İşçi Partisi Genel Başkanı ve Cumhuriyet Güçbirliği’nin İzmir 2. Bölge bağımsız milletvekili adayı Doğu Perinçek, bu gün gelinen durumu 4 Şubat 2004 yılında görerek yaptığı açıklamayı aşağıda dikkatinize sunuyoruz. Perinçek’in açıklaması şöyle:
ÖZET:
• Kanun Tasarısını, Zühre gezegeninde tartışmıyoruz.
• Bu kanun, PKK’yı yasallaştırma planının çok önemli bir hamlesidir. Kurulacak yerel hükümetlerin daha sonraki aşamada Irak’ın kuzeyindeki Kukla Devlet ile bütünleştirileceği herkes tarafından bilinmektedir.
• Türkiye’nin diğer bölgeleri için öngörülen sisteme gelince, büyük şehirlerimizin payına düşen, metropol denen dünya çöplüklerine dönüşmektir. Merkezi devletten kopartılan taşra yönetimi ise, cemaat liderlerinin ve yeraltı dünyasının hükmü altına girecektir.
• Hazırlayan onlar değil, “AB’ye Uyum Paketi” diye ellerine tutuşturuldu. O nedenle bu tasarı, Türkiye halkının insanca yaşama ihtiyacına değil, emperyalist devletlerin Türkiye’nin merkezi yönetimini dağıtma programına hizmet etmektedir.
• Türkiye küçültülüp “Küçük Amerika” haline getirilirken, ABD devleti büyütülmektedir.
• Fetret Devrine geçiş öngörülmektedir. Düşman, bu yasa tasarısıyla, kuvvetlerini iç savaş için yerel hükümet mevzilerine yerleştirmekte ve savaş düzenine sokmaktadır. Hükümet yetkisi verilecek Anzavur’lar ve Çapanoğlular, Cumhuriyet’in son kalelerinin üzerine sürülecektir.
• Devlet, bu harap haliyle değil, artık yalnız halkçılaştırılarak ve devrimcileştirilerek savunulabilir.
• Devleti savunmak ile devrim yapmak, artık bir elmanın iki yarısıdır.
• Atatürk’ün demir süpürgesini elimize alma zamanı gelmiştir.
4 Şubat 2004
AKP iktidarının iç savaş tasarısı
Tayip Erdoğan yönetiminin Meclise gönderdiği “Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı”nın, yaşadığımız süreçten kopartılarak değerlendirilmesi, çok tehlikeli sonuçlara yol açmaktadır. Ne yazık ki, birçok uzman bu tuzağa düşmüştür. Merkezde şeytanlar var diyen, yerelden ise meleklerin kanatlandığı hayallerini yayan meşhur Sivil Toplumcu safsatalara iman edenler, meğerse ne kadar çokmuş.
TARİKAT VE PKK HÜKÜMETLERİ
Kanun Tasarısını, Zühre gezegeninde tartışmıyoruz. Günümüz Türkiye’sine bakınca, taşrada demokrasi kaleleri görülmüyor. Tam tersine kıyı şeritlerinde yerel mafyalar, daha iç bölgelerde tarikatlar ve güneydoğuda ise PKK, yerel iktidar odağı haline gelmiştir. İşte bu kanun tasarısı, o iktidar odaklarını yerel hükümet yetkileriyle donatmaktadır. Amaçları, ABD Özel Kuvveti tarafından eğitilmiş PKK kuvvetlerini Kuzey Irak’taki Kandil dağından şehre indirip yerel yönetimlerin başına geçirmektir.
Bu kanun, PKK’yı yasallaştırma planının çok önemli bir hamlesidir. Kurulacak yerel hükümetlerin daha sonraki aşamada Irak’ın kuzeyindeki Kukla Devlet ile bütünleştirileceği herkes tarafından bilinmektedir.
Türkiye’nin diğer bölgeleri için öngörülen sisteme gelince, büyük şehirlerimizin payına düşen, metropol denen dünya çöplüklerine dönüşmektir. Merkezi devletten kopartılan taşra yönetimi ise, cemaat liderlerinin ve yeraltı dünyasının hükmü altına girecektir. “Yerelleşme” ve “demokratlaşma” perdesi altında yapılmak istenen işte budur.
DÜNYA MERKEZLERİNİN DİKTASI
Ülkemizde ne yazık ki, “Gerici de olsa bölücü de olsa yerel olan bizdendir” anlayışıyla bu tasarıya hoşgörüyle yaklaşanlar vardır. Oysa aslan payını kapan, dünya merkezleridir. Zaten yasa, onların yasasıdır. Tayyip Erdoğanlar, kökü dışarıda olan bir kanunu TBMM’den geçirmek gibi bir görev üstlenmiş bulunuyorlar. Hazırlayan onlar değil, “AB’ye Uyum Paketi” diye ellerine tutuşturuldu. O nedenle bu tasarı, Türkiye halkının insanca yaşama ihtiyacına değil, emperyalist devletlerin Türkiye’nin merkezi yönetimini dağıtma programına hizmet etmektedir. İngiliz muhibbi Prens Sabahattin’in liberal merkezkaççılığı, her zaman olduğu gibi yerel gericilikle birliktedir. En merkez (emperyalizm), merkeze (milli devlet) karşı, her zaman olduğu gibi, yerel gericilikle ve etnik bölücülükle birleşmiştir. Emperyalist merkeziyetçilik, milli merkeziyetçiliğe karşı savaş ilan etmiştir. Hedef, Cumhuriyeti yıkmak ve yerel iktidarları Washington yönetimine bağlamaktır; özetle dünya merkezlerinin diktasını kurmaktır. Bu nedenle Tasarı, aslında aşırı merkeziyetçidir.
KÜÇÜLTÜLEN DEVLET
“Devleti küçültme” sloganı, işte bu programın ekonomik ve toplumsal cephesini özetler. Türkiye küçültülüp “Küçük Amerika” haline getirilirken, ABD devleti büyütülmektedir. Kamu hizmeti, kamu yararı gibi milli devletin halkçılık döneminden kalan kurumları, Amerikan devleti büyüsün diye, bütün araçlarıyla yıkıma uğratılmıştır. Ve şimdi son kalıntılar da bu yasayla yok edilmektedir. Kamu mülkiyetinin neredeyse kökünün kazınmasıyla artık her ihtiyaç, özel girişimciliğin insafına teslim edilmektedir. Hizmet, bundan böyle yalnız ve yalnız bir avuç para babası ve menajer takımı içindir.
BOĞAZLANAN DEVLETİN KIYILAN MEMURU
Bu durumda kamu emekçisine ihtiyaç kalmıyor. Çünkü memur ne de olsa “kamu hizmeti” görevlisidir. Murtaza veya Sabri bütün saflığı ve sadakatiyle bundan böyle yalnız Orhan Kemal’in ve İrfan Yalçın’ın romanlarında yaşayabilecektir. Elli yıldır devleti arpalıkları haline getirenler, şimdi “hantallaştırdıkları devletin” bütün suçlarını çilekeş memurun sırtına yıkmaktadırlar. Tasarı, milli devletin 2 milyon 100 bin memurunun yarısını tasfiye ediyor. AB ülkelerinde kamu hizmetlileri, nüfusun yüzde 7 ila 13’ü arasında iken, Türkiye’de bu oran, yüzde 3’tür. Bu orana bile tahammül yoktur.. Memuruyla birlikte “Devlet baba” kavramı da son nefesini vermekte ve bütün hizmetlerin paralı olduğu bir ortamda her şey uluslararası şirketlerin özel çıkarına teslim edilmektedir.
İSTİKRARSIZLIKTAN FETRET DEVRİNE
Toplam olarak bakılırsa, bu tasarı, Türkiye’yi istikrarsızlaştırma operasyonunda yeni bir hamledir. Fetret Devrine geçiş öngörülmektedir. Düşman, bu yasa tasarısıyla, kuvvetlerini iç savaş için yerel hükümet mevzilerine yerleştirmekte ve savaş düzenine sokmaktadır. Hükümet yetkisi verilecek Anzavur’lar ve Çapanoğlular, Cumhuriyet’in son kalelerinin üzerine sürülecektir.
TEK ÇÖZÜM: KEMALİST DEVRİMİ TAMAMLAMAK
Devlet, onların arpalıkları iken, “yüce devlet” idi. Şimdi o “yüce devleti” verip kurtulmak isteyen yine onlar!
Ve ne ilginçtir, onların viran ettiği o devlet, şimdi emekçi halkın son kalesidir. Çünkü bağımsız bir devlet, en başta emekçilerle birlikte milli sermayedarlara gereklidir.
Ve o devlet, bu harap haliyle değil, artık yalnız halkçılaştırılarak ve devrimcileştirilerek savunulabilir. Bu yıkıntı, ancak onarılarak bir savunma mevzisi haline getirilebilir. İşte en önemli nokta budur. Devleti savunmak ile devrim yapmak, artık bir elmanın iki yarısıdır.
Atatürk’ün demir süpürgesini elimize alma zamanı gelmiştir. Emperyalizmin bütün dayanaklarını temizlemek, Ortaçağ güçlerinin kökünü kazımak, artık yalnız özgürlük ve refahın şartı değil, milli devleti var etmenin, toprak bütünlüğümüzü korumanın şartıdır.
Halkı harekete geçirir ve yerel iktidarların efendisi olmasına önderlik edersek, işte o zaman yerel demokrasi de olur, halkçı devlet de olur, insanca yaşamak da.