"Her insanı gardaşlığım diye candan kucaklayan bir Anadolu halk kültürü ile o gardaşlığın ideolojisi olan sosyalizm, Hüseyin Kaya'da çok güzel buluşmuştu."
9 Ağustos’ta oğlu Uğur’un düğünü vardı. Mutlaka geleceğimi söyleyince, çocuklar gibi sevindi. Düğüne bir ay kala cenazesine gittik. Aydın Söke Güzeltepe köyünden Hüseyin Kaya’yı 7 Temmuz 2006 Cuma günü kendi dağının toprağına verdik. Mezarına kürekle toprak atarken bir dönemi gömüyor duygularına kapıldım.
BİR DÖNEMİN ÖNDERLERİ
Hüseyin Kaya’lar bir dönemdir. 1960 Devrimi’nden sonra yükselen sosyalist hareketin ve köylü mücadelelerinin yetiştirdiği eşi az bulunan çiftçi önderlerindendi. 1960 Devrimi çok tartışılır. Ama sırf Hüseyin Kaya’ların serpilmesine yol açan ortamı sağladığı için bile, Türkiyemiz 1960 Devrimi’ne çok şey borçludur.
Kaya’yı 1960’ların köylü hareketleri içinde tanıdım. Kırk yılı aşan bir zamandır emekçi için, Türkiye için dur durak bilmeden çalışan en halisinden çiftçi aydınıdır. Aydın derken, Lenin ve Gramsci’nin tanımlamalarıyla sınıfının siyasal önderidir demek istiyorum. Hüseyin Kaya, 1960’lardan beri Partilidir. Her şeyden önce iktidar mücadelesinin Partiyle yapılacağını bilir. Söke Avşar köyünden Durmuş Uyanık, Aşılı Zeytin diye tanımlamıştır onları. Ben Hüseyin’in delice zeytin dönemini bilmiyorum. Ancak 1950’lerin başında ilk çocuğuna Adnan Menderes umuduyla Adnan adını verdiğini söylerdi. Sonra 1960’larda İşçi Partisi’ne katılmış. Katılış o katılış. Avşar köyünden Durmuş Uyanık’ın “Aşılı Zeytin” başlıklı roman tadındaki anılarını okumalısınız mutlaka. Kaynak Yayınları’ndan çıkan o kitapta, Hüseyin Kaya’ların nasıl aşılanıp tarih yapan öncülere dönüştüğünü bulacaksınız. Bir köylü önderi, çok zengin bir Türkçeyle ve eşsiz zevkler veren bir edebiyat diliyle anlatır o süreci. Hüseyin Kaya da, o kitabın kahramanlarındandır.
ÖLÜMÜYLE BİLE DİRLİK AŞILIYOR
Araba Güzeltepe’nin dağını tırmanırken, 40 yıl önce Hüseyin Kaya ile yine o dağ yolundaki minibüs yolculuğu güzel bir düş gibi aktı geçti bilincimden. Kaya da unutmamış o tırmanışı. Bana üç ay önce yazdığı mektubunda, Aydın’ın Çayözü köylülerinin Ağa’nın gasbettiği hazine arazilerini almak için yürüttükleri mücadeledeki başarılarımızı anıyordu. Bismil köylüleri onu heyecanlandırmıştı. Mektubu iç sayfalarda bulacaksınız.
Türkiye, ABD güdümlü bir mafyanın ve tarikatların eline geçmişti ve biz Hüseyin Kaya’nın üzerine toprak atıyorduk. Olağanüstü duygulanmamak mümkün değil. Herkes ordaydı. Milletvekilleri, çeşitli partilerin yöneticileri, Söke ve çevresinin halk önderleri, komşu köylerden çiftçiler ve kadınıyla erkeğiyle Güzeltepe’liler… Hüseyin Kaya gibi halk kahramanları, ölümleriyle bile insanlara bir dirilik, bir serinlik, bir kararlılık aşılıyorlar. Yabani zeytinler aşılanıyor, meyve veren ağaçlara dönüşüyor. İnsanlar küreğe mafya ve tarikat rejimini gömmek ve işte bu rejimin boğduğu çiftçiyi kurtarmak hırsıyla sarılıyorlar.
GARDAŞLIĞIM BENİM
Hüseyin Kaya’nın en kıymetli hazinesi kitaplığıydı. En çetrefilli teorik eserleri inceler, tartışırdı. “Gardaşlık” diye hitap ederdi. Her insanı gardaşlığım diye candan kucaklayan Anadolu halk kültürü ile o gardaşlığın ideolojisi olan sosyalizm, Hüseyin Kaya’da çok güzel buluşmuştu. Tertemiz kişiliğiyle adı gibi granitten bir kayaydı. Sosyalizm bu temel üzerinde her zaman sağlam ve diriydi. Kendi yanılgılarını başkasından söz eder gibi rahat ve kaygısız anlatırdı. “Gardaşlık, Sovyetler Birliği’nin kapitalizme geri döndüğünü o zaman kabul edemedik. Ama gerçekmiş, Aydınlıkçılar gerçeği görmüş.” diye kendi yanlışını anlatarak doğruyu açıklardı. Kendisi değil, gerçekti önemli olan. Benliğini denetim altına almış, benini bir davaya tam anlamıyla adamıştı. Hayat, o dava içindi. Mutluluk o dava için mücadelenin verdiği mutluluktu.
BOZULMAYAN GÖREV ADAMI
En son İşçi Partisi İzmir İl Kongresi’nde gördüm onu, kucaklaştık gardaşlığımla. Aydın ilinde örgütlüydü, fakat kongreye coşkuyla gelmişti. Fötr şapkasını temiz alnının arkasına atarak kürsüye çıktı ve her zamanki gibi çok güzel konuştu. Söke’nin eski sosyalistlerinden bazı aydınların küreselleşmeye nasıl teslim olduklarını anlattı. Bir zamanlar sevdiği, güvendiği insanların bu hallere düşmeleri kahrediyordu onu. “Bırakalım artık onları ikna gayretini” dedi. Yıkım halindeki tertemiz köylü kitleleri bizleri bekliyordu. Onların içinden daha çok Hüseyin Kaya’lar çıkacaktı. Hem de iktidar zaferi kazanacak Kaya’lar.
Tam bir görev adamıydı. Kolay değil, çalışkanlığı toprakla uğraşa uğraşa öğrenmişti. Şimdi önümde İşçi Köylü gazetesinin 6. sayısı var. Tarih: 26 Eylül 1969. Birinci sayfada tek sütuna bir başlık: “Sosyalist aday gazetemizi satıyor.” Altında Hüseyin Kaya’nın fotoğrafı. Türkiye İşçi Partisi’nden 1969 yılında milletvekili seçiminde liste başı olmuştu. Ancak o günkü yönetim önüne yukardan bir aday koymuştu. Haber şöyle devam ediyor: “Hüseyin Kaya, Aydın’da köy köy dolaşarak gazetemizi satmaktadır. Söylediğine göre bu işi mebus olduktan sonra da devam ettirecektir.” Söylediğini yapardı. Hiçbir konum, onu bozamaz, yozlaştıramazdı.
Hüseyin Kaya, İşçi Köylü gazetesinin her sayısından 500 adet satardı. 25 kuruştu tanesi. Parasını hemen ve düzenli ulaştırırdı. Ben, Hüseyin Kaya ile Söke köprüsünün başında yedi saat gazete sattığımızı hatırlıyorum. Söke pazarına gelen köylülere doğru bilgi ulaştırıyorduk.
VARLIK NEDENİMİZ
2005 yılı Haziran ayında Durmuş Uyanık ve Ulusal Kanal İzmir Muhabiri Hayati Özcan’la 12 Mart döneminde kaldığımız Küçük Beşparmaklar’a çıkmışlar. 74 yaşında ve Özcan’ın deyişiyle bir ceylan gibi taştan taşa atlayarak tırmanıyor o dağları. Mağaralarda üzerinde yattığımız bir keçe ile battaniyeyi 35 yıl saklamış. Hayati Özcan’a verirken şöyle demiş: “Devrim arşivine hediye ediyorum. Doğu’nun ter kokusu hâlâ duruyor.”
Hüseyin Kaya’ların verdikleri hüküm, benim için en önemlisidir. Çünkü bu büyük millet için var olmanın ölçüsü, Hüseyin Kaya’ların yargısındadır.
Doğu Perinçek, başyazı, Aydınlık 16 Temmuz 2006