'BELGE MANYAKLIĞI'

*VİDEO HABER*
• Arşimed’in Kaldıraç formülü artık geçerli değildir. Bir imzalı kâğıt parçasıyla Türkiye yerinden oynatılabilmektedir.
• Belgeler de, gerçek değeri olmayan Amerikan tahvilleri gibi ülkemizi sallıyor. Sanal kâğıtlar âleminden gelen dalgalar, ...

Tarih:

*VİDEO HABER*
• Arşimed’in Kaldıraç formülü artık geçerli değildir. Bir imzalı kâğıt parçasıyla Türkiye yerinden oynatılabilmektedir.
• Belgeler de, gerçek değeri olmayan Amerikan tahvilleri gibi ülkemizi sallıyor. Sanal kâğıtlar âleminden gelen dalgalar, gerçek âlemde vahimin de vahimi ihtimaller yaratıyor.
• ABD Ordusu’ndan korkacağımıza Türk Ordusu’ndan korkalım, ne güzel çare değil mi? O zaman “vahim” olan hiçbir ihtimal kalmaz!

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 19 Haziran 2009 günü, son dönemde tartışılan “AKP’yi ve Fethullah’ı Bitirme Planı” konusu ile ilgili, Silivri Cezaevi’nden yazılı bir açıklama gönderdi. Perinçek’in açıklamasını ve açıklamanın videosunu aşağıda sunuyoruz:



- Duydun mu, güneş artık batıdan doğuyormuş.
- Yapma yav, belgesi var mı?
- Var, imzalı mühürlü, fotoğrafını bile çekmişler, Ergenekon dosyasında!
- O zaman üç ihtimal var. Belge doğruysa durum vahim. Belge sahteyse daha da vahim;, güneş yine doğudan doğacak demektir.
- Üçüncü ihtimal?
- Sahi neydi o ihtimal? Her neyse, o zaman durum vahimin de vahimi demektir.

DOKÜMANYA
Türkiye, şu Ergenekon hikâyesi çıktı çıkalı, belge manyağı yapıldı. Frenkçe doküman manyağı da diyebilirsiniz, hatta kısacası dokümanya.
Aslında manyak ve manya sözcükleri de Batı dillerine Orta Asya’dan gitmedir. Şaman sözcüğünden türeme.
Çeşit çeşit manyaklık var; megalomani, kleptomani, manik depresyon vb. vb. En iyisi konuyu sinir hastalıkları uzmanlarına bırakalım.
Ancak şu an Türkiye’de yaşanan belge manyaklığı, televizyonlara inanacak olursak, bütün toplumu sarmış gözüküyor.
Bu belgemani, bir biyolojik savaş silahı gibi Fethullahçı Gladyo merkezinde üretildi. Sistemin bütün kodamanları ve elemanları, bu manyanın her tarafa bulaşması için üstün gayret içindeler. Yalnız Fethullahçı ve Neoliberal yayın organları değil, diğer aklı başında sanılan gazeteler de belge manyaklığının sokaktaki adama kadar yayılması için ellerinden geleni yapıyorlar.
Manyaklar çoğaldıkça, satışlar artıyor mu ne!

SANAL KÂĞITLAR ÂLEMİ
Belgemaninin belirtisi şudur: Gerçeğin yerini belge alıyor. Toplum gerçekten koparılıyor, sanal kâğıt âlemine itiliyor. Artık tartışılan, gerçeğin kendisi değildir; üretilmiş olan kâğıtlardır, imzalardır, mühürlerdir.
Amerikan tahvillerinde de öyle olmadı mı? Gerçek değeri olmayan o kâğıtlar hâlâ dünyamızı sallıyor. Sanal kâğıtlar âleminden gelen dalgalar, gerçek âlemde insanı hayretlere düşüren sarsıntılar yarattı. Tahvillerden sonra belgeler, ikinci sanal kâğıt depremi!
Belgeler sahte, ama etkisi gerçek! Nasıl oluyor bu?
Şu an Türkiye’ye bakınız, gerçekler olgularla değil, kağıtlarla ve imzalarla ispatlanır olmuştur.
Arşimed’in Kaldıraç formülü artık geçerli değildir; bir imzalı kağıtla Türkiye yerinden oynatılabilmektedir. İşte buna belgemani diyoruz.
Böyle bir ortamda UFO tartışmalarının merkeze oturması, öğrencilerin okutulmuş pirinç taneleri yiyerek sınavlara girmeleri, muskacılara hekimlerden daha çok itibar edilmesi, hepsi bu genel toplumsal manyaklığın çeşitli görüntüleridir.
Toplum sanki sanallığın makarasına sarılmıştır ve orada hayatla bağını koparmış, çırpınmaktadır.

SON BELGE MANYAKLIĞI
Son belge manyaklığına bakınız. Bir belge var, altında Genelkurmay’da görevli bir kurmay albayın imzası. Başlığı ne: “AKP’yi ve Fethullah’ı Bitirme Planı”.
Altında ne yazıyor? Fethullahçıların mekânlarına silah konacakmış, sonra yakalatılacakmış ve irtica silahlandı diye kamuoyu yaratılacakmış.
Bu tür tertipler Türkiye’de uygulanmıştır. Bu işin erbabı Fethullahçılardır. Ama hiç kimse böyle bir uygulamayı plana döküp, altına imza atma zekâsını gösterememiştir.
Ciddi bir insan, sadece bu sivri zekâlı planı gördüğü an, o kağıt parçasına güler geçer.

VAHİM İHTİMALİ KEŞİF SEFERBERLİĞİ
Ama öyle olmuyor. Mülki ve askeri erkân, hararetli görüşmeler yapıyor. Devlet yürütmesi, yasaması ve yargısıyla kan ter içinde çalışıyor. Başsavcılar, savcılar; askerisi, adlisi hepsi sahte bir dünyada oraya buraya koşuşuyorlar. Kriminal laboratuarların cümlesi, harıl harıl işliyor. Cümle uzmanlar, uçuşan kâğıt parçalarını havada yakalayıp incelemeye almak için fedakârca zıplıyorlar.
Varolan bütün teknolojik olanaklar; ülkenin kameraları, mikroskopları, teleskopları vahim ihtimalin keşfi için seferber oldular.
Belgeler de Amerikan tahvilleri gibi, gerçek değerleri olmasa bile dünyamızı sallıyor. Sanal kâğıtlar âleminden gelen dalgalar, gerçek âlemde insanı hayretlere düşüren sarsıntılar yaratıyor.
Bir tek eksiğimiz var: Kafka veya Hasan Yalçın.
Belge manyağı rolünü üstlenmiş bir devlet bürokrasisinin ve belge manyağı haline getirilen bir toplumun bu koşuşturmasını gelecek kuşaklara anlatacak yazarımız yok mu?
Manzaraya bakıp, Kafka’nın Gregori Samsa’sı gibi, bir sabah bir hamamböceği olarak uyanmamıza kaç gün kaldı diye soruyorum.
Bakıyorum, birkaç kişi; Bekir Coşkun, Deniz Som, Adnan Akfırat cezbeye kapılanların yakasına yapışıp, “siz manyak mı oldunuz” der gibi birkaç söz edecek oluyorlar. Televizyonlarda, bu tür basit gerçekleri söyleyenlere, boş gözlerle bakılıyor.
Bir sahte kağıt parçası, sanal alemdeki devlet bürokrasisini ve toplumu sallıyor; ama televizyonlardan izlediğimiz kadarıyla hakikatlere dönüp bakan yok (Ulusal Kanal dışında).

TEHDİT ABD ORDUSU’NDAN DEĞİL, TÜRK ORDUSU’NDAN GELİYOR!
Tayyip Erdoğan, 32 yerde “ABD’nin BOP Eşbaşkanıyım, bu proje içinde Diyarbakır’ı merkez yapacağız” diyor. Diyarbakır’ı nerenin merkezi yapıyorsunuz diye soran yok!
Bu ihtimal, vahim ihtimalden sayılmıyor!
Abdullah Gül, “ABD Dışişleri Bakanı Powell ile 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma yaptım” diyor.
Soran yok, bu “gizli anlaşma”nın maddelerini.
Çünkü tehdit, ABD Ordusu’ndan değil, Türk Ordusu’ndan geliyor!!!
Tehlikeler, tehditler, vahametler, korkular, hepsi sanal!
Evi ateş sarmış, kimsenin o yangınla ilgilendiği yok, sanal tehlikeler tartışılıyor.
- “Birinci ihtimal vahim”.
- “İkinci ihtimal daha vahim”.
- “Üçüncü ihtimal en vahim”.
Bu vahim ihtimaller içinde olmayan ihtimal ise, ABD’nin Türkiye’yi parçalamakta olduğu gerçeğidir.
Türkiye kendi gerçeğinden bütünüyle kopmuş, bir Şaman’ın elindeki dümbeleğin ritmine uyarak titremekte, acayip sesler çıkarmakta, çırpınıp durmaktadır. Demokrasi, hukuk devleti, darbe tehlikesi, basın özgürlüğü vb. hepsi anlamlarını yitirmiş, o dümbelek çalarak titreyen büyücünün ağzından çıkan anlamsız çığlıklar olmuştur.
İlkel bir toplum, bir şamanın dümbeleğinden çıkan seslerin cezbesine nasıl tutulur ve manyaklaşırsa, Türkiye de havaya savrulan sanal kâğıt parçalarının, sahte mühürlerin, uydurma imzaların büyüsüyle sallanmaktadır.
Silivri’den Türkiyeme bakıyorum ve soruyorum:
Bu kaçıncı sahte belge?
Bu büyücü, o dümbeleği daha ne kadar çalacak?
Bu nasıl bir büyülenme ve aldanma tutkusu?
Tevfik Fikret’in Halûk’a söylediği gibi, hâlâ “bir şifa” mıdır aldanmak?
ABD Ordusu’ndan korkacağımıza, Türk Ordusu’ndan korkalım, ne güzel çare değil mi!
O zaman “vahim” olan hiçbir ihtimal kalmaz!