Alarm çanı bu sefer Bursa’da çaldı. Göz göre göre bir felakete doğru sürükleniyoruz. Bu felaketin adı “etnik boğazlaşma”dır.
26 Eylül günü Bursa’da Bursaspor Diyarbakırspor maçı oynandı. Maç esnasında Bursaspor taraftarlarının attığı sloganlar (Diyarbakırspor’u PKK ile özdeşleştiren sloganlar), Diyarbakır taraflarını yönelik fiili saldırılar, 15 taraftarın yaralanması, maçın ardından Diyarbakırspor Başkanı’nın, takımlarını ligden çekeceği yönünde yaptığı açıklamalar, nereye geldiğimizi, nasıl bir tehlikenin eşiğinde durduğumuzu gösteriyor.
Bilindiği üzere 20 gün kadar önce de Ali Kırca, Siyaset Meydanı programına, yaşları 10-17 arasına değişen katılımcıları, “Türk ve Kürt çocukları” olarak çıkarmıştı. Çocuklar kendilerinden istenen “birbirine düşman milletlerin çocukları” rolünü başarıyla oynamışlardı.
Ertesi gün çok sayıda köşe yazarı, “Ne oluyor, bölünüyor muyuz? Türkiye Yugoslavya mı oluyor?” türünden yazılar yazdı.
GELDİĞİMİZ YER
AKP’nin “Kürt açılımı” işte Türkiye’yi bu noktaya getirmiştir. Kaldı ki henüz sözü edilen sürecin başındayız. Ama bugün artık bütün Türkiye’nin etinde kemiğinde hissettiği tehdit, işte bu “açılımın” sonunda önümüze gelmiştir.
Daha doğrusu “AKP’nin açılımı”, yıllardan beri alttan alta gelişen bir süreci tetiklemiştir.
Artık görülmektedir ki önlem alınmazsa etnik çatışma kaçınılmazdır. Çünkü bir toplumu var eden temelleri baştan aşağı değiştirmek, büyük alt üst oluşlar gerçekleşmeden mümkün olmaz.
Amerika, Türkiye’nin temellerini değiştirmek istiyor. Etnik temelde yeniden yapılandırma bu temelden değiştirmenin adıdır. AKP, bu işin taşeronluğuna soyunmuştur.
Taşeron’un bu amaç doğrultusundaki faaliyetlerinin ilk sonuçları Bursa’da uç vermiştir.
PKK’NIN BAŞARAMADIĞI
PKK’nin varlığı ve geleceği, bilindiği üzere etnik bölünmenin derinleşmesine bağlıdır.
PKK, bir siyasi hareket olarak ortaya çıktığı ilk günden bu yana bütün gücüyle etnik ayrışmanın daha da derinleşmesi için çalıştı. Bu, anlaşılır bir durumdur.
Etnik bölünme derinleştiği ölçüde PKK gibi örgütler yaşam alanı bulur kendine. Ama bu durum, tartıştığımız konu açısından, başlı başına büyük bir tehlike arz etmez.
Nitekim PKK; otuz yılı aşkın süredir etnik temelli politika yapmakta, şiddet eylemlerine başvurmakta ve bütün bunların sonucunda Türkiye’nin dört bir tarafına sürekli şehit cenazeleri gelmektedir.
Ama bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye, bugüne kadar ciddi anlamda bir etnik çatışma tehlikesi yaşamadı.
Zaman zaman çeşitli nedenlerden kaynaklanan ve etnik çatışma görünümünde olan kimi olaylar (Mersin Erdemli, Alanya, İzmir Kemal Paşa), yerel olaylar olmanın ötesine geçmedi.
Çünkü toplumumuzun büyük çoğunluğu etnik bölünme konusunda duyarlıydı. Etnik olarak Türk olan ve büyük çoğunluğu oluşturan halk kesimleri bu konudaki tahriklere prim vermedi.
DEĞİŞEN DURUM
Ama şimdi durum değişmiştir. AKP’nin “açılım” politikasının belki de en önemli sonucu budur.
PKK, yüz yılda uğraşsa Türkiye’de etnik çatışma çıkaramaz.
Ama Türk halkı içinde etnik ayrışma yönünde fikirler gelişirse, o zaman etnik çatışma kaçınılmaz olarak önümüze gelecektir.
Bu bakımdan şunu söylemek mümkündür.
PKK’nın 40 yıldır uğraşıp da yapamadığını AKP, 8 yıllık iktidarında ve son olarak yaptığı Kürt açılımı ile başarma noktasına gelmiştir.
Siyaset Meydanında ve Bursa Stadı’nda gördüğümüz manzara budur.
EMPERYALİST PLAN VE MİLLETİMİZİN YANITI
“Kurtuluş savaşında Kürtler yoktu.” “Hatta bırakalım Kurtuluş Savaşına katılmayı, Kürtler bu savaş sırasında düşman saflarında Türklere karşı savaşmıştır.” “Kürtlerin bu ülkeye olumlu anlamda hiçbir katkısı olmamıştır.”
Bu fikirler bundan birkaç yıl önce sadece bazı “görevliler” tarafından ifade ediliyordu. Herkes onların “görevli” olduğunu biliyordu ve bu zırvalara itimat etmiyordu.
Ama şimdi hemen her taraftan duyuluyor benzer fikirler.
Ve işte Bursa Stadında 26 Eylül günü kendini gösteren zihniyet, işte böyle bir zihniyettir.
Bu tablonun adı, ‘çoğunluğun etnik ayrışmayı benimsemesi’dir. Çoğunluk, ayrışmayı ve bölünmeyi bir “çözüm” olarak benimseme noktasına geldiği vakit, o zaman etnik çatışmanın kendi kanunları işlemeye başlar.
Yugoslavya’da her otuz yurttaştan biri hayatını kaybetmişti ve milyonlarcası yerinden yurdundan olmuştu. Etnik temelde Türkiye’yi yapılandırma, benzer bir tablonun Türkiye’nin gerçekleşmesi anlamına gelecektir.
Hatta bu tablonun çok daha vahim boyutlarda olacağını söylemek de kehanet olmayacaktır. Türkler ve Kürtler, Dünyanın başka herhangi bir bölgesinde görülmeyecek ölçülerde iç içe geçmiştir.
Doğu illerinde yaşayan Kürt’ten daha fazla Kürt Batı illerinde yaşamaktadır. Onun için aklı başında hiçbir Türk ve hiçbir Kürt etnik ayrışmadan yana olamaz.
Etnik boğazlaşma planlarını yapan merkezlerin en büyük handikabı budur.
Etnik boğazlaşma batı emperyalizmin “açılım” planıdır. Ama elbette bu plana milletimizin de bir yanıtı olacaktır.
mbgultekin@ip.org.tr