Atatürk’e 10 Kasım’dan sonraki suikastlar

ATATÜRKÇÜLÜK BİR “DÜŞÜNCE SİSTEMİ” Mİ YOKSA DEVRİMCİ PRATİK Mİ
Org. Özkök döneminden beri komutanlar, Atatürkçülük veya Kemalizm yerine “Atatürkçü Düşünce Sistemi” kavramını kullanıyorlar. Bu kavramlaştırma, Kemalizmin tanımının bile özgün kaynak...

Tarih:

ATATÜRKÇÜLÜK BİR “DÜŞÜNCE SİSTEMİ” Mİ YOKSA DEVRİMCİ PRATİK Mİ
Org. Özkök döneminden beri komutanlar, Atatürkçülük veya Kemalizm yerine “Atatürkçü Düşünce Sistemi” kavramını kullanıyorlar. Bu kavramlaştırma, Kemalizmin tanımının bile özgün kaynaklara dayanarak incelenmediğini gösteriyor.
Atatürk zamanında konu tartışılmış ve Kemalizm bir “düşünce sistemi” değil, fakat “Türk Devrimi’nin gerçekleştirdiği işler” olarak tanımlanmıştır. CHP programlarına üç kez böyle kaydedilmiştir. Hem de Atatürk’ün elyazısıyla; 1931’de, 1935’te ve 1937’de.

ATATÜRK’ÜN CHP PROGRAMLARINDAKİ KEMALİZM TANIMI
1931 CHP 3. Büyük Kurultayı’nda şöyle: “İnkılâbımızın başlangıcından bugüne kadarki fiiliyat ve tatbikat.”

1935 CHP 4. Büyük Kurultayı’nda, Kemalizmin adı konarak aynı tanım, daha temiz bir Türkçeyle yinelenmiştir: “Türk Devrimi’nin başlangıcından bugüne kadar yapılmış olan işler.”

Atatürk, 1937 yılında 5. Büyük Kurultay için yaptığı program çalışmalarında, aynı tanımı kendi elyazısıyla bir kez daha kayda geçirmiştir.

Bütün bu Kemalizm tanımlarını elyazılı belgeleri ve açıklamalarıyla Kemalist Devrim-6 Atatürk’ün CHP Programları ve Tüzükleri adlı kitabımdan inceleyebilirsiniz (Kaynak Yayınları, s. 126, 171, 200 vd.).

RASGELE BİR TANIMLAMA MI
Görüldüğü gibi, Kemalizmin bir fiiliyat, bir tatbikat veya işler olarak tanımlanmasında bir kararlılık var. Çünkü Kemalizm nedir konusu, devrimin önderleri arasında uzun uzun görüşülmüş. Bu tartışmalar kamuoyu önünde de yapılmış, yazılara ve kitaplara geçmiş. Atatürk başta olmak üzere, devrimin Mahmut Esat Bozkurt, Recep Peker, Sadri Ethem (Ertem), Şeref Aykut, Tekinalp gibi düşünürlerinin katıldığı bu tartışmaları da Kemalist Devrim-5 Kemalizmin Felsefesi ve Kaynakları adlı kitabımda özetledim (Kaynak Yayınları, s.13 vd.).

CHP Programı’na yazılmadan önce ele alınan sorunun özü şudur: Kemalizm bir düşünce sistemi midir, yoksa devrimin pratiği midir? Özellikle Atatürk’ün ısrarlarıyla, Kemalizmin bir “devrimci tatbikat ve fiiliyat” olduğu tanımında karar kılınmıştır.

Kuşkusuz her devrimin tatbikat ve fiiliyatının arkasında bir öğreti vardır. Ya da yapılan işlerin elbette teorisi de üretilir. Sistem denilen de, işte o pratik ile teori arasındaki birliktir. Sistem dendiği zaman, öncelik düşüncede değil, pratiktedir. Atatürk ve arkadaşları, Kemalizmin felsefede Materyalist, hatta Tarihsel Materyalist olduğunu vurguladıkları için, önceliği fiiliyata vermişlerdir. Bu, bir felsefi tutumdur ve çok önemlidir.
Peki bu “düşünce sistemi” tanımı nereden çıktı?

ATLANTİK DÖNEMİNİN ÇARPITMALARI VE UYDURMALARI
Atatürk’ten çok söz ediliyor ama Kemalist Devrim’in uygulamaları da öğretisi de incelenmiyor. Yapılan çalışmalar daha çok Atlantik döneminde imal edilen çarpıtmaları ve hatta uydurmaları üzerindendir. Genelkurmay’ın 60 yıldır yaptığı yayınlara bakınca bu açıkça görülüyor. Atatürk adına, Ergenekon tertibindeki gibi kâğıt parçaları üretilmiştir. Bunların uydurma olduğu gösterilmiştir, ama hâlâ dolaşımdadır.

“İZM”LER KARŞISINDA YÜKSÜNME
Bu da bir NATO görevi olsa gerek, asker “izm”ler karşısında bir yüksünme içine sokulmuştur. Özellikle sosyalizme karşı bir “izm” üretme kaygısı, bu “düşünce sistemi” buluşlarına yol açmıştır. Oysa Batı dillerindeki “izm”, “düşünce sistemi” değildir; uygulama ile düşünce arasındaki birliği ifade eder. Bir sistem olabilmesi için, önce hayatın kendisinde o sistemin pratiği vardır; teori de o hayattan üretilmiştir.

Feodalizmin, kapitalizmin ve sosyalizmin incelenmesi bunu ortaya koyar.

Daha önemlisi, Kemalizm hem uygulamada, hem de öğretisiyle sosyalizme karşı mevzilenerek oluşturulmamıştır. Atatürk, Büyük Fransız Devrimi ve Sovyet Devrimi örneklerini de vererek, önderlik ettiği devrimin kaynaklarının demokratik devrimler ve sosyalist devrimler olduğunu hep vurgulamıştır. Altı Ok, bu çağdaş devrimlerin Türkiye zemini üzerinde üretilen bir sentezidir. Kemalist Devrim önderliğinin resmi olarak benimsediği ve ders kitaplarına yazdığı Halkçılık, Devlet Sosyalizmi gibi isimlendirmeler de, Kemalizmin sosyalizmle itişip kakışarak değil, sosyalizmden beslenerek geliştiğini ortaya koyar.

Atatürk, daha 1904 yılında genç bir subayken, not defterine “Evvelâ sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı” diye yazmıştır (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.1, s. 15). Peki, bu tanımı Genelkurmay’ın ATASE arşivlerinde Atlantik dönemi boyunca 60 yıl gizlemek, “Atatürkçü Düşünce Sistemi”nin bir gereği midir?

Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın ateşi içinde Hâkimiyeti Milliye gazetesine imzasız yazdığı başyazıları bu milletten saklamak, yine “Atatürkçü Düşünce Sistemi”nin bir başarısı mıdır? O başyazılarda “Biz Bolşeviklerden emir almayız, Türkiye Komünistleriyiz” türünden duruşların ortaya konmasının bilinmesinde hangi NATO sakıncaları görülmüştür? (Bkz. Kurtuluş Savaşı’nın İdeolojisi-Hâkimiyeti Milliye Yazıları- Kaynak Yayınları).

Atatürk’ün kendisinin hazırladığı Halkçılık Programı’nın ürünü olan, 20 Ocak 1921 tarihli ilk anayasamız, niçin bir Cumhuriyet ayıbı olarak görülmüştür? “Şûralar Anayasası” olduğu için mi? Atatürk, Şûralar sözcüğünün Sovyetler anlamına geldiğini birkaç kez vurgulayarak, “Atatürkçü Düşünce Sistemi”ne ihanet mi etmiştir? (Doğu Perinçek, Kemalizmin Felsefesi ve Kaynakları, s. 87 vd.).

Bu tutum, Kurtuluş Savaşı sonrasında da devam etmiştir.

Atatürk, 1928 yılında Taksim Cumhuriyet Anıtı’na kendi omuzlarının arkasına Sovyet devrimcisi Aralov’un kasketli heykelini de yerleştirtti. Gelecek kuşaklar görsün ve bilsinler diye.

1930’lı yıllarda, Cumhuriyet Devrimi kuşaklarına, Türk Devrimi ile Sovyet Devrimi arasındaki bağ, Lise Tarih kitaplarında şöyle öğretiliyordu:
“Anadolu’da ortaya çıkan silahlı ayaklanma hareketi, siyasi konum ve hedeflerde Sovyet Rusya’yla tam benzerlik arz ediyordu.” (Lise Tarih IV, 1932 ve 1934 basımları ve tıpkıbasım, Kaynak Yayınları, s.59).

Atatürk ölmeden önce Başbakan Celal Bayar, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, arkadaşı Kılıç Ali’ye, ayrıca son görüşmelerinde İsmet Paşa ve Ali Fuat Paşa’ya, tek vasiyet olarak; “Önümüzdeki dönem Sovyet dostluğunda ısrar edeceksiniz” talimatını bıraktı (Belgeler için bkz. Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri, Kaynak Yayınları). Bu altın öğüdü terk eden Türkiye, Atlantik
dolduruşlarıyla ABD güdümüne yuvarlandı ve devrimini yitirdi.

KEMALİZM VE ATLANTİK TEKERLEMELERİ
“Küçük Amerika” sürecinde Kemalizmin yıkıma uğratılması, askere de yansıtılmıştır. Yıkmak için, öncelikle Atatürk’ün devrimci pratiğinin ve öğretisinin örtbas edilmesi gerekmiştir. O kadar ki, Kemalizm adı altında bugün Atlantik tekerlemelerinin seslendirildiğine, ne yazık ki sık sık tanık oluyoruz. Hem de Ordu’nun doruğundaki komutanların ağzından. Meğerse Kemalizm “Demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti” imiş. Oysa Kemalizmin tarihinde böyle bir tanıma hiç ama hiç rastlanmıyor. Bizim Milliyetçiliğimiz, Halkçılığımız, Laikliğimiz ve Devrimciliğimiz bir Atlantik yapımı değil; fakat Mazlum Milletlere örnek olan Türk Devrimciliğinin kendi pratiğinde oluşturduğu bir öğretidir. Mazlum Millet Devrimciliğinin yerine emperyalizmin 20. yüzyıl yalanları konmaktadır.

ÖLMEYEN ATATÜRKÇÜLÜK “ARASIZ DEVRİMLER”
Büyük Devrimci Atatürk’ün 10 Kasım 1938 günü ölmediğini ve hiçbir zaman ölmeyeceğini hep inanarak söyleriz. Onu ölümsüz kılan, Türk Devrimi’nin, kendi deyişiyle “arasız devrimler”le devam edeceği yolundaki bilimsel kanaatidir. Büyük devrimciler, yaptıkları devrimle ve yapılacak devrimlerle yaşar. Gerisi boş laftır.

Atatürk’ü öldüren, 60 yıldır yaşadığımız karşıdevrimdir. Türkiye Atlantik emperyalistlerinin denetimi altına girdikten sonra Atatürk, sivili ve askeriyle Türkiye’nin Batıcı hâkim güçleri tarafından sürekli vurulmakta ve kırılmaktadır.

ATATÜRK’E SUİKASTLAR
1926 İzmir suikastı çok konuşulur. Oysa 1945’ten beri kurulan pusular, örülen tuzaklar, sıkılan kurşunlar ve içirilen zehirler yanında İzmir suikastı nedir ki?

Atatürk’e özellikle 12 Eylül 1980’den beri, Paul Henze’nin tanımlamasıyla “CIA çocukları”nın yaptıkları suikastlar yeterince araştırılmamış ve işlenmemiştir. Özal’lar, Çiller’ler ve Tayyip-Gül ikilisi Atatürk Devrimi’ni ABD fermanlarıyla boğazlarken, onların önünde esas duruşta olmak nasıl bir Atatürkçülüktür? Bu tür Atatürkçüler hakkında, Büyük Nutuk’ta nasıl bir değerlendirme yapılmaktadır?

DEVRİMCİ OLMAK
Kemalist Devrim’i en çok anlaması gereken “solcu”larımız bile, Neoliberalizmin çürümüş öğretileriyle zehirlenmiştir. Ama insanı umutlandıran güzellikler de var. Teori dergisinin yeni çıkan Kasım 2009 tarihli 238. sayısında, Adviye Meral imzalı “Sosyalistler Kemalist Devrim’i Nasıl Değerlendirmeli” başlıklı yazı, yansıttığı birikimle, olgunluğuyla ve dilindeki içtenlikle herkes için aydınlatıcıdır. Kendisini
tanıyamadım, ancak Adviye Meral, Türkiye aydınına güvenimizi güçlendirmiştir ve Türkiye’nin düşünce hayatı için bir kazançtır.

Atatürk’ün Atlantik’te boğulmak istendiği şu günlerde, Kemalist Devrim başlıklı altı kitapta özetlediğim çalışmalarımı Türkiye aydınının inceleme ve tartışmasına sunuyorum. Özellikle en son Türk Ordusu’nda Strateji Sorunu başlıklı kitabımın “Atatürk Devrimciliğini Tarihin İçinde Anlamak ve Uygulamak” başlıklı bölümünü aydınlarımızın ve askerlerimizin okumasını ve eleştirmesini dilerim.

Devrimcilik, yalnız 1920’ler ve 1930’larda değil, her zaman görevdi. 1937 yılında Anayasaya stratejik bir ilke olarak bu nedenle konmuştu.

Atatürkçü olmak, devrimci olmaktır.

Hele bugün!


www.doguperincek.info
www.doguperincek.com.tr