Atatürk- Bektaşîlik- Nur Baba ve Bektaşî Ahlâkı Üzerine
“Hatır kalsın/ Yol kalmasın” Bektaşî Özdeyişi
Sayın Yalçın KÜÇÜK, 4 Ekim 2011 günlü Aydınlık Gazetesi’nde, Nur Baba başlıklı bir makale yazmıştır.
Yakup Kadri tarafından yazılan bu roman 1920’li yıllarda toplumsal tepkiye neden olmuş ve Bektaşîler ayağa kalkmıştır. Büyük Atatürk duruma el koymuş ve bu konuyu kimseyi incitmeden çözmüştür.
Sayın KÜÇÜK bu makalede, kapanan bir yarayı deşmiştir. Üstelik kulaktan dolma bilgilerle Alevî/ Bektaşî toplumunu da incitmiştir.
Aslında tutsak edilen bir insanın, yani bir mazlumun üzerine gitmek Bektaşî ahlâkı ile bağdaşmaz.
Fakat Yola ve bu Yola inanmışlara saldırı ve milyonlarca insana hakaret bağışlanması olanaksız bir durumdur. Bu nedenle bu satırları kaleme aldım.
ALİ NUTKÎ BABA VEYA NUR BABA’NIN BİLGİ DÜZEYİ SIRADAN MIDIR?
Sayın Yalçın KÜÇÜK şunları yazmaktadır: “ …. Devr-i Cumhuriyet’te Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Baba’yı merak ile Çankaya’ya davet etti bu mu dediğini biliyoruz”.
Acaba merhûm Ali Nutki Babaerenler, “ bu mu?” denecek kadar sıradan cahil bir adam mıdır?
Ali Nutkî İstanbul Çamlıca Bektaşî Dergâhı Post-nişîni Nurî Baba’nın oğludur.
Büyük Atatürk’ün, gençliğinden başlayarak, son nefesine kadar yanından ayrımadığı, sırdaşı Dr. Ragıb Erensel Halifebaba merhûmun mürşîdi (aydınlatıcısıdır).
Ozan ve mutasavvıf olan Ali Nutkî Baba, Fuzûlî Dîvânı’nı tanzîr (benzetme- nazîre yapma) ve taklîd etmiştir. Bu nedenle güçlü bir mutasavvıf ve ozandır.
Atatürk’ün talimatı ile kurulan ve illegal örgüt olan MM Grubu Kurucusu Albay Hüsamettin Ertürk, babaerenlerin Abdülhamid zulmüne karşı çıktığını ve gizli çalışmalar yaptığını yazmaktadır.
Yine, Albay ERTÜRK’e göre Ali Nutkî Baba’nın Kurtuluş Savaşımıza da katıldığını şu sözlerle açıklamaktadır: “ …..Kuzguncuk’ta ulusal teşkilatı kuranlar, bu semtin itfaiye karakol komutanı Memlduh Bey’le, Hasan Paşa oğullarından tüccardan Selanikli Karakaş Refik Bey’le, Çamlica’da oturan Hafız Nuri, yine aynı yerde oturan ve İttihat Terakki döneminde milletvekili olan Arif Bey, Çamlıca’da oturan Bektaşî Tarikatından Ali Nutkî Baba idi”.
ATATÜRK VE BEKTAŞÎLİK
Bu konuda Fakîr’in çok ayrıntılı bir çalışması vardır. Hatta bu çalışma yayıma hazır hale de getirilmiştir. Ama karşıdevrimin, yani “ haçlı irtica’ın” devlet haline gelme kavgası verdiği şu günlerde, büyük Önder’in yeni bir tartışmaya konu olmaması için, bu kitabı okuyucuya sunmadım ve bu gidişle sunmayacağım. Fakat Atatürk’ün Bektaşîlerle içli dışlı olduğunu ve kendi güvenliğini Bektaşîlere teslim ettiğini kanıtlama amacı ile birkaç örnek vereceğim:
* Eylül 1922 tarihinde İzmir’e giren ve Uşşakîzâdelerin evinde konuk olan Atatürk’ü Bektaşî Babası Mümtaz Bababalım’ın buyruğundaki askerler korumuştur. Mümtaz Baba, sırf bu iş için Gazî Paşa tarafından Denizli’den çağırılmıştır.
* Atatürk’ün bindiği trenin makinisti bektaşîdir.
* Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in annesi Fatma ve babası Kara Rıza Bektaşîdir.
* Atatürk’ün buyruğu ile kurulan MM Grubu Kurucusu Albay Selahaddin Ertürk Bektaşîdir.
* Atatürk’ün ve Fevzi ÇAKMAK’ın PTT’yi teslim ettiğiAli Naci BAYKAL Bektaşî Dedebaba’sıdır.
* Köşkün Doktoru Rağıp Erensel Halifebaba Bektaşîdir.
* Atatürk’ün milletvekili yaptığı Şehime Yunus Hanım, Bedri Noyan Dedebaba ile birlikte nasib alarak Bektaşîliğe girmiştir. Kardeşi Veli Dağlı ve Babası Muhtar Yahya DAĞLI Bektaşî Babasıdır.
ATATÜRK VE ALİ NUTKÎ BABA İLİŞKİSİ.
Bu lişkiyi Hasan Ragıp Erensel Halifebaba’nın ağzından dinleyelim:
“…. Mürşidim Ali Nutkî Baba, Çankaya’daki evimize birkaç hafta mihman (konuk) olurdu. Bir gün Rahmetli Atatürk Fakîr’i çağırdı ve:
- Nur Baba’yı görmek ve onunla tanışmak istiyorum. Ankara’ya geldiğinde bana haber ver dedi.. O yıl mürşidim yanında Haydar Nakî Baba ile birlikte gelmişlerdi. Ali Nutkî Baba’ya Atatürk’ün buyruğunu bildirdim. Haydar Nakî Baba bu görüşmede bulunmayı çok istediğini söyledi.
Atatürk’e ( Nur Baba Ankara’da, Fakat yanında Haydar Nakî Baba’da var ve O’da huzurunuza çıkmak istiyor dedim). O’da, ‘bu akşam her ikisini yemeğe getir’ buyruğunu verdiler.
…..Evime döndüm. Her ikisine de, frak ve silindir şapkalar buldum. Akşam zamanı gelince köşke gittik, salona girdik, Atatürk’ün sık sık birlikte olduğu insanlar yanımdaki iki yabancıyı hiç tanımıyordu. Atatürk: “ Ragıp misafirlerini beylere tanıt” diye emir verdi. Ben, ‘ Ali Nutkî Baba, yani sizlerin tanıyacağınız ad ile Nur Baba ve Haydar Baba diyşe tanıttım.
Atatürk yemek masasının yanındaki yerleri boş bırakmış olduğundan, önce gelenler, burayı kime ayırdı diye merak ediyorlarmış. Hiç kimsede ses yoktu. Sofraya oturuldu……..”
Sofrada Atatürk bazı konular hakkında Yunus Nadi ve Kılıç Ali beylerin fikirlerini soruyor, ardından bir de Nur Baba’nın fikrini soruyordu. Onun verdiği yanıt şu oldu:
- Muhterem Atatürk biz Biz Bektaşîyiz. İnsanları ham alır, onları olgun hale getirmeye çalışırız. Yanlış yolda ise doğruyu göstererek düzeltiriz. Bu sizlerin sözünü ettiği kimseler, madem ki yanlış yoldadırlar, beylerin ileri sürdüğü gibi, bunları tutuklamak, öldürmek gibi çarelerden daha çok, bizim yöntemimizi salık veririm. Doğruyu göstererek ve inandırarak, yanlış yolda olduklarını kendilerine anlatmak daha iyi bir yol olur.
Atatürk bu yanıtı çok beğendi. Bir ara Atatürk şarkı söyledi. Nur Baba’dan da söylemesini istedi. O da hiç nazlanmadan, “emredersiniz” dedi ve “Eşrefoğlu al haberi, bahçe biziz gül bizdedir” diye başlayan nefesi okudu.
Atatürk, Ali Nutkî Baba’ya Bektaşîliğin özelliğini sorunca:
- Bektaşîlik yüzyıllarca önce, bu günün ileri temiz sosyetesini ortaya koymuştur. Türk ulusu için toplumsal düzen meydana getirmiştir. O zaman kadın- erkek bir arada oturup konuşmaz, yiyip içmezdi. Bektaşîlik erkânı (tüzüğü) içinde bu günkü uygar medeni toplumu kurmuştur. Hacı Bektâş Velî Hazretleri bu ileri adımı atmışlardır. Bu arada Türklüğü, Türk dilini ve Türk müziğini canlandırmıştır.
Atatürk Ali Nutkî Baba’ya Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba Adlı Romanı’nından bahsedince:
- Muhterem Atatürküm, bu Yakup Kadri evladımın, bir muzipliği bir şakası olsa gerektir. Dostlar ve evlatlar arasında alçakgönüllüce bir yaşamımız vardı dedi.
(….)
“….. Saat geceyarısına yakındı. Bir süre sonra Yakup Kadri Bey geldi. Salona girince Nur Baba’yı Atatürk’ün yanında görünce çok şaşırdı. Atatürk selamını alıp ona: “ Şuraya oturun” diyerek bir yer gösterdi. Hiç kimse Yakup Kadri’ye tek kelime söylemiyordu. Atatürk uzun zaman onunla bir daha ilgilenmedi. Neden sonra, birdenbire Yakup Kadri’ye Ali Nutkî Baba’yı göstererek:
- Tanır mısınız? Dedi. O da:
- Evet efendim babamdır diyeyanıt verdi.
Atatürk Yakup Kadri’ye:
- Nur Baba adlı romanınız Ali Nutkî Baba’yı üzmüş olacaktır. Gerçi tanınmış bir edibin (yazarın) eserine ben de konu olsam kızmazdım. Ama yine de kalk ve babanın elini öp, diye buyruk verdi.
Salonda çıt çıkmıyordu. Ali Nutkî Baba’nın ince zekası burada derhal işledi ve Yakup Kadri’yi bu sıkıntılı durumdan kurtarmak için fevkalade bir jest yaptı. Derhal Atatürk’e hitaben:
- Muhterem Gazi Hazretleri… Bizde usüldür, önce babalar evlatlarını alnından öperler. Lütfen müsaade buyurunuz da bendeniz önce uzun süredir görmediğim ve şimdi sayenizde kendisine kavuştuğum bir evladımın alnından öpeyim dedi.
O sırada yanına gelmiş olan Yakup Kadri’ye doğru bir adım atarak, onu usuliyle kucakladı. Niyazlaştılar ve alnından öptü. Böylece, kendisine acı bir oyun oynamış bir evladı olmasına karşın, Büyük bir huzurda ve tanıdıkları arasında onun gurur ve onurunu korudu.
Bu manzaradan Atatürk çok duygulandı ve bana dönerek:
- Ragıp, İstiklâl Savaşı başlarında sizinkiler Pîr Evi (Hacıbektaş İlçesi’ndeki dergâh)’nde bana mutluluk gözyaşı döktürmüştü. Şu anda aynı zevk ve heyecanı yaşadım. Bektaşî Dergâhlarını zamanın gereklerine uygun bir şekilde, yine irfan yuvası olarak canlanacakları, elverişli ortamı bekliyorum müjdesini verdi.
(….)
“ Zamanı gelince Atatürk, her zaman yaptığı gibi, iki elini birden kaldırarak, avuçlarını masaya vurdu. Bu vuruş, artık dağılın işareti idi. Herkes birer birer onun elini öpüp çekildi. Yakup Kadri de gitti..
Atatürk bize işaret etmişti. En son iki baba ile dördümüz kaldık.
Atatürk:
- Ragıp senden bir ricada bulunacağım, bu akşam konuklarını burada yatırmama müsaade et. Gel beraber onlara yatacakları yerleri gösterelim dedi. Onları odalarına değin birlike götürdük. İyi geceler dileyip Fakîr’de evime döndüm”.
Bektaşîliği, Bektaşî babalarını ve Hasan Ragıp Erensel Babaerenleri yakından tanıyanlar bilirler ki; Bektaşîlik okulundan mezun olanlar, hiçbir koşulda asla yalan söylemezler. Bu nedenle Erensel Babaerenler’in sözleri gerçeği tam olarak yansıtır.
Ama aynı konuda açıklamalarda bulunan ve Cumhurbaşkanlığı Fasıl Heyeti’nde görev yapan Burhanettin ÖKTE’de, bu olayı, aynen Erensel Baba gibi anlatmaktadır.
Bu olaydan sonra Atatürk, Ali Nutkî (Nur) Baba’yı Mucur’a kaymakam olarak, Ali Nakî Baba’yı da Kadıköy Sebze ve Meyve Hal Müdürlüğü’ne atatmıştır.
Sayın Yalçın Küçük şan, şöhret ve okuyucu kazanmak uğruna verdiği ikrardan dönen Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan makalesini okuimuş ve ciddi bir araştırma yapmadan, koskoca bir kitleye hakaret etmiştir.
Yakup Kadri’ye ve Yalçın Küçük’e göre Bektaşî Dergâhlarında toplu seks yapılıyormuş.
KİMMİŞ TOPLU SEKSE ÖZNE OLAN KADINLAR?
Gülsüm Bacı. “ Bakma Yalan dünyaya/ Düşme Kuru sevdaya” diye şiirler yazan İkbal Bacı. Ozan Lütfiye Bacı, Ozan Münire Bacı, Ozan Nâfî’a Bacı, Ozan Şeref Bacı ve Nazım Hikmetin Annesi Ressam Celile Bacı…
Nazım Hikmet Yakup Kadri’nin genlerini ne kadar güzel anlatmaktadır:
“Behey!.../ Karaboynuz gibi kaşlı/ Mukaddes Apis başlı adam;/ Behey!../ Kara maça bey,/ behey, yüzü kara./ Ruhunu zenci bir esir gibi çıkardın pazara/ Bir orospu odası yaptın kafa tasını… / Haki ceketli ölülerin ceplerinden çalarak parasını/ Satın aldın kendine/ İsviçre dağlarının havasını/ Bundandır ki bu gün/ ablak sarı suratında senin/ kanlı altınlarının kızıllığı var……..”.
Babaerenlere sormuşlar:
- Allahın Kur’ân’deki kelâmı (sözü) akılalmaz güzellikte… Acaba yazısı nasıl?
Erenler:
- Yazısında iş yok…
- Nereden biliyorsun erenler:
- Alnımdaki yazıdan…
Gerçekten de kader çok çok cilvelidir. Sen İstanbul’da canını dişine takarak MM Grubu adına savaş… Herifçioğlu İsviçre’de keyif çatsın… Sonra gel Sosyalist ve Kuvvacı Yalçın’ın gözdesi olsun….
En iyisi Ali İzzet Özkan’ın şu sözleri ile sözümüzü bitirelim:
“ Acı Tevek, Tatlı Tevek/ Cahillerin sözüdür/ Lokmamızı yiyen bilir/ Bal gibi Bektaşîyiz” (….) Ali İzzet Şu âlemde/ Elsiz- Dilsiz- Belsiz gezer./ Küstük nazlı güzellere/ Dul gibi Bektaşîyiz”.
Cinsel organları ile düşünenlere sorarsanız biz “mum söndürürmüşüz”… Evet bir şey söndürüyoruz… O söndürdüğümüz şey, insanları zalimlerin kucağına terk eden karanlıktır…
Bir Alevî/ Bektaşi kadını şöyle tarif eder:
“ Ben bir abdal kişiyim/ Hem erkek, hem dişiyim/ Hilkatin (yaratalışın) iğdişiyim (Kısırlaştırılmışıyım)/ Bilmem kimin tatlı çişiyim” …
------------------------------
1 Çamlıca Dergâhı hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevîlik, ardıç Yayınları, ankara 2002, C.5, s. 133 Vd.
2 İnönü Cumhurbaşkanı olunca, Ragıb Erensel Halifebaba görevinden ayrılmış, Celal Bayar Cumhurbaşkanı seçilince yeniden köşkün doktoru olmuştur.
3 Albay Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde arkası, s.236.
4 Niyazlaşma şöyle olur: Evlat babanın avucunun içini öper ve Allah- Muhammed- Alî denilerek üç kez kucaklaşılır.
Ayrıntılı bilgi için Bakınız: Doç. Dr. Bedri Noyan, Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevîlik, Ardıç Yayınları, Ankara 2011, Cilt: 9.
5 Atatürk bu sözünde durmuş ve Bektaşî Dergâhlarını açmak istemiştir. Ama onun bu arzusu bazı Bektaşî Babalarının çağdışı tutumu yüzünden gerçekleşememiştir. Kitabımız yayımlanırsa olayı ayrıntılı olarak açıklayacağız.
6 Daha ayrıntılı bilgi için: Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevîlik, Ardıç Yayınları, Ankara 2002, C. 6, s. 31 Vd.
7 Bakınız: Cemal Kutay, Sisli Tarihimiz, Birinci ve 2. Ciltleri, S. 542 Vd.
8 Bakınız: Sadi Borak, Atatürk ve Din, Yenilik Basımevi, İstanbul 962, s. 54.
9 Bakınız: Cumhuriyet Gazetesi, 18 aralık 1970 tarihli nüshası, s. 4.
10 Ozandır şiirleri için Bakınız: Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevîlik, Ardıç Yayınları, ankara 2001, C.4, s. 579 Vd.
11 Adlarını saydığımız bu bacıların tamamı ozandır. Onların şiirleri için bakınız: Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevîlik, Cilt 4.