içinde yer alan Irak’ın kuzeyiyle birleşebileceğini ve böylece büyüme şansı yakalayabileceğini” yazdı.
BÜYÜMEK, KÜÇÜLMEK
Döndük dolaştık Turgut Özal’a geldik.
Tam otuz yıldır Türkiye’nin önüne konan seçenekler; “Ya Amerikan planları içinde yer alarak büyümek ya da küçülmektir.”
Turgut Özal’ın bütün gayreti, “Amerikan planları içinde yer alarak büyüyelim” seçeneğini Türkiye’ye kabul ettirmek içindi. Başaramadı
Cengiz Çandar 25 Mart 1995 tarihinde Sabah gazetesinde Amerika’nın önümüze koymuş olduğu bu seçenekleri son derece açık bir şekilde yazdı: “Türkiye; ya büyüyecek, ya da küçülecek.”
Türkiye, Türk Ordusu’nun 1994 yılından sonra girdiği yönelimle ve 28 Şubatla birlikte milli bir inisiyatif geliştirdi ve bu seçenekleri bir kenara itti.
Peki ne değişti de biz yeniden bu tartışmalara girdik?
Son sekiz yıl içinde ABD Irak’ı işgal etti. Silahlı bölücülüğü fiilen himayesine aldı. Türkiye’nin tepesine ise AKP’yi oturttu.
AKP, bu dönem içinde ABD ile yaptığı gizli anlaşmalar gereği bir yandan Türk Ordusu’nun elini kolunu bağladı; öte yandan ardı arkası kesilmeyen operasyonlarla mevzide savaşan komutanın ensesinde soruşturma ve tutuklanma kılıçlarını sallandırarak, teröre yol verdi.
Ve bütün bu gelişmelerin sonunda şimdi Amerika’nın tamı tamına 30 yıl önce önümüze koyduğu “büyüme veya küçülme” senaryolarını, “çözüm” adına kabullenmeye zorlanıyoruz.
KULAKLARINI TIKAYANLAR
Yıllardan beri bu ülkenin devrimcileri; “Kürt sorununu, özgür irademizle, kimseyi karıştırmadan kendi aramızda konuşalım ve çözelim” dediler.
Bu görüşümüzü; bugün federasyon ve ayrılık seçeneklerini en çok satan gazetelerin sayfalarında tartışmaya açanların, suskunluklarını ve hatta saldırılarını göğüsleyerek savunduk.
Arşivler ortadadır.
“Eğer bu sorunu, kendi irademizle çözemezsek, emperyalist devletlerin sorunu, bize karşı bir koz olarak kullanmalarının yolunu, kendi ellerimizle açmış oluruz” dedik.
O zaman çağrılarımıza kulaklarını tıkayanlar, şimdi konuyu tartışmaya açıyorlar.
Tartışmaları güzel. Ama gene kendi iradeleri ile hareket etmiyorlar.
Amerika’nın ve Avrupa’nın boylu boyunca, asli aktörler olarak elleriyle, kollarıyla ve ayaklarıyla sorunun içine girdikleri koşullarda konuşuyorlar.
Ama bu büyük gerçeği görmeyerek…
Veya görüyorlar ama bu gerçeğe arkalarını dönüyorlar…
Önerdikleri çözümlerin gerçekte, o arkalarını döndükleri yabancı güçler tarafından önümüze konulduğu gerçeğini gizliyorlar.
ÖNERİLERİN GERÇEK SAHİPLERİ
Evet, özgür bir şekilde ve kendi irademizle Kürt sorununa çözümü tartışalım. Ama kritik nokta şudur:
Bugün önümüze getirilen sorunun çözümü tartışmalarında Türkiye’nin iradesi yoktur.
Özerklik çözümünün arkasında Avrupa bulunuyor. Baydemir’den önce Jost Lagendijk, Türkiye’nin özerklik çözümüne gitmesinin doğru olacağını söyledi.
Türkiye’nin federal bir yapılanmaya gitmesi ve bunun ardından Irak’ın kuzeyindeki kukla devlet ile birleşmesi projesinin sahibi ise Amerika.
Aydınlıkçılar, tam 22 yıldır bu Amerikan planını yazıp duruyorlar.
Öte yandan üç beş yıl öncesine kadar en azından söylem düzeyinde Kürt sorununu, demokratik haklar sorunu olarak telafuz eden PKK gitmiş; onun yerini, üniter yapının değişmesini ön şart haline getirmiş olan bir PKK almış.
PKK’nın bu tavır değişikliği de kendi iradesinin eseri değil.
ÖNKOŞUL: TAM BAĞIMSIZLIK
Bu durum tespitinden hareketle sorunun çözümü ile ilgili olarak söylenecek ilk söz şudur:
Amerika ve Avrupa, bu sorundan ellerini çekmeden bulunabilecek bir çözüm yoktur.
Amerika ve Avrupa varsa işin içinde; çözüm adına atılacak her adımdan sonra sorun daha da çözülemez hale gelecektir.
Yugoslavya ve Irak pratikleri yeteri kadar aydınlatıcı değil mi?
Onun için Kürt sorunun çözümünde ilk adım; ABD güdümünde çıkmak, NATO’dan ayrılmak ve AB’ne üyelik başvurusunu geri çekmektir.
Bu adımları attıktan sonra Kürt sorununa ilişkin çözümümüzü, gerçekten kendi irademizle ve bütün seçenekleri masaya yatırarak, Türkler ve Kürtler olarak kendi aramızda konuşabiliriz ve bir sonuca ulaştırabiliriz.
Devam edeceğiz…