Batı Asya’da Kurucu, Avrasya’da Öncü Türkiye!

İşçi Partisi Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Koray, düzenlediği basın toplantısında, İşçi Partisi’nin 17-18 Nisan günleri Ankara’da toplanan 8. Genel Kurultayı’nda kabul edilen “Yurtta Barış, Ortadoğu’da Barış Programı...

Tarih:

İşçi Partisi Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Koray, düzenlediği basın toplantısında, İşçi Partisi’nin 17-18 Nisan günleri Ankara’da toplanan 8. Genel Kurultayı’nda kabul edilen “Yurtta Barış, Ortadoğu’da Barış Programı” ve “Türkiye İçin Irak Politikası”nı açıkladı.
Koray’ın açıklaması şöyle:

AKP iktidarının izlemekte olduğu dış politika, Türkiye'nin değil, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı'nın dış politikasıdır. Atatürk Devrimi'yle kurulmuş olan milli devletimizin tasfiyesi ile uygun adım yürütülen bu politika, ülkemiz ve bölgemizde barışı yeni ve ciddi tehlikelerle karşı karşıya bırakmaktadır. Günümüzde savaşların, terörün ve bölücülüğün kaynağı, ABD'dir. Bunlar, ABD'nin dünya hegemonyasını gerçekleştirmek amacıyla kullandığı araçlardır. Artık “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”, gelişmesini sürdürmek için içeride huzura, dışarıda barışa gereksinimi olan Gelişen Dünya'nın ortak şiarı haline gelmiştir.

Hem giriştiği savaşlarda uğradığı başarısızlıklar, hem de emperyalist sistemin içine girdiği derin iktisadi bunalım sonucunda ciddi zorluklar içinde bulunan ABD, dünyanın tek kutbu konumunu yeniden kazanabilmek için her çareye başvurmaktadır ve bunun için zamanı dardır. Ülkemiz üstündeki baskı ve dayatmalarının olağanüstü bir düzeyde yoğunlaşmış olması bu nedenledir. BOP Eşbaşkanlığı eliyle, Atatürk Devrimi'nin ve milli devletin tasfiyesinin artık zamana yedirilmesine izin vermeksizin hızla tamamlanmasını istemesi, ülkemizi bölge ülkelerine ve dünyaya karşı ABD planlarının uygulanmasının aracı haline getirebilmek içindir.

İşçi Partisi 8. Genel Kurultayı, 9 Mayıs 2005'te ilan edilmiş olan “Türkiye'nim Milli Kuvvetlerinin ve Irak Türkmen Örgütlerinin Ortak Beyannamesi” ile 21 Haziran 2007'de hazırlanmış olan “İşçi Partisi'nin Yurtta Barış Ortadoğu'da Barış Programı”nı yeniden görüşerek kabul etmiştir. Çünkü bu belgeler, gelişmelerle doğrulanmış ve bu belgelerde orataya konan program ve çözümlerin uygulanması ülkemiz ve milletimiz açısından çok daha ivedi ve yakıcı hale gelmiştir.

Burada yeniden kamuoyunun bilgi ve görüşüne sunduğumuz bu belgelerde yer alan bazı belirleme ve çözüm önerilerine değinmek istiyoruz.

“Irak'ın toprak bütünlüğü, Türkiye'nin toprak bütünlüğüdür. Irak topraklarına Kukla Devlet'i dışarıdan konduran işgalcilerin amacı, yalnız Kürt yöneticilerini kuklalaştırmak değil, Türkiye dâhil diğer bölge ülkelerini de, bu devlet üzerinden bölme tehdidiyle kuklalaştırmak, gereğinde parçalamak ve Irak'ın kuzeyini bütün Asya ve dünya ülkelerine karşı bir ABD ve İsrail üssü haline getirmektir.” Irak'ta işgal altında yapılan son seçimler bile, Irak halkının Irak'ın siyasi birliğinin korunmasından yana olduğunu ortaya koyarken, BOP Eşbaşkanlığı “Irak'ın toprak bütünlüğü”nü savunma politikasını sadece özü itibariyle değil, biçimsel olarak da terk etmiştir. Abdullah Gül Irak'ın kuzeyini “Kürdistan” olarak adlandırırken, Tayyip Erdoğan Erbil'e başkonsolosluk açma kararı vermiştir. Çünkü Kukla Devlet mevziini korumak ABD'nin kırmızı çizgisidir ve bunun gereklerini yerine getirmek AKP iktidarına ihale edilmiştir.

“Terör ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin bir aracıdır. Devlet cenaze törenlerinde ağlamaktadır. Onlar, BOP'taki görevleri gereği, Türk Ordusu'nun yenilgiye uğratılması planlarına hizmet etmektedirler. AB kapısında Türkiyemize ‘insan hakları’ yaftası altında teröre özgürlük hukuku dayatılmıştır. Bağımsızlık ve barış içinde yaşamak, en büyük insan hakkıdır.” Bugün Kürt açılımı çerçevesinde, başkanlarının talimatı ile ve öğütlerini temsilen geldiklerini söyleyen teröristlere Habur'da “kırmızı halı” serilip, sinirlenmesinler diye sorgularının yapıldığı yerde Atatürk resmi ve Türk bayrağı bulundurulmazken, teröre karşı vatan savunması için fedakârca mücadele etmiş olan Türk subayları zindanlara atılmaktadır. Türk Ordusu'na kendi ülkesinde operasyon yapılmaktadır. Terör örgütünü desteklemek “demokratik açılım” gereği dokunulmaz bir hak haline getirilirken, şehit yakınları ve gazilerimiz, madalyalarını çiğnemektedir.

“Ülkemize hükmeden anlayışa göre, yurdumuzun güneydoğu bölgesi ‘başka bir coğrafya’dır ve orada yaşayan insanlarımız ‘başka bir sosyolojik yapıda’dır. Bu görüş PKK'nın görüşüyle aynıdır. Biz, Türkiye'de ‘biz ve onlar’ ayrımını kabul etmiyoruz. Türk de biziz, Kürt de biziz; hepimiz Türk milletiyiz.” Ülkemizin güneydoğusunu başka bir coğrafya kabul etmenin, mevcut iktidar ve PKK tarafından paylaşılmasının nedeni, her ikisinin de bu yaklaşımı, Sevr'den bu yana bu görüşü savunan Batı emperyalizminden almış olmaları nedeniyledir.

“Milletimizin ve özellikle milletimizin ayrılmaz parçası olan Kürt yurttaşlarımızın beklentileri, Washington ve Brüksel'e yönlendirilmiştir, Türkiye Cumhuriyeti bir umut olmaktan çıkarılmaktadır.” Günümüzde bu süreç, Türkiye Cumhuriyeti'nin sadece bir umut olmaktan değil, tasfiye edilerek bir gerçeklik olmaktan çıkarılmaya çalışılması noktasına ulaşmıştır.

“ABD ve İsrail, Türkiye'yi Kıbrıs'tan sıkıştırıp, Irak'ın kuzeyinde teslim alma politikası izlemektedir. Bütün bölge devletlerine ve barış isteyen bütün dünya devletlerine, insanlığın ön cephesini destekleme sorumluluklarını hatırlatıyor ve bu bağlamda yapılacak birinci iş olarak KKTC'yi tanıma sürecini derhal başlatmalarını talep ediyoruz.” Bugüne kadar başka ülkelerin KKTC'nin tanınmasına yönelik adımlar atmasının önündeki en büyük engeli, çözümü KKTC'nin tasfiyesi ve adadaki Türk askeri varlığına son verilmesinde gören Tayyip Erdoğan iktidarı oluşturmuştur. Bu çizgi, KKTC'de yapılan son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yenilgiye uğratılmıştır.

Mevcut iktidarın dış politikasının temeli, ulusal çıkar kavramının gündemden çıkartılıp, bu politikanın ABD'nin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirilmesidir. ABD adına arabulucu rolüne soyunmak ve ABD planlarının bazı komşu ülkelerde içselleştirilmesini sağlamaya yönelik girişimlerde bulunmak, bu politikanın önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Çünkü emperyalizm, bir ülkede sadece dışarıdan yakıp yıkarak hâkimiyet kuramaz. İçeride de, dayattığı çizginin kabullenilmesini sağlayacak odaklar oluşturması gerekir. Bu politikanın ikinci ayağı da, ülkemizin kendisinin doğrudan ABD askeri ve siyasi planlarının uygulanmasının bir aracı haline getirilmesidir. Bu açıdan giderek yalnızlaşan ABD'nin buna şiddetle ve hızla ihtiyacı vardır.

“Sıfır sorun” politikası, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığından vazgeçmediğiniz sürece, komşularla uzlaşmayı sağlayan değil, çatışmayı körükleyen bir politikadır. Kırmızı çizgilerinizden vazgeçtiğiniz, diğer bir deyişle “ver kurtul”a yöneldiğiniz takdirde, siz verdikçe daha çok şey isteyecekleri için, vermekle kurtulamaz hale gelirsiniz. Kalıcı bir uzlaşma sağlamak bir yana, çatışmayı körüklemiş olursunuz. Bugün uygulanmakta olan bütün açılımlar, Ermeni açılımı, Kürt açılımı, Kıbrıs açılımı, bu durumun en açık örneklerini oluşturmaktadır.

Bugün ülkemizde ve bölgemizde barış ve huzuru sağlamanın yolu, 8. Kurultayımızın kabul ettiği söz konusu iki belgede dile getirilmektedir:

“Türkiyemizin ve bölge ülkelerinin bağımsızlığı, egemenliği, bütünlüğü ve barış amacıyla Irak halkı başta olmak üzere İran, Suriye ve Azerbaycan ile ittifak kurulacak ve geliştirilecektir. Irak'ın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü gerçekleştirmek için de Türkiye, İran, Suriye devletleri ve Irak halkı arasında işbirliği şarttır. Irak'ta barışı, kardeşliği kuracak çözümü yaratacak kuvvet buradadır.”

Bunu sağlamak için de, BOP Eşbaşkanlığı'nın devrilip, yerine Türkiye'yi 21. yüzyılın öncü ülkeleri içindeki seçkin yerine oturtacak bir Milli Hükümet'in kurulması gerekmektedir. Batı Asya'da kurulacak ve giderek Avrasya'yı kapsayacak bir ittifak, ABD emperyalizmini yeni maceralara girişmekten caydıracak tek güçtür. Bu, aynı zamanda Batı ülkeleri ile bağımsızlığa, toprak bütünlüğüne, devlet egemenliğine saygı ve karşılıklı çıkar temelinde sağlıklı ilişkiler kurulmasının yolunu açacaktır.

Türkiye'yi savunmasız biçimde emperyalizme açmak yerine, dünyayı Türkiye'ye açacak olan yol budur.