Bırakın Perinçekleri, çıkıp iktidar olsunlar, Türkiye'yi NATO'dan çıkarıp, Gladyo'nun kökünü kazısınlar!

Ergenekon Davasının 81. duruşması 5 Mayıs 2009 günü Silivri Cezaevi Yerleşkesindeki salonda yapıldı. Davaya tutuksuz sanıkların sorgularıyla devam edildi. Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde sanıklar ve vekillerinin talepleri alındı. Bu kapsamda söz alan İşçi Partisi ...

Tarih:

Ergenekon Davasının 81. duruşması 5 Mayıs 2009 günü Silivri Cezaevi Yerleşkesindeki salonda yapıldı. Davaya tutuksuz sanıkların sorgularıyla devam edildi. Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde sanıklar ve vekillerinin talepleri alındı. Bu kapsamda söz alan İşçi Partisi Merkez Basın Bürosu Başkanı Hikmet Çiçek, haklarındaki suçlamaların dayanaksız olduğu II. Ergenekon İddianamesi ile savcılar tarafından da kabul edildiğini belirterek serbest bırakılmalarını istedi.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve arkadaşlarının vekili Av. Mehmet Cengiz'de yaptığı konuşmada Danıştay davasının, Ergenekon davası ile birleştirilmesi girişimini değerlendirdi. Cengiz, birleştirme girişiminin Ergenekon davası üzerinden, Danıştay katillerinin kurtarılması operasyonu olduğunu, buna izin verilemeyeceğini belirtti. Cengiz özetle şunları söyledi;
Danıştay’a yapılan saldırı ve Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olaylarının görüldüğü davanın Ergenekon davası ile birleştirilmesi girişimi, “Ergenekon” adıyla bir terör örgütü yaratma, bu iddia ile yargılanan sanıklar hakkında “kanıt” üretme çabasıdır.
Esas amaç bu olmakla beraber bu girişim aynı zamanda Danıştay sanıklarını kurtarma operasyonudur. Bu yolla, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesine bomba atılması fiillerinin sanıklarının önce tahliyesi, daha sonra da ceza zamanaşımı hükümlerine göre cezadan kurtulmaları sağlanmaya çalışılmaktadır.
Plan, Danıştay sanıklarının tahliyesini getirecektir. Bu plan uygulanabilecek olursa;
- Mayıs 2006’da gerçekleştirilen eylemlerin üzerinden 3 yıl geçti. Sanıklar yaklaşık 3 yıldır tutuklular. Yargı pratiği gözetildiğinde, yüzlerce sanığın, binlerce sayfa iddianameler, bin kadar klasörden oluşan ve ucu açık soruşturmalarla sürdürülen bu Ergenekon davasının 20-30 yıl sürme olasılığı vardır.
- (5271 sayılı) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (06.12.2006 tarih ve 5560 sayılı kanunun 18. maddesi ile değişik) 102. maddesinin 2. fıkrasına göre:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez”.
(5320 sayılı) Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Hakkında Kanun’un (11.05.2005 tarih, 5347 sayılı kanunun 2. maddesi ve 26.02.2008 tarih, 5739 sayılı kanunun 6. maddesi ile değişik) 12. maddesinin 1. fıkrasında;
“Ceza Muhakemesi Kanununun 102 nci maddesi, aynı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yazılı suçlar ile ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından, 31 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girer. Bu süre zarfında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 110 uncu maddesinin uygulanmasına devam olunur” denilmiştir.
Bu yasal düzenlemeye göre; aslında karar aşamasında bulunan Danıştay davasının, daha uzun yıllar süreceği belli olan Ergenekon davası ile birleştirilmesi halinde; Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanması eylemlerinden yargılanan sanıklar hakkında önümüzdeki 1,5 yıl içinde karar verilmesi mümkün olamayacağından, 31 Aralık 2010 tarihinden sonra, tutuklu kaldıkları süre dikkate alınarak mutlaka tahliye edilmeleri gerekecektir.
Sonucun sorumlusu,
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’dir. Doğacak bu sonucun sorumlusu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’dir. Bu mahkeme, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan davada yargılamaya konu Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanması olaylarına yer verilen ve ikinci bir yargılamaya konu edilmek istenen Ergenekon İddianamesini bu biçimiyle kabul etmekle bu sonuca yol açmıştır. Doğru olan, Ankara’da görülmekte olan davada yargılamaya konu bu eylemler ve bunlara ilişkin iddiaların ikinci bir yargılamaya konu edilemeyeceği belirtilip İddianamenin reddedilmesi; bu iddialar ve kanıtlarının İddianameden çıkarılıp Ankara’da görülmekte olan dava dosyasına gönderilmesinin istenmesi idi. Bu yapılmamıştır. Nitekim, gerek Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin birleştirme yönündeki bozma kararının ve gerekse Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin buna uyma kararının gerekçesi budur.
Hatayı düzeltmek, planı bozmak mümkündür. Ama her şeye rağmen, gelinen noktada, kamu vicdanının kabul edemeyeceği bu durumu düzeltmek mümkündür:
- Henüz davaların birleştirilmediği bu aşamada, (5271 sayılı) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 10. maddesi uygulanabilir. Anılan madde şöyledir:
“(1)Kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
“(2) …
“(3) İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur”.
Buna göre, Ergenekon davasında yer alan Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ile ilgili iddialar önce, halen görülmekte olan Ergenekon davasından ayrılır ve ayrı bir dosya açılır; sonra da bu dosya Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyası ile birleştirilerek yargılaması sürdürülüp sonuçlandırılır.
- Veya birleştirilecek olan bu davaların, (5271 sayılı) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun, bağlantılı olduğu iddia edilen ceza davalarının birleştirilmesinin düzenlendiği 16. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “Birleştirilmiş olan davaların ayrılması da bu suretle olur” hükmü uyarınca birleştirildikten sonra, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden gönderilen dava dosyasındaki kanıtlarla birlikte ayrılması ve ayrı bir esasla yürütülüp sonuçlandırılması da olanaklıdır.

KONTRGERİLLA ve ÇETELERE KARŞI MÜCADELENİN KARARGÂHI İŞÇİ PARTİSİ’DİR
Cengiz'in ardından söz alan Av. Hasan Basri Özbey, Doğu Perinçek'in 1997 yılında bir televizyon programının CD'sini Mahkemede izletti. Show TV'de yayınlanan Can Dündar'ın hazırlayıp sunduğu 40 Dakika isimli programda Perinçek, kontrgerillaya karşı mücadeleyi anlatıyor. CD'nin izlenmesinin ardından Özbey özetle şunları söyledi;
Huzurdaki davada iddianameye konulan suçlamalar, ifade edilen kimi olaylar ve davalarda sanık olanlardan ayrık olarak ele alındığında tipik Kontgerilla, Gladyo, SüperNATO, Çete faaliyetleridir.
40 yıllık yakın geçmişte; Türkiye’de, Kontrgerilla-Çete, halk düşmanı tüm suçların savcısı Doğu Perinçek'tir. Türk Milletinin son 40 yıllık kontrgerilla ve çetelere karşı mücadelesinin karargahı İşçi Partisi'dir.
Huzurdaki davanın iddianamesini yazan savcılar daha ilkokul çağlarındayken, İşçi Partisi ve Doğu Perinçek’ler,canları pahasına, özgürlüklerini feda ederek kontrgerillaya, çetelere karşı mücadelenin önderliğini yapmışlar, kontrgerillanın İddianamesini çoktan yazmışlardı.
Türkiye kontrgerillayı, Gladyo’yu, SüperNATO’yu Perinçek’lerden öğrendi.
Perinçekler kontrgerillayla mücadelenin MERKEZİ VE TEK SAHİBİ olmuşlardır.
Perinçek ve arkadaşları tarafından yayımlanan günlük Aydınlık gazetesi daha 1978 yılında KONTRGERİLLA yazı dizisi ile Türkiye’ye kontrgerillayı tanıttı, kontrgerillanın suçlarını ortaya çıkardı, kontrgerilacıları birer birer kulaklarından tutarak halkın önüne çıkardı. 1987 Birinci MİT raporu, II. MİT Raporu, Çiller Özel Örgütü, 1996 Susurluk Çetesi, nihayet F Tipi Gladyoyu İşçi Partisinin kararlı mücadelesiyle öğrendik.
İşçi Partisi kontrgerillayı defalarca felç etmiştir.
Türkiye, Susurlukları, Ziverbeyleri, Kontgerilla yapılanmasını, 1 Mayıs 1977, 16 Mart, Maraş, Malatya, Sivas, Çorum katliamlarının ardındaki SüperNATO’yu, faili meçhul cinayetleri, polis merkezlerinde eğitilen Hizbullahları, Eşref Bitlis suikastinin faillerini, Gladyonun katlettiği yurttaşların gömüldükleri Silopideki kasaplar deresi toplu mezarlarını, Çiller Özel Örgütlerini, Ağarları, Mehmet Eymürleri, Hiram Abasları İşçi Partisi'nin kararlı mücadelesi ile öğrendi.

KONTRGERİLLANIN KİTABINI YAZDIK
Doğu Perinçek, Nusret Senem, Ferit İlsever, Adnan Akfırat, Emcet Olcaytu, Hikmet Çiçek, Serhan Bolluk... Kontrgerillanın kitabını yazdılar.

SAMİMİ OLALIM, MİLLETİ KANDIRMAYALIM!
İşin elif besi şudur; NATO’dan çıkmadan GLADYODAN KURTULAMAYIZ
Mehmet Altan daha geçen hafta yazdı; Türkiye NATO ülkesidir. NATO ülkesinde, NATO’nun dediklerinden başka bir şey uygulanmaz diyor.
Bir kez daha öğreniyoruz ki Ülkemizde geçerli olan hukuk NATO HUKUKUDUR, GLADYO HUKUKUDUR. Atatürk Cumhuriyetinin hukukunu çoktan yıkmışız.
Çöken ABD emperyalizminin yıkılışını engelleme hayallerinde NATO büyük önem taşımaktadır. NATO dünyanın büyük çoğunluğundan tecrit olan, tepki gören ABD’nin yılanıdır. Ona sarılmak zorundadır. Bunun içindir ki, ABD, NATO yılanını Irak ve Afganistan’ı boğmakta kullanmaktadır. NATO yılanı Milli devletimizin, Atatürk Cumhuriyetinin yıkılmasında koç başı görevini yapmaktadır. ABD’nin NATO ve GLADYO ile en sıkı ilişkilerin yaşamsal olduğu bir dönemden geçiyoruz. ABD’nin dünyanın mazlum milletlere saldırı mekanizması olan NATO ve GLADYO, yine ABD’nin yıkılışının yumuşak karnıdır.
MİLLETİ KANDIRMAYALIM, İYİNİYETLİ SAFLARIMIZ DA KENDİLERİNİ KANDIRMASINLAR…
Savcılar, Kontrgerillayla, çetelerle mücadele etmek mi istiyorsunuz, bu suçların iddianamesini mi yazmak istiyorsunuz; İddianame hazır! İşte Sayın Perinçek’in, Senem’in İlsever’in, Akfırat’ın, Çiçek’in kitapları. Elinizde yoksa verelim!

Sayın Mahkeme, gladyoyu, kontrgerillayı, çeteleri mahkûm etmek istiyor musunuz?
Türkiye NATO’dan çıkmadıkça, ABD’nin tahakkümünden kurtulmadıkça, onların memurları iktidar mevziilerini işgal ettikçe ne gladyodan kurtulabiliriz, ne de çeteleri mahkum edebilirsiniz. Kontrgerillanın kökünü kazımak istiyorsanız, halk düşmanlarını cezalandırmak mı istiyorsunuz;
O zaman Doğu Perinçek’leri serbest bırakın!
Bırakın PERİNÇEKLERİ, çıkıp İKTİDAR OLSUNLAR, TÜRKİYE’Yİ NATODAN ÇIKARIP, GLADYONUN KÖKÜNÜ KAZISINLAR!

Özbey'den sonra söz alan Av. Ceyhan Mumcu ise, İşçi Partililer dışındaki sanıkların ortak bir suçları olduğunu belirterek; "Diğer sanıkların ortak bir kusurları vardır: İşçi Partisi'ni dışlayarak, İşçi Partisi bir çözüm aramak! Bu nasıl örgüttür. Böyle örgüt olur mu?" diyerek Perinçek ve arkadaşlarının özgürlüklerinin iade edilmesini istedi.

Son sözü alan Av. Servet Bora da, "Nasrettin Hoca bir gün merkebini yitirmiş güle oynaya arıyormuş. Komşuları sormuşlar, 'Hoca, yitiğini güle oynaya arıyorsun, bu ne iştir?' Hoca 'Şu dağın ardında bir umudum var, orada da bulamazsam görün o zaman vaveylayı demiş. Ben bu gün bununla yetinip başka bir şey söylemiyorum. Bu günkü tahliye taleplerine ilişkin Mahkemenin karar vermesinden sonra konuşacağım."

Mahkeme talepler hakkında 8 Mayıs Cuma günü karar vermek üzere duruşmayı 7 Mayıs'a erteledi.