İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel, özellikle F tipi medyada yer alan, "İşçi Partililerin, TİP'i yeniden kurdukları", "İşçi Partisi'nin adını değiştireceği" veya "İşçi Partisi'nin, TİP'e katılacağı" yolunda çıkan gerçek dışı haberlerle ilgili olarak açıklama yaptı. Açıklama şöyle:
Bazı gazetelerde, İşçi Partililerin, Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) yeniden kurduklarına ilişkin haberler yer alması nedeniyle bilgilendirme ihtiyacı duyulmuştur.
İşçi Partisi’nin 8. Kurultayı 17-18 Nisan 2010 günleri Ankara’da toplanacaktır. Gündemimizde Partimizin adının başına “Türkiye” sözcüğünün eklenmesi gibi bir öneri yoktur. Böyle bir tasarımız da yoktur.
Haberlerde, bazı eski TİP üyesi arkadaşlar kaynak gösterilerek açıklamalara yer verilmiştir.
İkinci TİP’in faaliyeti, diğer bütün partilerle birlikte 12 Eylül 1980 darbesiyle durduruldu. 1983 yılında da bütün partiler dağıtıldı. 30 yıldır Türkiye’de TİP adında bir parti görülmemektedir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, “İkinci TİP” denen parti, hakim sınıflara rağmen hayatını sürdürebilen devrimci partilerden değildir. Partiler serbest bırakıldıktan sonra da, eski üyeleri bir araya gelip, partilerini devam ettirme iradesi göstermemiş ve o çatı altında mücadeleyi sürdürmemişlerdir. Demek ki, bir gelenek yaratamamıştır. Sahip çıkan olmamıştır. Programı ve eylemi, tarihsel sürece dayanıklı değil imiş. Bunun en önemli nedeni de, İkinci TİP’in Kruşçev-Brejnev revizyonizmine olan bağlılığıdır. 12 Eylül rejimi izin vermeyince ve arkasından Lenin’in Sovyetler Birliği Gorbaçovlar tarafından dağıtılınca, ikinci TİP de varlığını sürdürememiştir.
Bunları belirtmemizin nedeni, TİP bizim yüzümüzden dağılmadı; programı dayanıksız olduğu için, yöneticileri ve üyeleri örgütlü mücadele karar ve direncine sahip olmadığı için dağıldı. 30 yıldır hiç kimse, o beyanat veren arkadaşlarımızın ellerini tutmadı; partilerini kurabilir ve mücadele edebilirlerdi. Etmediler.
İşçi Partisi’ne gelince, bugünkü önderlerinin yönetiminde kırk yıldır her şart altında, hakim sınıfların iznine bağlı olmaksızın, yasak, hapisane ve ölüm dinlemeden, aralıksız olarak mücadelesini sürdürüyor. Bağlandığı devrimci gelenek ise, bir yandan Namık Kemal ve Mustafa Kemallere uzanan yönüyle yüz elli yıldır; öte yandan Şefik Hüsnü, Hikmet Kıvılcımlı, Reşat Fuat ve Nazım Hikmetlere uzanan yönüyle de doksan yıldır Türkiye’nin yönünü belirlemektedir.
Partimiz, 12 Mart askeri darbesi döneminde yapılan MİT’in Gizli Marmara Brifingi’nde hakim sınıflar tarafından “Solun en örgütlü, kadrosu en güçlü partisi” olarak saptanmıştır ve hakim sınıfların merkezi hedefi olmuştur (Bkz. Marmara Brifingi, Kaynak Yayınları). Bugün de ABD emperyalizminin güdümündeki tertibin “bir nolu hedefi” olduğu, bizzat savcılar tarafından ilan edilmiştir. Partimiz, 12 Mart, 12 Eylül, Özal’ın Sansür Sürgün Kararnameleri, 1998 tertipleri ve bugün ABD emperyalizminin Ergenekon tertipleriyle göğüs göğse savaşarak mücadele yeteneğini güçlendirmiş ve olgunlaşmıştır. İşçi Partisi, hakim sınıfların kapatabildiği partilerden değildir. Hayat gücünü, emekçi karakterinden, devrimci programından, dayanıklı örgütlenmesinden ve birikimli önderliğinden alır. Bu açıdan Türkiye’de tektir ve örnektir.
O nedenle Partimizin 30 yıldır varlığı olmayan bir partiye veya başka partilere özenmesi kimsenin aklına gelmez. 30 yıldır örgütlü mücadele dışında kalmak, bir itibar kaynağı değildir.
Partimize her fırsatta bir zarar verebileceklerini düşünenler, ancak Haçlı irticanın veya CIA’nın örgütlediği herkesçe sık sık belirtilen yayın organlarında destek bulabilmektedirler. Bu olgu da, bizim doğru mevzide olduğumuzu göstermektedir.