Bursa ve Diyarbakır

6 Mart günü Diyarbakır’daki futbol maçında gerçekleşen taş yağmuru, son yıllarda futbol sahalarında çokça rastladığımız, toplumsal bağlarımızın tahrip olmasının ve serbest piyasa sisteminin insanımızı yozlaştırmasının sonucu mudur?
Böyle de düş

Tarih:

6 Mart günü Diyarbakır’daki futbol maçında gerçekleşen taş yağmuru, son yıllarda futbol sahalarında çokça rastladığımız, toplumsal bağlarımızın tahrip olmasının ve serbest piyasa sisteminin insanımızı yozlaştırmasının sonucu mudur?
Böyle de düşünülebilir.
Nitekim daha birkaç hafta önce Fenerbahçe stadında benzer bir olay yaşandı. Bir futbolcunun başına taş geldi. 7 Mart günü Manisa’da oynanan maçta da benzer görüntüleri seyrettik.
Serbest piyasa sisteminin bireysel çıkarı kutsaması ve bütün değerlerin üzerine çıkarması, futbol sahalarına işte bu şekilde yansımaktadır.
Spor, toplumsal sağlığın gereği olan bir eylem olmaktan çıkıp, bireysel kâr konusu olunca, insanlar arasında dostluk ve dayanışmanın aracı değil, düşmanlığın aracına haline gelmektedir.
Bugün Türkiye’nin futbol sahalarında gördüğümüz gerçek budur.
6 Mart günü Diyarbakır’da bu gerçek bütün çıplaklığı ile vardı. Ama Diyarbakır Atatürk stadında tanık olduğumuz gerçek, sadece bundan ibaret değildi.
Diyarbakır’da olup biteni anlamak için altı ay geriye gitmek gerekiyor.

BURSA’DA OLANLAR
Altı ay önce 26 Eylül 2009 günü Bursa’da, Bursaspor Diyarbakırspor maçı oynandı. Maç esnasında Bursaspor taraftarlarının attığı sloganlar (Diyarbakırspor’u PKK ile özdeşleştiren sloganlar), Diyarbakır taraftarlarına yönelik fiili saldırılar, 15 taraftarın yaralanması, çok tehlikeli bir gelişmenin işaretleri idi.

Maçın ardından Diyarbakırspor Başkanı, takımlarını ligden çekeceği yönünde açıklamalar yaptı.

Bütün Türkiye o zaman Diyarbakırspor’a yapılan saldırıyı lanetledi. Bir avuç saldırganın yalnız bırakılması, o gün için tehlikeli gelişmeyi arka plana itti.

Ama o “gelişmenin” nedenleri orta yerde duruyor. Ekim başında halkın sağduyusuyla önlenen tehlike, şimdi yeniden kendini gösteriyor.

Diyarbakır’da yaşadığımız olay; Türk ve Kürt kökenli yurttaşlarımız arasında yaşanan büyük ruhi kopuşun somut tezahürüdür.

Sorumlu AKP’dir. Özel olarak ise AKP’nin “açılım” politikalarıdır.



“AÇILIM”IN İKİ AYAĞI

AKP’nin “Kürt açılımı”nın iki önemli ayağı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Amerika’nın Irak’ın kuzeyinde kurduğu Kukla Devlet’in Türkiye tarafından tanınmasıdır.

Bilindiği üzere bu yönde önemli adımlar atıldı. Bakanlar düzeyinde yapılan ziyaretlerin ardından Erbil’de konsolosluk açıldı.

Bütün bu adımlar, Amerika istediği ve dayattığı için atıldı.

Türkiye’nin Irak’a ilişkin kırmızı çizgilerinin silinmesi anlamına gelen bu gelişmenin, çok önemli bir güvenlik sorunu doğurduğu kesindir.

Kürt açılımın ikinci adımı, Türkiye’nin etnik temelde yeniden yapılandırılmasıdır.

Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyet Devrimi’nin birleştirdiği ve tek bir milletin unsurları olma yolunda ilerlettiği Türkler ve Kürtler, şimdi ayrı ayrı yollara yöneltiliyor.

Bu planlamanın arkasında da Amerika vardır. Çünkü etnik bakımdan ayrışmış ve birbirine düşmüş olan Türkiye, Amerikan planlarına direnemez.

Öte yandan etnik bakımdan ayrışma ve toplumumuzun bu temelde yeniden yapılanması AKP’nin Ortaçağ ideolojisine de uygundur.

Cumhuriyet Devrimi yıkılacak ve Osmanlı toplumsal sistemi yeniden ihya edilecek! İşte AKP “açılım” politikaları, işte bu rüyayı gerçekleştirme amaçlıdır.



ETNİK ÇATIŞMA

Cumhuriyet Devrimini başarmış, emperyalizme ve Ortaçağ’a karşı dünya ölçeğinde verilen mücadelenin ve alınan mesafenin en önemli sahiplerinden biri olan toplumumuzu, geriye götürmek o kadar kolay bir iş değil.

Bunun en iyi emperyalistler bilirler.

Etnik temelde bir milleti yeniden yapılandırabilmek için her şeyden önce o milleti oluşturan farklı unsurları birlikte yaşamanın mümkün olmadığına ikna etmek gerekir.

Bunun için tek bir yol vardır: Etnik boğazlaşma.

Etnik ayrışma ve bölünme dünyanın neresinde meydana geldi ise, bu sadece ve sadece etnik boğazlaşma yolu ile gerçekleşti.

Türkiye’de sahnelenen oyun budur. Bursa stadının ardından Diyarbakır stadında da sergilenen oyun, aynı oyundur.



AYNI YOLUN YOLCULARI

AKP ve PKK, ABD’nin planında farklı roller üstlenmiş durumdadırlar ama aynı amaca hizmet etmektedirler.

PKK, etnik temelde örgütlenmiş olan ve etnik bölünme derinleştiği ölçüde kitle tabanı bulacak olan bir Partidir. Onun için Türkler ve Kürtler birbirinden ne kadar uzaklaşırsa ve hatta birbirine ne kadar düşerse, PKK’nın hayat sahası o kadar genişleyecektir.

AKP ise bir Ortaçağ Partisi olduğu için etnik temelde ve inanç farklılıkları temelinde toplumun ayrıştırılması, programının gereği olmaktadır.

Sonuç olarak bu iki Parti, ideolojileri, programları ve siyasal hedefleri itibariyle Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesinde roller üstlenmeye uygundurlar ve roller üstlenmişlerdir.

Diyarbakır stadında yaşadığımız manzara; Ankara’daki iktidar AKP ile Diyarbakır’daki iktidar PKK’nın elbirliği ile Türkiye’yi nerelere getirdiğini gösteriyor.

Ve Türkiye AKP’den kurtulmadığı takdirde bugün bir stadın içinde gerçekleşen manzara, çok daha geniş boyutlarda önümüze gelecektir.

mbgultekin@ip.org.tr