Türk Devriminin önderlerinden Hikmet Kıvılcımlı'yı ölümünün 38. yıldönümünde saygıyla anıyoruz. İşçi Partisi MDK Üyesi Arslan Kılıç'ın, Dr.Hikmet Kıvılcımlı'yı anlatan yazısını aşağıda sunuyoruz.
YARIM YÜZ YILI AŞAN DEVRİMCİ MÜCADELE
11 Ekim 1971’te yitirdiğimiz Dr. Hikmet Kıvılcımlı Türkiye’nin ilk sosyalist kuşağından seçkin bir devrimciydi. 12 Mart (1971) darbesinde, ilk “Arananlar-Tutuklanacaklar” listesinde yer alınca, ömrünün olağan yaşama süresinden çok daha uzun yıllarını kaplamış “yer altı” yaşamına bir kere daha geçmek zorunda kaldı. O sırada kanser tedavisi görüyordu ve hastalık, tedavinin polis-MİT hücreleri ve hapishane koşullarının insafına bırakılmayacağı derecede ağırlaşmıştı. Bu durumda olmasaydı, “hapishane üniversiteleri”nde profesörlük unvanına ulaşmış sosyalist Dr. Hikmet, belki de, 70’ine merdiven dayadığı yaşında Polis-MİT ve 12 Mart mahkemeleri ile bir kere daha çarpışmaktan kaçınmazdı. O, işkencedeki tavrıyla, ünlü işkenceci Kankusturucu Ziya’ya parmak ısırtmış ve kendisine selam durdurmuş devrimciydi.
“Kısmı Siyasi”nin “uygar” Avrupa’da polislik ve sorguculuk eğitimi görmüş yeni amiri, Osmanlı zaptiyesi artığı Ziya’ya, onun “vahşi” ve “kaba” işkencelerinin bir işe yaramadığını söyler. “Bundan sonra benim ince sorgu tekniklerim uygulanacak” der. Ziya, yılların kurdudur. Avrupa’da eğitim görmüş “çaylak” amire, o sırada yeni bir “tevkifat” nedeniyle Sansaryan Han¹ hücrelerinde bulunan Kıvılcımlı ile “ders verir”. “Goril”lerine², bütün gece en ağır işkenceler yapıp sabaha karşı “tabutluk”³ hücresine attıkları Kıvılcımlı’yı incitmeden getirmelerini emreder. Falakadan yere basamadığı için gorillerin kolunda getirilen Kıvılcımlı’ya, teslim alamadığı iradeye istemeden duyduğu bir saygıyla, “Hikmet Bey, siz kaç kardeşsiniz?” diye sorar. Aldığı cevap, Ziya’yı yeni amiri karşısında sevincinden havaya zıplatır: “Bir düşüneyim!” Kankusturucu, Avrupa eğitimli amirine dönüp, “Kaç kardeşsiniz sorusuna bile ‘Bir düşünüp’ cevap veren adamlara senin ‘ince’ tekniklerin vız gelir!” diye kabarır.
Tedavisinin süreceği bir yer, bir ülke arayışı, Hikmet Kıvılcımlı’yı, Suriye üstünden önce Bulgaristan’a, sonra Enver Hoca Arnavutluk’unun sınır kapısına, en sonunda da, sosyalistliğini beğenmediği, ama hep saygı duyduğu Tito’nun Yugoslavya’sına sürükler. Bütün bu git-gel’ler sırasında, kesin bir hastane tedavisi gerektiren hastalığı iyice ağırlaşır.
Suriye’den, daha iyi tedavi göreceği beklentisiyle “sosyalist” Bulgaristan’a geçmiştir. Otel odalarında bekletilerek “durumu” Moskova’ya, Moskova’da üslenmiş olan İsmail Bilen TKP’sine, sorulur. Alınan cevap, 50 yıldır Türkiye’yi, mücadelenin asıl meydanını terk etmeden, sıkışınca kapağı “yukarıya” atmadan yürütülen devrimciliğin “ödülü”dür: Hemen sınır dışı edin! Bulgaristan sonrası dayandığı Arnavutluk sınır kapısından da geri çevrilir. Dönüp Yugoslavya’ya başvurduğunda, hemen Belgrat’ta hastaneye yatırılır. Ama artık çok geçtir. Kendi kuşağından Türk sosyalisti Kıvılcımlı’nın durumunu öğrenen Yugoslavya devlet başkanı Mareşal J. B. Tito, tedavi için ne gerekiyorsa yapılmasını ve hastaya özel bir ihtimam gösterilmesini emreder. Ama, gösterilen bütün ihtimama ve yapılan bütün tıbbi müdahalelere rağmen, 69 yıllık yaşamının 50 yılını devrim ve sosyalizm mücadelesi ile geçiren Dr. Hikmet Kıvılcımlı, 11 Ekim 1971’de yaşama gözlerini yumar. 1902’de Makedonya’da, Priştina’da başlayan yaşamı, yine o topraklarda sona erer.
ÖRGÜTLÜ DEVRİMCİ EYLEM-DEVRİMCİ EYLEMDEN ÇIKAN DEVRİMCİ TEORİ
Türkiye’nin ilk sosyalist kuşağından olan Kıvılcımlı, Balkan Savaşları sırasında gelip Aydın’ın Kuşadası ilçesine yerleşen muhacir bir ailenin çocuğudur. Anadolu’nun işgali sırasında(1919), 17 yaşında, Aydın yöresindeki Kuvayı Milliye örgütlenmesine ve Yörük Ali Efe çetesi içinde savaşa katılır. 1920’de, “Köyceğiz yöresi Kuvayı Milliye Askeri Kumandanlığı”na seçilir ve 1920 sonunda ailesi İstanbul’a göç edinceye kadar bu görevini sürdürür.
Liseyi İstanbul'da Vefa Lisesi'nde okuyan Hikmet Kıvılcımlı, İstanbul Tıp Fakültesi'ndeki öğrenim yıllarında sosyalist mücadeleye katılır. 1925 yılında gerçekleştirilen TKP 2. Kongresi'nde gençlik örgütlenmesinden sorumlu MK üyeliğine seçilir. Şefik Hüsnü ve Reşat Fuat’ların önderlik ettiği TKP’nin 1952 tutuklamalarından sonraki dağılışına kadar MK üyeliğini sürdürür. 1954’te yasal devrimci siyasi örgüt olarak Vatan Partisi’ni kurar; 1960’larda, üye olarak kabul edilmediği halde TİP disiplininde hareket etmiştir. 1925’den başlayarak, Aydınlık başta olmak üzere, partinin yasal ve yasadışı yayın organlarında çok sayıda teorik propaganda yazısı ve teorik inceleme, ayrıca çok sayıda bağımsız inceleme kitabı yazmıştır. 1960’larda, yazılarını, MDD çizgisini savunan Türk Solu, Aydınlık dergileri ile kendi yayımladığı Sosyalist gazetesinde yayımlamıştır.
1934’te Soyadı Kanunu çıkarılınca, kendine soyadı olarak Lenin’in 1902’de çıkardığı ünlü gazetenin adını(Iskra-Kıvılcım) seçen Dr. Hikmet, Türkiye sosyalist hareketinin 90 yıllık tarihinde devrimci teori ile en çok uğraşmış ve bu alanda en çok eser vermiş iki kişiden biridir. Yazdığı yazıların ve bağımsız kitapların toplamı 40 cildi aşkındır. Devrimci teori ile uğraşma ve Bilimsel Sosyalizmin teorik hazinesini zenginleştiren eserler vermede başı çeken diğer sosyalist önder, Hikmet Kıvılcımlı’nın 1960’larda “en yeni devrimci teorisyen kuşağı”nın temsilcisi olduğunu söylediği Doğu Perinçek’tir. Devrimci teorisyen olarak her iki sosyalist önderin de ortak özelliği, teorilerini, bütün büyük devrimciler gibi, doğrudan doğruya örgütlü devrimci mücadele pratiği içinde ve Türkiye Devriminin özgüllükleri temelinde üretmiş olmalarıdır.
KENDİ TARİHİNDEKİ DEVRİMLERDEN KUVVET ALAN DEVRİMCİLİK
Kıvılcımlı’nın, Doğu Perinçek ve 1960’ların devrimci kuşağına taşıdığı en önemli devrimci özelliklerden biri de, kendi toplumumuzun tarihindeki devrimlerden kuvvet alma; ayağımızı kendi toprağımızın devrimci mirasına basarak ileriye atılma; dünya devrimlerinin deneyimleri yanında, kendi toplumumuzun devrimci deneyimlerinden de öğrenmeye önem verme tutumudur. Bunun sonucu olarak her zaman Jön Türkler’in, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın, Kemalist Devrim’in, 27 Mayıs’ın devrimci mirasını savunmuştur. Türkiye sosyalizminin meşruiyetini ve tarihsel haklılığını, onların toplumumuz üzerindeki derin devrimci etkilerine dayandırmıştır. Bu nedenle, Türkiye sosyalistlerinin önündeki devrimci adımı, “İkinci Kuvayı Milliyeciliğimiz” olarak adlandırmıştır.
ERMENİ SOYKIRIMI İDDİASINDA VE KÜRT SORUNUNDA KIVILCIMLI
Kıvılcımlı 1930’ların başında, partinin izlemesi gereken siyasi-örgütsel-programatik çizgi konusunda, YOL üst başlığı ile bir dizi broşür yazmıştır. Bunların sonuncusu, Türkiye’deki Kürt sorununu incelediği ve İhtiyat Kuvvet: Milliyet Şark adını verdiği broşürdür.
Kıvılcımlı bu broşürde, “Ermeni soykırım” iddialarının emperyalist Batı devletleri tarafından tozlu raflara kaldırıldığı 1930’larda, Ermeni sorunu konusunda şunları söylüyor: “Sovyet Devrimi, Ermenilik sorununu da fiilen çözmüş durumdadır. Bir defa sayıca Ermenilerin dörtte üçünden fazlası (%77,9) Ermenistan Sovyet Cumhuriyetine girmiştir. Böylece dünyada biricik işçi ve köylü devleti, Ermenilerin yurt sorununu kökünden çözmüş bulunuyor. Fakat Cumhuriyet burjuvazisinin Sovyet devrimine yalnız bu sorunda borçlu olduğu huzur, bundan ibaret değildir. Sovyetler devrimi, emperyalizmi sevindiren, komünizme ve Türkiye'nin başına bela olabilecek bir Ermeni sorununu tamamen tasfiye etme yolunda bulunuyor.”
Kürt sorunu konusunda da şunların altını çiziyor: “Kürt milliyetçiliği, (…) Anadolu köylülüğünün ulusal kurtuluşuyla eşit haklı ve ortak anti-emperyalist cepheli bir müttefik gibi kardeşleşecek yerde, sultanın ve musallat emperyalizmin, Anadolu'da yeni beliren ulusal harekete karşı aleti olma tehlikesine düştü. (…) Bu sorunun aslı bir köylü sorunudur. Burjuva devrimleri çağında köylü hareketi, demokrasi devriminin bir parçasıydı. Fakat bugünkü proletarya devrimi çağında egemen ulus finans-kapitali, ezilen ulusun özellikle köylüsünü soyup soğana çevirdiği için, köylü sorunu bir dünya devrimi sorunu olmuştur. Ulusal sorun bir dünya devrimi sorunu olduğuna göre, olumlu ya da olumsuz niteliği, ancak dünya devrimine oran ve görelilikle belirir.”
Kıvılcımlı, emperyalizm ve devrim konusunda bugün ihtiyacı çok daha fazla duyulan sağlam bir tutuma sahipti.
¹1970’lere kadar İstanbul Emniyet Müdürlüğü binası olan Sirkeci’deki han. Siyasi Kısım hücreleri, Sansaryan Han’ının en üst katında bulunuyordu.
²İşkence için özel olarak seçilmiş iri yarı polisler.
³Siyasi tutukluların konduğu bir tabut kadar dar ve çıplak hücreler.