Amerikan Türk Dernekleri Kurulu’nun (ATAA) bu yıl 34.sü düzenlenen Amerikan Türk Konferansı’na Doğu Perinçek’in AİHM zaferi damgasını vurdu.
Ermeni Tasarısının ABD Dış İlişkiler Komitesi’nden geçmesiyle eş zamanlı olarak yapılan konferansta İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e Sözde Ermeni Soykırımı ile mücadelesi ve AİHM’de İsviçre’ye karşı kazanmış olduğu davadan ötürü ödül verildi.
Doğu Perinçek’in oğlu araştırmacı Mehmet Perinçek de sözde soykırım ile ilgili yapmış olduğu araştırmalar ve önemli katkılarından ötürü ödüle layık görüldü.
Şule Perinçek'in 11 Nisan Cuma günü ATAA Konferansında yapmış olduğu konuşmanın tam metni ve Doğu Perinçek'in ATAA Ödül Törenine yolladığı mesajın tam metni aşağıdadır.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in 12 Nisan 2014 tarihinde Gerçekleşen ATAA Ödül Törenine Yolladığı Mesajı:
“Sayın Mehmet Çelebi,
Türk Amerikan Dernekleri
Kurulu Başkanı
Sayın Kürşad Doğru,
Mütevelli Heyeti Başkanı
Türk Amerikan Dernekleri Kurulumuzun bu yıl ki ödülünü AİHM’de kazanmış olduğumuz tarihsel başarı nedeniyle bize vermiş olması mücadele azmimizi güçlendirdi. Bu başarı, başta KKTC Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş olmak üzere onbinlerce aydınımızın ve yurttaşımızın emeğiyle kazanılmıştır. Bu ödülü onlar adına almak eşsiz bir mutluluk kaynağıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu kararıyla Avrupa uygarlığının temelindeki hakikate bağlılık, hukukun üstünlüğü ve insanlık değerlerini canlandırmıştır. Ermeni soykırımı suçlaması, Birinci Dünya Savaşı’nda milletimize bir psikolojik harekât teması olarak yöneltildi.
Biz Türk Milleti vatanımızı savunduk ve emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını bu tür suçlamaları da göğüsleyerek kazandık. Bugün de aynı psikolojik harekât yine emperyalist merkezlerden Türkiye’mizi bölme planı çerçevesi içinde yürütülmektedir. Burada hakikati savunmak, yalnız biz Türkiye halkının değil, gerçeklik duygusu olan bütün insanlığın sorunudur.
Mazlum milletlerin bağımsız ve özgür yaşama davasına gönül ve emek veren Amerikan halkının da bizi anlayacağından eminiz. Yüzyıl önce emperyalist kışkırtmalar sonucu çekilen bütün acılar, Anadolu’da yaşayan her milliyet ve inançtan insanlarla birlikte bütün insanlığın acılarıdır. O acı hatıralar gelecekte halklar arasında kin ve intikam duygularını ve eylemlerini değil, artık karşılıklı sevgi kardeşlik ve anlayışı beslemelidir.
Biz çeşitli kavimleri bir arada yaşatma geleneğinden gelen Türkiye halkı olarak, bizimle aynı topraklarda yaşayan, aynı havayı soluyan, aynı pınarlardan su içen bütün insanları bugün hangi iklimlerde yaşarsa yaşasınlar sevgiyle anıyor ve kucaklıyoruz. Bu bağlamda ta Amerikalara göç etmiş olan Ermenilerimizi de selamlıyor ve derneğiniz aracılığıyla onlara sevgilerimizi ve kardeşlik duygularımızı yolluyoruz. Onların Anadolu kültürüne bıraktıkları yadigârları bir emanet olarak özenle saklıyoruz ve kültürümüzün zengin kaynakları içinde geleceğe taşıyoruz.
Türkiye’miz, bugün bağımsızlığına toprak bütünlüğüne, birliğine ve dirliğine yönelen dış ve iç tehditleri göğüslemektedir. Bu mücadelede Washington, Lincoln ve Rooseveltlerin bağımsızlıkçı ve demokratik devrimci geleneklerine bağlı ABD halkının dayanışmasına güveniyoruz.
Yurdumuzdan uzaklarda ABD topraklarında yaşayan yurttaşlarımız, Türkiye’mizin ABD halkına yolladığı barış ve kardeşlik elçileridir. Okyanuslar ve dağlar onları bizden ayırmıyor. Yüreklerimiz birlikte çarpıyor.
Türkiye ve Amerikan halklarını insanlık, özgürlük ve demokrasi değerlerinde birleştiren Derneğinize, bu toplantıya katılan Amerikalı dostlarımıza ve yurttaşlarıma eşim Şule Perinçek aracılığıyla özlemlerimi, sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum. Verdiğiniz ödül bizlerde hakikat aşkını, vatanımıza bağlılığı ve büyük insanlığa hizmet duygularını güçlendirmiştir.
Sizlere yürekten teşekkür ediyorum.”
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şule Perinçek’in 11 Nisan 2014 tarihindeki ATAA Konferansı Öğle Oturumunda Yapmış Olduğu Konuşması:
“Aslında bu tür konuşmalar biraz asık yüzlü ve ciddi olması gerekir nedense. Oysa ben ne zaman Türkiye’den en uzak bir yere de gitsem iki Türk’le karşılaşsam hemen kendimi kendi köyümde gibi hissederim. Gözlerindeki ışık, yüreklerindeki o sesi hemen duyarım.
Onun için izin verirseniz sizlerle biraz dertleşmek istiyorum.
Türkiye’de kısa bir süre önce yerel seçimler yapıldı. Ancak alanlarda siyasi parti genel başkanları vardı. Tartışmalar çok sert geçti. Kimse yol, su, park, bahçe, kültür merkezi derdinde değildi.
Biz başka bir şey tartıştık.
Türkiye’nin bağımsızlığını, birlik ve bütünlüğünü tartıştık. Türkiye’nin önünde acil çözülmesi gereken sorunlar var. Partiler bu konuya hangi yanıtı veriyorlar ya da veremiyorlar onu izledik. Onun için yerel seçimlerden çok bir genel seçim havası vardı. Eskiden dosyalar ortalıkta uçuşurdu. Artık ilerledik. Her sabah yeni görüntü kasetleri, telefon ses kayıtlarıyla uyanır olduk. Bu yöntem, seçimlerin yerini belirledi. Çıkmaz sokakta kör dövüş. Çözüm öneriniz olmayınca yalancı pehlivanlar gibi güreşiyorsunuz. “Benim kasetim senden daha ilginç ve etkileyici” konusunda yarışıyorsunuz.
Oysa bir takım çanlar çalıyor.
Cumhuriyet Devrimlerimiz, başta bağımsızlık ve laikliğimiz olmak üzere ağır darbeler almaktadır. Başta, bu devrimlerin yeniden yarattığı şairin söylediği gibi öncesinde “soframızda yeri öküzden sonra gelen” ve Atatürk’ün söylediği gibi emperyalist büyük devletlere karşı verilen “Kurtuluş Savaşı’nın en büyük mimarı” kadınlar ve milletimiz itiraz etmektedir, edecektir. Her ne kadar elma şekeri sopasıyla yavaş yavaş ya da beysbol sopasıyla göstere göstere yapılsa da bir aşamadan sonra şiddetli karşı çıkışlar kaçınılmazdır. Türkiye halkı yapılanı bir haksızlık olarak gördüğünde, artık sık sık dışarı çıkarak tepkisini dile getirmektedir.
Bugün Türkiye’de bir ekonomik krizin derinleştiği biliniyor. Hükümet yanlısı ya da karşıtı ekonomistler bu konuda aşağı yukarı ortak fikirdeler.
Bu dönemsel, gelip geçici değil; yapısal nedenlerden kaynaklanıyor. 80’lerden bu yana süren borçlanma ve sıcak para ekonomisinin sonuna doğru geldik. Üretim ekonomisine geçmek kendini dayatmaktadır. Üstelik kapıda bekleyen için artık “bu bir kriz değil, deprem” deniyor. Ekonomik veriler bunu doğrulamaktadır.
İkinci önemli sorun Türkiye’nin güneydoğusunda bir “bölgesel özerklik” girişimidir. Bu artık açıkça dillendirilmektedir. Seçimlerde de hemen bütün BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) milletvekilleri bölgeden yerel yönetimlere, belediye başkanlıklarına aday oldular. Bir anlamda sınır çizildi ve yönetim modeli belirlendi. Meclis’teki partilerin bazıları açıktan, bazıları üstü kapalı özerkliği ve bu girişimi destekliyor. Bu Türkiye’nin bölünmesi anlamına geliyor. Sarsıntılara yol açması kaçınılmazdır.
Bütün bunların sonucu Türkiye’de bir yönetim krizi vardır. Yürütme, yargı, güvenlik güçleri, devlet kurumları arasında bir eşgüdüm kalmadığı gibi karşıtlık ve çatışma vardır. Basın bütün diğer ülkelerde olduğu gibi bizde de eskiden beri iktidar yanlısı ve muhalif olarak ayrılır, doğaldır. Ancak son zamanlarda basın, (elle sayılacak kadar az sayıda yayın ve televizyon kanalı dışında) iyice ayrışmış, siyasi gücün militanı, tetikçisi gibi olmuş, gerçekçilikten uzaklaşmıştır. Bir gün biri ertesi gün öteki sataşıp atışmakta, milletimize haber değil pinpon maçı seyrettirilmektedir.
İşte bu seçimde ve önümüzdeki seçimlerde de (Cumhurbaşkanlığı ve 2015’te genel seçim) Türkiye şu soruya yanıt arıyor, arayacak:
Bu deprem ve sarsıntıları bu hükümet aşabilir mi?
Nasıl aşacak?
Kimlerle aşacak?
Yoksa…
Kim aşacak?
Nasıl aşacak?
Kimlerle aşacak?
Türkiye’deki ve bölgemizdeki krizin doğru çözüm anahtarı, bu sorulara doğru yanıt verilerek bulunacaktır. Türk milleti bu yanıtı, bu çözümü önünde sonunda bulacak, üretecektir. Kimse, hiçbir devlet buna müdahale etmesin. Biçimlendirmeye kalkışmasın. Bizim düşmanımız olmasın. Vatanımıza, Cumhuriyet’imize dokunmasın. Bölmeye kalkmasın, bölmeye kalkışanları desteklemesin.
Türkiye, komşularıyla dost olmak istiyor, düşman değil. Suriye bölünmek istendi. Başarılamadı. Irak öyle. Mısır öyle. İran’a diş geçirmek zor. Olmadı. Bölgede kukla bir Kürdistan kurma tasarımı yaşama geçmedi. Akdeniz’e koridor açılacaktı. Olmadı. Türkiye’yi bölme projesi bu bağlamda zaten zordu, iyice olanaksızlaştı.
Bu ciddi bir uyarıdır.
Türkiye geleceğiyle ilgili kararları kendisi verecektir.
Atatürk devrimleri bitmedi. Daha devam ettireceğiz. Daha ileri, daha ileri taşıyacağız.…
Bu müdahalelere kimden gelirse gelsin sonuna kadar direniriz. Atatürk’ün dediği gibi “Tek başıma kalsam bile, etrafım ateşle çevrili olsa bile şu tepeye çıkar sonuna kadar mücadele ederim.”
Ben liseyi Amerika’nın tam ortasındaki bir okulda, Boulder High School’da bitirdim. Tarih hocama buradan izninizle teşekkürlerimi göndermek istiyorum. Bana Amerika’nın bağımsızlık ve özgürlük savaşı verdiği dönemi çok iyi öğretmiş. Hiç unutmadım. Üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu’na karşı nasıl başı dik, zorluklardan yokluklardan yılmadan mücadele verdiklerini çok iyi öğretmiş. Aynı mücadelenin öyküsünü babam daha bir buçuk yaşındayken Çanakkale’de şehit düşen dedemden dinleyemedim. Ama tarihimizden döne döne okudum, belledim.
Sizlere burada söz veriyorum.
Milletim adına söz veriyorum.
Bağımsızlığa herkesten çok ihtiyacı olan Türkiye kadınları adına söz veriyorum.
Dersimizi daha çok çalışacağız.
Yurdumuzda ve dünyamızda barışı ve refahı sağlayacağız.
Yapar mıyız, evet, yaparız!
Türkçede biz anavatan deriz. Vatanımız gerçekten böyledir. Analar gibi. Gelmeseniz de gitmeseniz de size kucağını hep açar. Her zaman sırtınızı dayayacağınız sağlam bir kale inşası hepimizin görevidir.”
Zafer ödülü Perinçek'e takdim edildi paylaşan: ulusalkanal