İskenderun, Gazze ve Beşiktaş

31 Mayıs günü uluslararası sularda Türk bayrağı taşıyan bir gemiye İsrail’in yaptığı kanlı baskın, tarihimizde bir ilktir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni böylesine aşağılamaya, hiç kimse cüret edememişti.
Gerçi benzer bir örnek olarak 4 Temmuz 2003 tarihinde Süley...

Tarih:

31 Mayıs günü uluslararası sularda Türk bayrağı taşıyan bir gemiye İsrail’in yaptığı kanlı baskın, tarihimizde bir ilktir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni böylesine aşağılamaya, hiç kimse cüret edememişti.
Gerçi benzer bir örnek olarak 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye’de gerçekleşen “çuval olayı” sayılabilir. Ama o aşağılama da AKP iktidarı döneminde gerçekleşmişti.
Aynı gün eş zamanlı olarak meydana gelen iki saldırı; hiç şüphe yok, Türkiye’nin bundan sonra yaşayacağı gelişmeler açısından önemli bir dönüm noktasına işaret etmektedir.

İsrail’in uluslararası sularda yaptığı haydutluk, gerçekleştirdiği katliam; kimseyi şaşırtmadı. İsrail’in sicili benzer vukuatlarla doludur.
Bir kez daha ortaya çıktı ki İsrail, terörist devlettir, haydut devlettir. Terörü, bir politika olarak benimsemiştir. İşte bütün bunlardan dolayı Siyonizm gayrımeşrudur.

AKP’NİN SORUMLULUĞU

Ama bu olayda esas olarak AKP’nin sorumluluğu üzerinde durmak gerekiyor.
AKP en başından beri bu olayı bir iç politika malzemesi olarak ele almıştır. Tıpkı “Van minut” olayında olduğu gibi.

İsrail, bilindiği üzere, Gemilerin Gazzeye gitmesine izin vermeyeceğini ve güç kullanarak “Aşdod” limanına götüreceğini ilan etmişti.

Yardımı organize eden kuruluş Türkiye’den. Gidenlerin büyük çoğunluğu Türk yurttaşı. Gemiler Türkiye’den kiralandı ve Türkiye’den hareket edildi.

Bu durumda, yurttaşlarının can güvenliğinden sorumlu bir iktidarın yapması gereken, gerekli girişimlerde bulunmak ve tedbirleri almaktır.

AKP bunlardan hiçbirisini yapmadı. Çünkü bu olayı da, tıpkı “van minut” olayında olduğu gibi iç politika malzemesi yapmak istedi.

AKP iktidarının, Filistin halkının acılarıyla bütün ilgisi, ikiyüzlü bir şekilde konuyu iç politika malzemesi yapmaktan ibarettir. Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanı olan Recep Tayip Erdoğan’ın, Filistin halkını düşünmesi söz konusu olamaz.

Amerika’nın Irak ve Afganistan’da katlettiği milyonlarca Müslüman için gıkı çıkmayan Tayip Erdoğanların Filistin halkının acıları için döktükleri gözyaşları samimi değildir.

Seçim yılı içindeyiz. AKP, en ucuz seçim yatırımları peşindedir. Filistin’e yardım konvoyu olayını bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Dolaysıyla olay sonrası Tayip Erdoğan’ın, Partisi’nin Meclis grubunda esip gürlemesinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

TERTİBİN AMACI

Öte yandan Gazze açıklarında meydana gelen baskın bir başka gerçeği gözler önüne serdi.

Kendi ordusuna karşı mücadele eden bir iktidar güç kullanımının devrede olduğu uluslar arası bir olayda ne yapabilir ki?

Özellikle Deniz kuvvetleri hedef tahtasında… Komutanların önemli bir kısmı ya tutuklandı ya da sorgudan geçirildi. Bütün subay kadrosunun bir tedirginlik içinde olduğu, kendisinin de tutuklanabileceği endişesi içinde olduğu gerçek.

Bu durumdaki bir Ordu savaşamaz. Tehdit analizini bile doğru dürüst yapamaz. Ergenekon operasyonunun amacı buydu.

Filistin’e yardım konvoyuna yapılan saldırı, sonuç olarak Türkiye’ye yapılmış bir saldırıdır. İktidarın konumu ve sorumluluğu belli… Ama ülke güvenliğini sağlamaktan sorumlu Ordu’nun da bu gelişmeyi analiz edip gerekli tedbirlerin alınması için siyasi iktidarı en azından uyarması gerekmiyor mu?

Öyle anlaşılıyor ki üç yıldır süren Ergenekon tertibi, bu bakımdan amacına ulaşma yolunda önemli bir mesafe almıştır.

SORULAR

Gazze açıklarındaki baskın ile Deniz kuvvetlerinin İskenderun’daki üssüne yapılan saldırının eş zamanlı olması son derece önemlidir.
PKK’nın silahlı eylemlerini yaptığı alan ile hiçbir ilgisi olmayan Deniz Kuvvetleri neden hedef alınmıştır?
Şu olgular son derece anlamlıdır.
Birinci olarak İsrail Deniz Kuvvetlerinin, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına karşı operasyon yaptığı saatlerde, Türk Ordusu’nun oraya en yakın Deniz Üssü’ne yapılan saldırı, bu saldırıya karşı Deniz Kuvvetlerinin herhangi bir şey yapmasının fiilen engellenmesi anlamına geliyor.
İkinci olarak Ergenekon tertibi, Türk Ordusu içinde özellikle Deniz Kuvvetlerini hedef aldı. En çok tutuklu Deniz Kuvvetlerinden… PKK’nın Ergenekon Tertibi’ne verdiği destek biliniyor. Deniz üssüne saldırıyı böyle bir çerçevede düşünmek gerekiyor.

BÜYÜK GERÇEK

Son bir nokta. 31 Mayıs günü, sözünü ettiğimiz iki olayla eş zamanlı olarak bir gelişme daha oldu.

Polisin talebi üzerine Beşiktaş’taki 14. Ağır Ceza Mahkemesi, aralarında eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ile İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz’inde bulunduğu 8 hukukçuyu gözaltına aldı.

Türkiye’ye yönelik tertip sürüyor.

Bu açıdan bakıldığında, İskenderun’daki saldırı, Gazze açıklarındaki baskın ve Ergenekon tertibinin Hukukçulara yönelik yeni dalgası, Atlantik ötesinden Türkiye’ye yönelik olarak sahnelenen Büyük Operasyonun ayrı ayrı parçaları olarak anlam kazanıyor.

Bu büyük gerçeği anlamadan hiçbir gelişmenin doğru tahlil edilmesi mümkün değildir. mbgultekin@ip.org.tr