AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NİN “PERİNÇEK – İSVİÇRE” DAVASI’NDA VERDİĞİ 17 ARALIK 2013 GÜNLÜ KARARA İLİŞKİN AÇIKLAMASI!

1915 ve Sonraki Yıllarda Ermenilere Uygulanan Mezalimin Soykırım Oluşturduğu İddiasının Reddine Cezai Kovuşturma Haksız Bulundu

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, “Perinçek – İsviçre” davasında (27510/08 nolu başvuruda); Perinçek’in, “Ermeni soykırımı”nı...

Tarih:

1915 ve Sonraki Yıllarda Ermenilere Uygulanan Mezalimin Soykırım Oluşturduğu İddiasının Reddine Cezai Kovuşturma Haksız Bulundu

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, “Perinçek – İsviçre” davasında (27510/08 nolu başvuruda); Perinçek’in, “Ermeni soykırımı”nın varlığını kamuoyu önünde sorgulaması ile ilgili açılan cezai kovuşturmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlali olduğuna oy çokluğuyla karar verdi.

Mahkeme, Perinçek’in İsviçre’deki düzenlediği çeşitli konferanslarda, “Ermeni soykırım”’nın “uluslararası bir yalan” olduğunu söylemekle sözleşmenin 17. maddesini ihlal etmediğini saptamıştır. Mahkeme, doğası gereği hassas ve tartışmaya açık olan soruları tartışma hakkını kullanmanın, ifade özgürlüğünün en temel unsurlarından birisi olduğunu; bunun, toleranslı ve çoğulcu demokratik rejimi, totaliter ve diktatoryal rejimlerden ayırdığının altını çizmiştir.

Mahkeme ayrıca, “Ermeni soykırımı”nın hakiki karakteri konusunda karar verme talebinde bulunulmadığını ifade etmiştir.

Tamamen hukuki bir yorum olarak tanımlanan “soykırım”ın varlığını kanıtlamak kolay değildir.

Mahkeme; tanımı gereği, tarihsel araştırmaların tartışmaya açık olması ve tartışma konusu olması nedeniyle, kaçınılmaz olarak nihai kararları ortaya koymadan ya da nesnel ve kesin doğruları beyan etmeden, söz konusu olay gibi hadiseler konusunda genel bir uzlaşma olabileceğinden şüphelidir.

Son olarak Mahkeme, “Ermeni soykırımı”nı resmi olarak tanıyan devletlerin, resmi bakış açısını sorgulayan bireylere cezai yaptırımlar uygulanması için kanun yapmayı uygun bulmadığını gözlemlemiştir.

Unutmamak gerekir ki, ifade özgürlüğünün asıl amaçlarından biri, tam olarak yerleşmemiş genel ilgi alanına ilişkin sorunların tartışılmasına katkıda bulunabilen azınlığın fikirlerini korumaktır.

Esas Olgular
Başvuru sahibi, Doğu Perinçek 1942 doğumlu bir Türk vatandaşıdır. Ankara’da Türkiye’de yaşamaktadır. Hukuk doktoru ve İşçi Partisi’nin Genel Başkanıdır. Perinçek, 2005 yılının Mayıs, Haziran ve Eylül aylarında İsviçre’de katıldığı çeşitli konferanslarda, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1915 yılında ve sonrasında Ermenilere karşı “soykırım” suçunu işlemediğini kamuoyu önünde söylemiştir.

“Ermeni soykırımı” iddiasını “uluslararası bir yalan” olarak tanımlamıştır.
İsviçre-Ermenistan Derneği, 15 Temmuz 2005 yılında Perinçek ile ilgili suç duyurusunda bulunmuştur.

9 Mart 2007’de Lozan Sulh Ceza Mahkemesi, Perinçek’i, İsviçre Ceza Kanunu’na göre “ırkçılık yapmak”tan suçlu buldu.

Perinçek’in temyiz talebi, Vaud Kanton Mahkemesi’nce reddedildi. Bu Mahkemeye göre; “Ermeni soykırımı”, “Yahudi soykırımı” gibi kanıtlanmış tarihsel bir olgudur ve İsviçre Parlamentosu tarafından, İsviçre Ceza Kanunu’nun 261. bis maddesinin kabul edildiği tarihte tanınmıştır. Mahkemeler bu yüzden “soykırım”ın varlığını kabul etmek için tarihçilerin çalışmalarına gerek duymamaktadır.

Temyiz Mahkemesi, Perinçek’in katliamları ve Ermeni tehcirini sorgulamadan sadece “soykırım” nitelemesini reddettiğini vurgulamıştır. Federal Mahkeme, 12 Kasım 2007’deki kararında Perinçek tarafından yapılan son itirazı da reddetmiştir.

Şikâyetler, Usul ve Mahkeme’nin Kompozisyonu
Perinçek, AİHS’nin 10. maddesine dayanarak İsviçre Mahkemelerinin ifade hakkını ihlal ettiği şikâyetinde bulundu. Özellikle, İsviçre Ceza Kanunu’nun 261. bis maddesinin 4. paragrafının, yasal sonuçları bakımından öngörülebilir olmadığını, mahkûmiyetinin meşru bir hedef ile gerekçelendirilmediği ve iddia edilen ifade özgürlüğü ihlalinin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı iddiasında bulundu.

Başvuru, 10 Haziran 2008 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılmıştır. Türk Hükümeti 3. taraf olarak görüşlerini yazılı olarak sunmuştur.

Karar 7 hâkimden oluşan Mahkeme tarafından verildi. Mahkeme’de görev alan hâkimlerin listesi aşağıdadır:

Guido Raimondi (İtalya) – Başkan
Peer Lorenzen (Danimarka)
Dragoljub Popovic (Sırbistan)
Andras Sajo (Macaristan)
Nebojsa Vucinic (Karadağ)
Paulo Pinto de Albuquerque (Portekiz)
Hellen Keller (İsviçre)
ve Stanley Naismith (Katip)

Mahkeme Kararı
Mahkeme, Perinçek’in yorumlarının, (hakların kötüye kullanılmasının yasaklanmasına ilişkin) 17. madde temelinde ifade özgürlüğünün korunmasından ayrı tutulup tutulamayacağına ilişkin ilk tetkikte; gücendiren, şoke eden veya rahatsız edici fikirlerin de 10. madde tarafından korunduğunu tekrarladı. Mahkeme, Perinçek’in söz konusu zaman diliminde yapılan katliamları ve tehciri hiçbir zaman sorgulamamış olduğunu fakat bu olayları “soykırım” olarak tanımlamayı reddetmiş olduğuna işaret etmeyi gerekli buldu.

Yapılan yorumların 17. madde ile ilgili olabilmesinin sınırı, konuşmanın nefret ve şiddet yaratma amacının olup olmadığı ile ilgilidir.

1915 olaylarının hukuki niteliğinin “soykırım” olmasının reddi, Ermenilere karşı nefret oluşturmak değildi. Perinçek zaten hiçbir zaman nefreti kışkırtmak nedeniyle suçlanmamış ya da takibata uğramamıştır. Olayların kurbanlarını hor görmemiştir.

Mahkeme bu yüzden Perinçek’in ne kadar hassas ve tartışmaya açık olursa olsun bu tür soruları açık bir şekilde tartışma hakkını kötüye kullanmamış olduğu kanısına varmıştır. Ayrıca, ifade özgürlüğünü sözleşmenin ruhuna ve içeriğine aykırı amaçlar için kullanmamıştır.

Madde 10
Mahkeme, İsviçre Ceza Kanunu'nun ilgili maddesinde kullanılan haliyle "soykırım" teriminin, AİHS’nin 10/2. maddesi uyarınca hassasiyet gerektirdiği konusunda şüphelerin yükselmesinin kuvvetle muhtemel olduğu hususunu dikkate almıştır. Bununla birlikte Mahkeme, Sayın Perinçek’in “Ermeni soykırımı”nı "uluslararası yalan" şeklinde tanımlayarak, kendini İsviçre topraklarında "kanun tarafından öngörülen" cezai bir yaptırıma maruz bıraktığından habersiz olamayacağı hususunda Federal Mahkeme ile aynı görüştedir.

Mahkeme, söz konusu tedbirin amacının başkalarının haklarını, yani 1915 yılından başlayarak Ermeni halkına karşı Osmanlı İmparatorluğu tarafından işlenen vahşetin kurbanlarının yakınlarının onurlarını korumak olduğunu anlamaktadır. Ancak; Mahkeme, Hükümet’in, Sayın Perinçek'in yaptığı yorumların kamu düzeni için ciddi bir risk teşkil ettiği yönündeki iddiasını yeterli düzeyde kanıtlayamadığını kabul etmiştir.

Mahkeme, 1915’ten itibaren Osmanlı İmparatorluğu tarafından Ermeni halkına karşı işlenen katliamın ve tehcirin gerçekliğini veya bu eylemlerin Ceza Kanunu’nun ilgili maddesinin anlamı dahilinde yasal olarak “soykırım” şeklinde nitelendirilmesinin uygunluğunu ele almak için kendisine başvuru yapılmadığını belirtmektedir. Mahkeme, bir yandan, üçüncü şahısların haklarını, yani Ermeni kurbanların yakınlarının onurlarını, diğer yandan da Sayın Perinçek'in ifade özgürlüğünü koruma gerekliliğini değerlendirmek zorunda kalmıştır.

1915 olayları ve sonrasının "soykırım" olarak nitelendirilebilir olup olmadığı meselesi toplumun büyük ilgisini çekmektedir. Mahkeme, Sayın Perinçek'in ateşli bir tartışmanın parçası olan; tarihi, hukuki ve siyasi nitelikte bir konuşma yaptığı görüşündedir. Kendisinin yorumlarına toplumsal ilgi bulunması nedeniyle, Mahkeme takdir yetkisinin sınırlı olduğu kanaatindedir.

Sayın Perinçek’in İsviçre mahkemeleri tarafından cezalandırılmasının asıl dayanağı, söz konusu olayların hukuki nitelendirmesi ile ilgili olarak, özellikle akademik toplumda genel bir mutabakatın görünen varlığı olmuştur. Ancak, Federal Mahkeme'nin kendisi, söz konusu hukuki nitelendirilme ile ilgili toplumda fikir birliği olmadığını da itiraf etmiştir. Sayın Perinçek’e ve dosyada üçüncü taraf olarak müdahil olan Türk Hükümeti’ne göre, genel bir fikir birliği tespit etmek çok zordur. Mahkeme, İsviçre siyasi kurumlarının kendi arasında farklı görüşler olduğuna işaret ederek, bu görüşü paylaşmıştır. Üstelik dünyadaki 190 ülkeden sadece yaklaşık 20’sinin “Ermeni soykırımı”nı resmen tanıdığı ortaya çıkmıştır. Bu tanıma, -İsviçre’de olduğu gibi- mutlaka bu devletlerin hükümetlerinden değil, aynı zamanda parlamento veya yasama meclislerinden birinden de kaynaklanabilmektedir.

Mahkeme, Sayın Perinçek ile hemfikir olarak, "soykırım" kavramının açık olarak tanımlanmış bir hukuki kavram olduğu görüşünü benimsemiştir. Uluslararası Adalet Divanı ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi içtihadına göre, “soykırım suçu”nun ortaya çıkması için, eylemlerin sadece belirli bir grubun belirli üyelerini değil, grubun tamamını veya bir bölümünü yok etmek kastıyla işlenmiş olması gerekir. “Soykırım”, çok dar, dahası kanıtlanması zor bir hukuki kavram olmuştur. Mahkeme, Sayın Perinçek mahkûm edilirken atıfta bulunulan toplumsal mutabakatın, hukukun bu çok özel incelikleriyle ilgili olabileceğine ikna olmamıştır. Böylece Mahkeme; tarihsel araştırmaların doğası gereği tartışmaya açık ve çekişme konusu olduğunu göz önünde bulundurarak, nihai yargılara veya nesnel ve mutlak gerçek iddialarına mahal vermeksizin, bu dosyadaki gibi olaylarla ilgili olarak genel bir fikir birliği olabileceğine ikna olmamıştır.

Bu bağlamda Mahkeme, bu davayı “Yahudi soykırımı” suçlarının inkârına ilişkin olan davalardan açıkça ayırmaktadır. Bu davalarda başvurucular, gaz odalarının varlığı gibi, bazen çok somut olsa bile tarihsel gerçeklikleri reddetmişti. Açık bir şekilde yasal dayanağı bulunan Nazi rejimi tarafından işlenmiş suçları inkâr etmişlerdi. Son olarak, doğruluğunu sorguladıkları eylemler, uluslararası bir mahkeme tarafından da sabit bulunmuştur.

Mahkeme, 1915’te ve sonraki yıllarda eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarında işlenen eylemlerin hukuken "soykırım" olarak nitelendirilmesine karşı çıkan beyanların, “ırk ayrımcılığı” ile ilgili olarak bir bireyi cezalandırmak için bu ülkede nasıl bir toplumsal ihtiyaç olduğunu göstermek hususunda İsviçre’nin başarısız olduğunu görüşündedir.

Ayrıca, dikkate alınması gereken iki gelişme vardı. Öncelikle; İspanyol Anayasa Mahkemesi, Kasım 2007'de, “inkâr suçu”nu anayasaya aykırı buldu ve “soykırımı inkâr suçu”nun, şiddete doğrudan teşvik teşkil etmediği kanaatine vardı. İkincisi; Şubat 2012'de, Fransız Anayasa Konseyi, hukuken tanınan soykırımların varlığını inkâr etmeyi suç haline getiren yasayı, ifade ve araştırma özgürlüğüyle bağdaşmadığı için Anayasaya aykırı buldu. Mahkeme’nin görüşüne göre; Fransız Anayasa Konseyi'nin kararı, belirli eylemlerin resmi olarak “soykırım” şeklinde tanınması ile resmi görüşü sorgulayan kişilere cezai yaptırım uygulanmasının, Anayasaya aykırı olacağı hükmünün kural olarak birbiriyle çelişmediğini kanıtlamıştır.

Son olarak, Mahkeme; Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin, “tarihsel olgular hakkında fikirlerin ifade edilmesini cezalandıran yasalar, Sözleşme’nin [Medeni ve Siyasi Haklar] taraf devletlere getirdiği yükümlülüklerle bağdaşmamaktadır” ve “Sözleşme, geçmişteki olaylarla ilgili olarak hatalı görüş veya yanlış yorumlar ifade etmenin yasaklanmasına izin vermemektedir.” şeklinde kanaatine dikkat çekmiştir.

Sonuç olarak, Mahkeme, Sayın Perinçek'in mahkûmiyetinin bir "acil toplumsal ihtiyaç" tarafından dayatıldığına ikna olmamıştır. Mahkeme, yaptırımın insanların eleştiriyi ifade etmekten kaçınmalarına yol açacak bir tür sansür teşkil etmemesi gerektiğine hükmetmek zorunda olduğunu belirtmiştir. Kamu yararı bulunan tartışmalarda, böylesi bir yaptırım, toplumsal yaşamın çıkarına olan meselelerin kamusal ortamda tartışılmasına yapılacak katkıları caydırabilir.

Mahkeme, Sayın Perinçek'in cezalandırılmasını haklı göstermek için ulusal makamlar tarafından verilen gerekçeleri yetersiz bulmuştur. Bu nedenle, somut olayda yerel makamlar, yadsınamaz bir biçimde kamu yararı taşıyan tartışma hususunda sınırlı olan takdir yetkilerini aşmışlardır.

Bu nedenlerle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ihlal edilmiştir.