Bir yalansavar markası ve bilim adamlığı

Geçen hafta haberini vermiştik: Kaçaznuni'nin yalansavarı, Kaynak Yayınları tarafından İngilizce olarak yayımlandı.

YALANSAVAR
Bakın şu Kaçaznuni'nin insanlığa ve Türkiyemize yaptığı hizmete! O'nun sayesinde Türkçemize yeni bir sözcük kazandırmış bulunuyor...

Tarih:

Geçen hafta haberini vermiştik: Kaçaznuni'nin yalansavarı, Kaynak Yayınları tarafından İngilizce olarak yayımlandı.

YALANSAVAR
Bakın şu Kaçaznuni'nin insanlığa ve Türkiyemize yaptığı hizmete! O'nun sayesinde Türkçemize yeni bir sözcük kazandırmış bulunuyoruz: Yalansavar!
Uçaksavar, tanksavar gibi yalansavar da var. Kaçaznuni, hele İngilizcesi de yayımlandıktan sonra, dünya ölçeğinde bir yalansavar markası oldu.
Peki elli küsur yıldır ellerinde böyle bir silah vardı da, Türkiye hükümetleri, o silahı niçin toprağın altına gömdüler?
Biz gidelim, Rus arşivlerinden bulup çıkaralım diye mi?

KEŞİF TARİHİ
Önce şu Kaçaznuni'nin kitabının keşif tarihini özetleyelim. Buna gerek duymamızın nedeni, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv dostumuzun 3-4 Aralık 2005 tarihinde Bodrum'da gerçekleşen "Tarihte Türkler-Ermeniler ve Gerçekler Sempozyumu"nda gerçeğe uymayan bir keşif tarihinden söz etmesidir. Ataöv, Kaçaznuni'yi ilk kez 1984 yılında kendisinin keşfettiğini söyledi ve bu kitabın yayımlanmasından adeta rahatsızlık duyduğunu sergileyen konuşmalar yaptı. Oysa Kaynak Yayınları, bu konuda sarfedilen emeğin değerini bilmiş ve bastığı kitabın önsözünde, Prof. Türkkaya Ataöv'ün 1984 yılında çıkan İngilizce yazısını anmıştı.
Prof. Ataöv ise, bu kitabı ilk bulanın kendisi olduğunu söylerken, doğru bilgilendirme gibi, bilimin en temel ilkesine bağlı kalmadı. Kendisinden birkaç yıl değil, tam 34 yıl önce Esat Uras, bu kitabı, Türkiye bilim çevrelerine ilk kez tanıtmıştı. Yine Türkkaya Ataöv'den önce bu kitaptan yararlandığını eserleriyle ortaya koyan araştırmacılar vardı.

ESAT URAS
Esat Uras, 1950 yılında yayımlanan "Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi" başlıklı ünlü eserinde, Kaçaznuni'nin kitabından çok sayıda alıntı yapmış. Kitabın 1923 yılında Viyana'da yayımlanan Ermenice basımının 1950 yılından önce Türkçeye çevirtildiği anlaşılıyor.1

KAMURAN GÜRÜN
Aynı "manüskri" (elyazısı) nüshadan yapılan alıntılara, Büyükelçi Kamuran Gürün'ün 1983 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan "Ermeni Dosyası" adlı kitabında da rastlanıyor.2

DIŞ POLİTİKA ENSTİTÜSÜ
1983 yılında "Dış Politika Enstitüsü" tarafından yayımlandığı belirtilen "Dokuz Soru ve Cevapta Ermeni Sorunu" başlıklı kitapçığın kaynakçasında da, Kaçaznuni'nin 1923 Viyana basımına yer verilmiş.3 Ancak burada Kaçaznuni'nin kitabının başlığı Ermenice değil, İngilizce. Dış Politika Enstitüsü'nün devlet kurumlarına bağlı olarak yayın yaptığı kolaylıkla söylenebilir.

MİM KEMAL ÖKE
Mim Kemal Öke, 1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nin yayımladığı İngilizce bir derlemede, Kaçaznuni'nin 1955 yılında New York'ta yayımlanan İngilizce basımından uzunca bir bölüm almış.4
1994 öncesinde kuşkusuz başka kitap ve yazılarda da Kaçaznuni'ye göndermeler yapılmıştır. Bizim rastladığımız bunlar.

VE TÜRKKAYA ATAÖV
Prof. Dr. Türkkaya Ataöv de, bütün bu yayınların arkasından, örneğin Esat Uras'tan 34 yıl sonra, 1984 yılında Kaçaznuni'nin kitabı üzerine on sayfalık bir İngilizce yazı yayımlamıştı. Kaynak Yayınları'nın Kaçaznuni kitabının önsözünde özellikle anılan bu yazı, Fransızca, Almanca, İspanyolca çevirileri de eklenerek devletin propaganda kurumları tarafından kitapçık halinde basılmıştı.5 Ataöv, Bodrum'daki sempozyumda, bu yazısını Türkçe yayımlama gereğini duymadığını da belirtti. İşte o İngilizce yazısında, elinde Kaçaznuni'nin Ermenice basımından Türkçeye çevrilmiş 61 sayfalık bir daktilo metnin bulunduğunu da belirtiyor. Rica ettiğimiz zaman, bu metni vermedi ve kendisinin yayımlayacağını söyledi. Ancak kendisi de yayımlamadı.
Ataöv'deki daktilo metnin, Esat Uras'ın Ataöv'den 34 yıl önce gönderme yaptığı çeviri olduğu anlaşılıyor. Kamuran Gürün'ün sözünü ettiği "manüskri" metin de aynı çeviri. Bu arada daktilo edilerek çoğaltılmış. Ancak üç dört araştırmacı dışında kimsenin eline geçmemesine özel gayret gösterilmiş. Dış Politika Enstitüsü ve M. Kemal Öke ise 1955 yılında New York'ta basılan İngilizce çeviriyi biliyorlar.
Ermeniceden yapılmış Türkçe çeviri, Dışişleri Bakanlığı'nda var mı bilmiyoruz, ancak Türk Tarih Kurumu'nda muhafaza edilmektedir.

PEKİ NİÇİN DEĞERLENDİRİLMEDİ?
Gelelim asıl soruya:
Kaçaznuni'nin kitabı, dünya ve Türkiye kamuoyundan niçin gizlendi, bu kitap çevirisi hazır olduğu halde niçin yayımlanmadı?
Birkaç neden var. Nedenlerden ikisi siyasaldır; biri ise kişiseldir.

BİLİM ADAMLIĞININ DEFİNECİLİKTEN FARKI
Bizi fazla ilgilendirmiyor ama kişisel nedenden başlayalım. Bazı araştırmacılar, şöyle veya böyle ellerine geçirmiş oldukları belgeleri bilim çevreleri ve arkadaşlarıyla paylaşmazlar. Biz, bu tutumu doğru bulmayız. Arşivlerimiz, her isteyenin araştırma ve değerlendirmesine açıktır.
Bilimsel çalışma, definecilikten farklıdır. Bulunan malzeme paylaşılır ve tartışılırsa, daha verimli sonuçlar alınır. Bilim, taş üstüne taş konarak gelişir. Her bilimsel çalışma, varlığını daha önceki bilimsel mirasa ve o dönemin bilimsel alışverişine borçludur. Bu faaliyette güdülen amaç, bireysel kar değil, fakat bilimin geliştirilmesidir. O nedenle bilim, zaman içinde dikey olarak da kolektif mirastan beslenir; mekân içinde yatay olarak da alışverişle gelişir.
Defineci defineyi bularak zengin olur. Ve elbette bulduğu defineyi kimseyle paylaşmayacaktır. Defineci, çalışmadan, ucuz yoldan ve şansla zengin olmak peşindedir. Bilimin böyle özelliklere tahammülü yoktur.

BİLİMSEL HİYERARŞİ
Hiç kimse, bir kitabı veya bir belgeyi ilk kez bulduğu için bilim adamı olamamıştır. Bilim adamları arasındaki bilimsel hiyerarşi, varolan bilgi ve belgelerin açıklanmasında, tarihsel süreçle bağlantılarının kurulmasında kendisini gösterir.
Kitaplar ve belgeler, en sonunda ortadadır. Ancak o kitap ve belgelerin incelenmesiyle ortaya konan ürünler farklı farklıdır. Gerçekleri başkalarından kaçırarak nitelikli bilim adamlığına terfi etmiş bir kimseye rastlanmamıştır. Bu tür özelliklerle bilim alanı dışında, belki bazı başarılar kazanılabilir; ama bu tür piyasa yöntemleri bilim alanında geçmez. Tersine bilim, gerçeğin araştırılmasına, özel çıkarın ötesinde değer verenler tarafından geliştirilmiştir ve geliştirilir. Özel çıkar için sarfedilen enerji, bilimden esirgenen enerjidir. Bir bilim adamı, herhangi bir belge veya kitap bulduğu zaman, bunu bir an önce bilim dünyasına sunmak, eleştirileri almak için can atar. Çünkü yeni bilimsel verilere, o eleştiriler ve katkılar sayesinde ulaşılacaktır. Bilim adamının odaklandığı biricik çıkar, bilimin gelişmesindedir.
Bilim adamı çıkarı ile esnaf çıkarı arasındaki bocalamalarda kayba uğrayan, bilim adamıdır; kazançlı çıkan ise esnaftır. Kår ve paye gibi amaçların güdülmesi, bilimsel faaliyete her zaman zarar vermiştir. Daha önemlisi, bu gibi eğilimlere yönelmek, bilim adamının gururuna ve vicdanına dokunur.

REKABETETÇİ GAZETECİLİKTEN FARKI
Bilimsel çalışma, gazetecilikten de farklıdır. Gazeteci, elindeki haberi saklayarak veya diğer habercileri atlatarak iyi gazeteci olacağını düşünür. Gazetecilikteki rekabet, biz katılmasak ve değer vermesek de ne yazık ki böyle işliyor. Hele bir de Turgut Özal zamanındaki deyimiyle "Köşk gazetecileri", "yalakalar" gibi gazeteci türleri ortaya çıkmıştır. Bazı gazeteciler, gazetecilik yerine, belli makamlara yakın olmak gibi yöntemlerle mesleklerinde yükselme yollarına girmişlerdir.

EN İYİ SULTAN VE EN FENA ALİM
Bilim adamının böyle bir yükseliş olanağı yoktur. Çünkü hiçbir bilimsel gerçek, yukardan ihsan edilmemiştir. Edilemez, bu mümkün değildir. Süfyan Sevri adındaki alim, şunu söylemiştir: En iyi sultanlar alimlerle düşüp kalkanlardır. En fena alimler padişahlarla birlikte olanlardır." Daha 11. yüzyılda yazılmış olan Nizamül Mülk'ün Siyasetname'sinde aynen böyle yazar.
Evet doğrudur; devletin verdiği belgeler bencillik hislerini azgınlaştırabilmiştir. Ancak hiç kimse, bugün devletin veya çeşitli kurumların kendisine sağladığı bazı olanakların üzerine oturarak veya o belgeleri saklayarak, bilimsel otorite inşa edebilmiş değildir. Bilim, bir belgenin saklanması veya yayınlanmasının ötesindeki faaliyettir. Arşivcinin görevi dahi, belgeyi saklamak değil, belgeyi bilimsel yarara sunmaktır. Belgelerin ortaya koyduğu olaylar ve süreçler arasındaki bağlantıların bir teori ve sistem içinde sınıflandırılması ve açıklanmasıdır bilim.
Kaçaznuni olayında, bu kitabın Türkçe çevirisini Türkiye ve dünya kamuoyundan saklamak için gösterilen gayret, ne yazık ki bu belgenin bilim için değerlendirilmesi için gösterilmemiştir.
Peki, bu hamurun ve bu niteliklerin sınırladığı bir ortamdan, bilim adına bir şey beklemekten vazgeçelim, vatan adına, millet adına, insanlık adına beklentilerden de vazgeçmemiz mi gerekiyor?
Ne yazık ki öyle. Çünkü vatanseverlik ve millete bağlılık için, bu kez de siyasal nitelikler gerekir. Kaçaznuni'nin kitabının elli küsur yıldır saklanmasının arkasında, yalnız bilimsel yetersizlikler değil, siyasal yetersizlikler de bulunuyor.

1 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1950, s.716, 740 vd, 758.
2 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1983, s. 196, 234, 274, 304 vd, 308.
3 Dış Politika Enstitüsü, Dokuz Soru ve Cevapta Ermeni Sorunu, Ankara, Nisan 1983, s. 41.
4 Mim Kemal Öke, "The Responses of Turkish Armenians to the Armmenian Question", Boğaziçi University, Armenians in the Ottoman Empire ande Modern Turkey (1912-1926), İstanbul 1984 içinde, s. 79.
5 Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, An Armenian Source: Hovhannes Katchaznouni; Une Source Armenienne Hovhannes Katchaznouni¸ Eine Armenische Quelle: Hovhannes Katchaznouni¸ Fuenta Armenia. Hovhannes Katchaznouni¸; Second Printing, Ankara March 1985.
Not: Geçen sayıda, "Her yerde kar var" şarkısına, Charles Aznavour'un diye gönderme yapmıştık; oysa Adamo'nun. Düzeltir, özür dilerim. Uyaranlara teşekkür ederim.