İşçi Partisi Genel Sekreteri Av. Mehmet Cengiz :Erbakan ve Gül suçu birlikte işlemişlerdir.ABDULLAH GÜL’ÜN DE YARGILANMASI ZORUNLUDUR!

“Kayıp Trilyon Davası” nedeniyle mahkûm edilen eski Başbakan Necmettin Erbakan’ın cezasının infazına başlanması nedeniyle bugün (26 Mayıs 2008) Ankara'da bir açıklama yapan İşçi Partisi Genel Sekreteri Av. Mehmet Cengiz, “biri ev hapsinde, diğeri ise Cumhurbaşkanı kol...

Tarih:

“Kayıp Trilyon Davası” nedeniyle mahkûm edilen eski Başbakan Necmettin Erbakan’ın cezasının infazına başlanması nedeniyle bugün (26 Mayıs 2008) Ankara'da bir açıklama yapan İşçi Partisi Genel Sekreteri Av. Mehmet Cengiz, “biri ev hapsinde, diğeri ise Cumhurbaşkanı koltuğunda” diyerek tepki gösterdi ve şunları söyledi:

Son günlerde gazetelerde iki fotoğraf, televizyon ekranlarında iki görüntü yayınlandı. Biri Çankaya’dan, diğeri ise Altınoluk’tan. Birincisinde İngiltere Kraliçesi Çankaya’ya taht kurmuş oturuyor, sağında Abdullah Gül, solunda Recep Tayip Erdoğan; kameralara gülümsüyorlar. İkincisinde Necmettin Erbakan, kayıp trilyon davasından aldığı 2 yıl 4 aylık hapis cezasını çekmek üzere indiği uçaktan bindirildiği tekerlekli koltukta, infazın yapılacağı Altınoluk’taki yazlık evine götürülüyor.

Yargıya saldırıların yoğunlaştığı bugünlerde bu iki fotoğraf ilgi çekici ve kaygı vericidir.

Bilindiği gibi Abdullah Gül, kamuoyunda “Kayıp Trilyon Davası” olarak bilinen kamu davasının “şüpheli”lerindendir.

Ankara C. Başsavcılığı’nca düzenlenen ve TBMM Başkanlığı’na sunulmak üzere Adalet Bakanlığı’na gönderilen 14.09.1999 tarih ve Basın Hz. 1998/1160 sayılı fezlekede Ahmet Hamdi oğlu, Adviye’den olma 1950 doğumlu Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün 1997-1998 yılları arasında muhtelif tarihlerde özel evrakta sahtecilik ve 2820 sayılı kanuna muhalefet suçlarını işlediği belirtilmiştir.

Anılan soruşturmada; aralarında Abdullah Gül’ün de bulunduğu Refah Partisi yöneticilerinin Hazineden alınan trilyonlarca liranın naylon faturalar ve düzmece belgelerle yok edildiği saptanmıştı.

Abdullah Gül hakkında C. Başsavcılığınızca düzenlenen fezlekede özetle şöyle deniliyor:
“(Bütün bu olayların) Olay tarihinde partinin Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan sanığın da parti üst düzey yöneticisi olarak bilgisi dahilinde olduğu, bu şekilde sanığın özel evrakta sahtecilik suçuna iştirak ettiği, ayrıca Siyasi Partiler Kanununa da aykırı davrandığı görüşüne varılmıştır. Bu nedenle, halen Fazilet Partisi Kayseri Milletvekili olan sanık Abdullah Gül’ün eylemine uyan (…) maddeler uyarınca soruşturma yapılabilmesi, Anayasa’nın 83/2. maddesi uyarınca TBMM’nin bu yolda bir karar almasına bağlı olduğundan, TBMM’nin takdirlerine sunulmak üzere gerekli işlemin yapılabilmesi için işbu Fezleke tarafımdan düzenlendi” (14.09.1999, Melih Tarı, Ankara C. Başsavcısı).

Ancak, bu fezlekeye rağmen anılan suç nedeniyle sanık Abdullah Gül’ün dokunulmazlığı kaldırılmadığından bugüne değin yargılanması sürdürülememiş, “milletvekilliği sıfatı sona erinceye kadar ertelenmesine” karar verilmiştir.

Abdullah Gül’ün dışındaki dokunulmazlığı bulunmayan değer sanıklar hakkında Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan kamu davası sonuçlanmış ve suç sabit görülerek sanık Necmettin Erbakan 2 yıl 4 ay, ondokuz sanık 1 yıl 2 ay, elli sanık ise 1’er yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu karar, Yargıtay’ca onanarak kesinleşmiştir.

Yani, “evrakta sahtekârlık” olarak tavsif edilen bu suçu, Erbakan ve Gül birlikte işlemişlerdir. Erbakan yargılanıp mahkûm edilmiş, ancak Gül milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle yargılanamamıştır.

Abdullah Gül, 28 Ağustos 2007 tarihi itibariyle Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Cumhurbaşkanı seçilmiş olmakla milletvekilliği ve bakanlık görev ve sıfatları sona ermiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bundan böyle Anayasa’nın 83. maddesinde düzenlenen yasama dokunulmazlığından yararlanması söz konusu değildir. Keza Cumhurbaşkanı seçilmekle bakanlık görevi de sona erdiğinden, Anayasa’nın 112. maddesinde öngörülen dokunulmazlığa da sahip bulunmamaktadır.

Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’na ilişkin 101-108. maddelerinde dokunulmazlığa yönelik bir düzenleme yoktur. Aksine, 105. maddede yer alan düzenlemede, yalnızca “vatana ihanet”den dolayı yargılanabilmesi için TBMM üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine üye tam sayısının en az dörtte üçünün karar vermesi gerektiği öngörülmüştür. Bu da yalnızca Cumhurbaşkanlığı görevi sırasındaki eylemlerinden dolayı suçlandırmalarda aranacaktır. Dolayısıyla, bunun dışındaki suçlar ve Cumhurbaşkanı seçilmeden önceki eylemleri nedeniyle yargılanmasını önleyecek bir anayasal düzenleme yoktur.

1924 Anayasası’nın 41. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen, ancak 1961 ve 1982 Anayasalarında yer almayan hükümde; “Cumhurbaşkanının özlük işlerinden dolayı sorumlanması gerekirse, Anayasanın milletvekilliği dokunulmazlığı ile ilgili 17. maddesi hükümlerine uyulur” deniliyordu. Anayasa koyucu, bilinçli bir seçimle bu hükme daha sonraki Anayasalarda yer vermemiştir. Çünkü, dokunulmazlığa gereksinim duyacak bir kişinin Cumhurbaşkanı olabileceği düşünülmemiş, böyle bir kişi bu makama yakıştırılmamıştır.

Nitekim, AKP’nin kapatılmasına ilişkin davada verilen İddianamenin kabulüne ilişkin kararda da bu husus tartışılmış, Cumhurbaşkanının bu göreve seçilmeden önce işlediği fiiller nedeniyle yargılanabileceğine karar verilmiştir.


Ceza hukukunda yorum yoluyla suç ihdas edilemeyeceği gibi, yine işlenmiş bir suç da kişiye özel yorum yoluyla yaptırımsız bırakılamaz.

Cumhurbaşkanı seçilmekle dokunulmazlığı sona ermiş bulunan Abdullah Gül hakkındaki bu soruşturmaya beklenmeksizin kaldığı yerden devam edilmesi, Abdullah Gül’ün de diğer sanıklar gibi yargılanması gerekmektedir.

Cumhuriyet’in Savcılarını göreve çağırıyoruz.