İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin, bugün (15 Nisan 2008) Genel Merkezde bir basın toplantısı düzenleyerek, Anyasa Mahkemesi'nin son kararı gerğince Abdullah Gül'ün yargılanması gerektiğini belirtti. Açıklama şöyle;
• Anayasa Mahkemesi, son kararıyla Cumhurbaşkanı’nın “sorumsuzluğu”nun sınırlarını çizmiştir.
• Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçilmeden önceki eylemlerinden sorumludur.
• Milletvekili ve Bakanlık görevi sona erdiğinden yasama dokunulmazlığı da yoktur.
• “Milletvekili dokunulmazlığı sona erinceye kadar ertelenen” “Kayıp Trilyon Davası”ndaki yargılanmasına devam edilmelidir.
• Abdullah Gül’ün 2003 yılında Powell ile bağıtladığı gizli anlaşma da; “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” kapsamında soruşturulmalıdır.
Bilindiği gibi AKP’nin kapatılmasına ilişkin davada Anayasa Mahkemesi; iddianamenin kabulü yönünde çoğunlukla aldığı kararda, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmeden önceki eylemlerinin kovuşturulabileceği hükme bağlamış bulunuyor.
Bu karar, Cumhurbaşkanının “sorumsuzluğunun” sınırlarını çizmekte ve bu konudaki tartışmaları noktalamaktadır.
Gerçekten de Anayasa’nın, Cumhurbaşkanı’nın görev ve sorumluluğuna ilişkin 101-108. maddelerinde dokunulmazlığa yönelik bir düzenleme yoktur.
Anayasanın 105. maddesine göre;
1. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ilgili bakanların kendisine sunarak onayını aldıkları karar, kararname ve benzeri işlemlerden dolayı sorumlu değildir.
2. Tek başına aldığı kararlar ve yaptığı işlemler aleyhine, yargı yoluna başvurulamaz.
3.“Vatana ihanet”le suçlandırılabilmesi, TBMM’nin nitelikli çoğunluğunun kararına bağlıdır.
Görüldüğü gibi, Anayasa’da Cumhurbaşkanlığına seçilen kişinin, bu göreve seçilmeden önce işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı yargılanmasını önleyecek bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanının “sorumsuzluğu”, yalnızca bu göreve seçildikten sonra, bu görevinin ifası sırasında yürüttüğü eylem ve işlemlerle ilgilidir ve bu “sorumsuzluğu”nun da kapsamı bellidir.
ABDULLAH GÜL’ÜN “YASAMA DOKUNULMAZLIĞI” YOKTUR
Anayasa’nın 10. maddesine göre; “Herkes…ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir…Hiçbir kişiye…imtiyaz tanınamaz…Devlet organları…bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar”.
Ceza hukukunda yorum yoluyla suç ihdas edilemeyeceği gibi, yine işlenmiş bir suç da kişiye özel yorum yoluyla yaptırımsız bırakılamaz.
Bu nedenle, Cumhurbaşkanı seçilmekle zaten dokunulmazlığı sona ermiş bulunan Abdullah Gül’ün işlediği suçlar nedeniyle kovuşturulması, daha önce hakkında açılmış ve fezlekeye bağlanmış soruşturmalara Anayasa’nın 83. maddesi uyarınca zamanaşımı hükümleri uygulanmaksızın devam edilmesi, atfedilecek diğer suçlarının soruşturulması, hukuk devletinin gereğidir.
Kayseri Milletvekili ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 28 Ağustos 2007 tarihi itibariyle Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Cumhurbaşkanı seçilmiş olmakla milletvekilliği ve Bakanlık görev ve sıfatları sona ermiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bundan böyle Anayasa’nın 83. maddesinde düzenlenen yasama dokunulmazlığından yararlanması zaten söz konusu değildir. Keza Cumhurbaşkanı seçilmekle Bakanlık görevi de sona erdiğinden, Anayasa’nın 112. maddesinde öngörülen dokunulmazlığa da sahip bulunmamaktadır.
ABDULLAH GÜL HAKKINDA “YASAMA DOKUNULMAZLIĞI” NEDENİYLE “ERTELENEN” “KAYIP TRİLYON DAVASI”NA DEVAM EDİLMELİDİR
Bilindiği gibi Abdullah Gül, kamuoyunda “Kayıp Trilyon Davası” olarak bilinen kamu davasının “şüpheli”lerindendir.
Ankara C. Başsavcılığı’nca düzenlenen ve TBMM Başkanlığı’na sunulmak üzere Adalet Bakanlığı’na gönderilen 14.09.1999 tarih ve Basın Hz. 1998/1160 sayılı fezlekede Ahmet Hamdi oğlu, Adviye’den olma 1950 doğumlu Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün 1997-1998 yılları arasında muhtelif tarihlerde özel evrakta sahtecilik ve 2820 sayılı kanuna muhalefet suçlarını işlediği belirtilmiştir.
Anılan soruşturmada; aralarında Abdullah Gül’ün de bulunduğu Refah Partisi yöneticilerinin Hazineden alınan trilyonlarca liranın naylon faturalar ve düzmece belgelerle yok edildiği saptanmıştı.
Abdullah Gül hakkında C. Başsavcılığınızca düzenlenen fezlekede özetle şöyle deniliyor:
“(Bütün bu olayların) Olay tarihinde Partinin Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan sanığın da Parti üst düzey yöneticisi olarak bilgisi dâhilinde olduğu, bu şekilde sanığın özel evrakta sahtecilik suçuna iştirak ettiği, ayrıca Siyasi Partiler Kanununa da aykırı davrandığı görüşüne varılmıştır. Bu nedenle, halen Fazilet Partisi Kayseri Milletvekili olan sanık Abdullah Gül’ün eylemine uyan (…) maddeler uyarınca soruşturma yapılabilmesi, Anayasa’nın 83/2. maddesi uyarınca TBMM’nin bu yolda bir karar almasına bağlı olduğundan, TBMM’nin takdirlerine sunulmak üzere gerekli işlemin yapılabilmesi için işbu Fezleke tarafımdan düzenlendi” (14.09.1999, Melih Tarı, Ankara C. Başsavcısı).
Ancak, bu fezlekeye rağmen anılan suç nedeniyle sanık Abdullah Gül’ün dokunulmazlığı kaldırılmadığından bugüne değin yargılanması sürdürülememiş, “milletvekilliği sıfatı sona erinceye kadar ertelenmesine” karar verilmiştir.
Abdullah Gül’ün dışında, dokunulmazlığı bulunmayan değer sanıklar hakkında Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan kamu davası sonuçlanmış ve suç sabit görülerek sanık Necmettin Erbakan 2 yıl 4 ay, on dokuz sanık 1 yıl 2 ay, elli sanık ise 1’er yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu karar, Yargıtay’ca onanarak kesinleşmiştir.
Şimdi, dokunulmazlığı sona ermiş bulunan Abdullah Gül hakkındaki bu soruşturmaya beklenmeksizin kaldığı yerden devam edilmesi, Abdullah Gül’ün de diğer sanıklar gibi yargılanması gerekmektedir.
ABDULLAH GÜL, ABD İLE GİZLİ ANLAŞMA YAPARAK
“DEVLETİN GÜVENLİĞİNE KARŞI” İŞLEDİĞİ SUÇLAR NEDENİYLE DE YARGILANMALIDIR.
Abdullah Gül, bunun yanı sıra daha ağır suçlar da işlemiştir.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 13 Temmuz 2003 günü düzenlediği basın toplantısında, AKP Hükümetinin ABD ile yaptığı gizli mutabakatı açıklamıştı. Doğu Perinçek bu gizli mutabakatın hazırlanışını ve gelişmeleri şöyle açıklıyordu: “Uzun süredir Türkiye’ye dayatılan mutabakat, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Abdullah Gül arasındaki görüşmelerde iki sayfalık ve dokuz maddelik bir metin halinde kabul edilmiştir. Abdullah Gül, bu gizli anlaşmayı Sedat Sertoğlu’na itiraf etmiştir (Bkz. Vatan, 24 Mayıs 2003). Dışişleri Bakanı Müsteşarı Uğur Ziyal’ın 15-19 Haziran 2003 tarihleri arasında Washington temasları ‘Gizli Mutabakat’ zemininde yürütülmüştür. Ziyal’ın temaslarından sonra Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan özel toplantıda verdiği bilgiler de ‘Gizli Mutabakat’ ile aynı yöndedir. ‘Gizli Mutabakat’, en son geçen hafta (yani, 2003 Haziran ayı sonunda) AKP Hükümeti ile ABD üst düzey yetkilileri arasında yapılan gizli görüşmelerde sonuca bağlanmıştır”.
Açıklanan bu 14 maddelik “Gizli Mutabakat” özetle şöyledir:
Türk askeri Irak'ın kuzeyinden dört ay içinde çekilecek. Sınır harekâtlarına son verilecek. PKK/KADEK'e karşı Türkiye içinde yapılacak askerî harekâtlar için, ABD askerî makamlarına haber ve bilgi verilecek, izin alınacak. Aksi halde Türkiye'ye ambargo ve askerî yaptırım uygulanabilecek. ABD'nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek verilecek. Türk ordusunun asker ve silah gücü indirilecek. Irak'ın kuzeyinde ilan edilecek kukla devlet, Türkiye tarafından resmen tanınacak. PKK/KADEK yasallaştırılacak ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. Türkiye'de belediyelerin özerkleştirilmesinden sonra dört yıl içinde aşamalı olarak federasyona geçilecek. Kıbrıs'ta Denktaş, "Arafat modeli" uygulanarak devre dışı bırakılacak ve Annan Planı küçük değişikliklerle uygulanacak. Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak. Ermenistan'a yönelik kısıtlamalar kaldırılacak. Kuzey Irak'taki Kürdistan sınırları içinde, özellikle Kerkük, Süleymaniye ve Musul'da yaşayan Türkmenler, ABD tarafından güvenli biçimde Bağdat'a ve Irak'ın diğer bölgelerine taşınacak, onlara taşındıkları yerlerde iş olanakları sağlanacak.
Bu “Gizli Mutabakat”ın ilk adımının, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell 2 Nisan 2003 tarihinde Türkiye’ye geldiğinde, Abdullah Gül ile yaptığı özel görüşmede hazırlanan 9 maddelik bir planla atıldığı anlaşılmaktadır. Abdullah Gül, Powell’la yaptığı bu görüşmenin perde arkasını, görüşmeden yaklaşık bir ay sonra Vatan Gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu’na anlatmıştır. 24 Mayıs 2003 tarihli Vatan Gazetesinde de aktarıldığı gibi Abdullah Gül, Sedat Sertoğlu’na şunları söylemiştir: “Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurarak) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık, 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell, Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var”.
Aslında, gerek ülkemizde ve gerekse bölgemizde daha sonra yaşanan gelişmeler de dikkatle incelendiğinde -Abdullah Gül tarafından da zımnen itiraf edilen- bu plan ve mutabakatın, adım adım uygulanmakta olduğunu saptamak mümkündür.
Türk Ceza Yasası’nın, “Devletin güvenliğine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen 302, 304 ve 309. maddelerinde yazılı suçları oluşturan ve ağır cezaları gerektiren bu eylem, Anayasa’nın 14. maddesinde tanımlanan faaliyetlere tekabül etmektedir.
Bilindiği gibi, Anayasa’nın 83/2. maddesine göre daha önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa’nın 14. maddesindeki durumlar yasama dokunulmazlığının dahi kapsamı dışındadır.
Abdullah Gül’ün, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından daha önce 26.03.2007 tarihinde tüm belge ve bilgileriyle Yargıtay C. Başsavcılığı’na da iletilmiş olan bu eyleminin, belirtilen bu niteliği itibariyle Cumhuriyet adına derhal soruşturulması gerekmektedir.
Sadece belirttiğimiz bu durumlar bile Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı yapmasını olanaksız kılmaktadır.
Sanık Abdullah Gül’ün, öncelikle hakkında açılmış ve açılacak olan davalardan dolayı Türk yargısına hesap vermesi gerekmektedir.