Ankara C. Başsavcılığı Parlamenterler Bürosu, “Deniz Feneri Soruşturması” kapsamında, R. Tayyip Erdoğan hakkında “Kovuşturmaya Yer Olmadığına” karar verdi. 16.05.2013 tarihli bu kararın, Erdoğan’ın suçunu zımnen saptadığını belirten İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Cengiz, Ankara’da düzenlenen basın toplantısında şunları söyledi:
Bugün, “Hükümet İstifa” sloganıyla bütün yurtta yükselen halk hareketi, “Gezi Parki”na hapsedilmeye çalışılıyor. Oysa Türkiye, iktidar mevzilerinden ele geçirilmiştir. Millet, okyanus ötesinden yönetilen bu gayri milli iktidarın, gayri milli icraatlarına, Cumhuriyet yıkıcısı faaliyetlerine ve yolsuzluğa batmış mensuplarına isyan etmektedir.
Ankara C. Savcılığı, “Deniz Feneri Soruşturması” kapsamında R. Tayyip Erdoğan hakkında “Kovuşturmaya Yer Olmadığına” karar verdi.
İşçi Partisi’nin 8 Eylül 2008 tarihinde yaptığı şikâyet, yaklaşık 5 yıl sonra karara bağlandı.
İşçi Partisi’nin şikâyetinde; Almanya’da Hessen Eyaleti Frankfurt Bölge Mahkemesi Savcılığı’nca hazırlanan ve Frankfurt Bölge Mahkemesi’nce karara bağlanan iddianameye ve bu dava kapsamında toplanan delillere dayanılarak aralarında R. Tayyip Erdoğan’ın da bulunduğu bazı kişiler hakkında soruşturma yapılarak cezalandırılmaları için kamu davası açılması talep edilmişti.
Diğer sanıklar hakkında dava açılırken, R. Tayyip Erdoğan hakkındaki soruşturma, konumu nedeniyle tefrik edilerek Ankara C. Başsavcılığı Parlamenterler Bürosu”na gönderilmişti.
16 Mayıs 2013 tarihinde verilen ve geçtiğimiz günlerde bize tebliğ edilen bu “Soruşturmaya Yer Olmadığı” kararında, Ankara C. Savcılığı özetle:
- İşçi Partisi’nin sunduğu, Almanya’dan Türkiye’ye getirilen paraların teslimine ilişkin “Alındı Belgesi” nde çeviri hatasının bulunduğunu, paranın "Başbakana" değil, "Başbakanlığa" gönderildiğini;
- C. Savcılığı'nın R. Tayyip Erdoğan hakkında soruşturma yetkisinin bulunmadığını söylemektedir (*).
Bu karar, R. Tayyip Erdoğan'ın suçunu zımnen saptıyor. Üstelik, suçun niteliğini daha da ağırlaştırarak ve Savcılık makamının aczini açıkça ifade ederek!
Yolsuzluk konusu paranın "Başbakana" değil, "Başbakanlığa" gönderilmiş olması, suç tarihinde Başbakan olan R. Tayyip Erdoğan'ı aklamaz. Aksine yolsuzluğun doğrudan kamu yetkisi kullanılarak yürütüldüğünü gösterir.
Savcılık, bu sonuca ulaşırken, Deniz Feneri yolsuzluğunun asli sanıklarından Mehmet Gürhan ve Firdevsi Ermiş’in -Türkiye’de soruşturmayı başlatan C. Savcılarının görevden alınması ve AKP milletvekillerinin o tarihte tutuklu bulunan sanıkları peş peşe ziyaret etmelerinden sonra- yaptıkları ifade değişikliğine dayanıyor.
Başbakanlığa" gönderildiği belirtilen bu paranın Başbakanlık kayıtlarında yer almadığını bilen Savcılık, bunu Başbakanlıktan sormak ihtiyacı bile duymamıştır.
Anayasa'nın ilgili hükümlerine göre Ankara C. Başsavcılığı'nın "Başbakanlık" koltuğunda oturan R. Tayyip Erdoğan hakkında doğrudan kamu davası açma yetkisinin bulunmadığı doğrudur. Bu suçun faili olan R. Tayyip Erdoğan'ın Yüce Divan'da yargılanması gerekir. Davanın da TBMM kararıyla Yargıtay C. Başsavcılığı'nca açılması gerekir.
Dolayısıyla, atılı suçu soruşturan ve diğer failler hakkında dava açan C. Savcılığı'nın, "Kovuşturmaya Yer Olmadığına" karar vermek yerine; R. Tayyip Erdoğan'ın bu suçunu Yargıtay C. Başsavcılığı'na bildirmesi ve R. Tayyip Erdoğan hakkında düzenleyeceği fezlekeyi, gereğinin takdir ve ifası için TBMM Başkanlığı'na göndermesi gerekirdi.
Aksi, “kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” suçunu oluşturur. Türk Ceza Kanunu’nun 279. maddesinde; “kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi”nin cezalandırılacağı öngörülmüştür.
Kararda başvurumuz aktarılırken de belirtildiği gibi; Alman yargısının yaptığı "bu saptamaların, Türkiye'de de Cumhuriyet Savcılığı'nca soruşturulması gerekir. Üstelik, Alman Savcısının Türk Hükümeti'nin soruşturmayı etkilemeye ve mani olmaya çalıştığını belirttiği ve bunu iddianamesine açıkça yazdığı koşullarda konuya Cumhuriyet yargısının el atması ulusal bir zorunluluk haline gelmiştir".
Öteyandan, Alman yargısının saptamasına göre; yolsuzluk ürünü bu paralar, AKP'nin finansmanında kullanıldığına göre, işlenen suç Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'na göre AKP'nin kapatılma nedenidir.
İşçi Partisi olarak, R. Tayyip Erdoğan'ın zamanaşımına tabi olmayan bu suçunun takipçisi olacağız. Ankara Savcılığı'nın "Kovuşturmaya Yer Olmadığına" ilişkin kararına itiraz ettik.
AKP, Anayasa Mahkemesi’nce saptandığı gibi yalnızca “Cumhuriyet karşıtı faaliyetlerin” değil, “yolsuzlukların” da odağıdır. Bunun da hesabı mutlaka sorulacaktır.
-----------------------------------
(*) Bu “Soruşturmaya Yer Olmadığı” kararında:
“Almanya’da Türk vatandaşları tarafından kurulan ‘Deniz Feneri e. V’ isimli derneğin, ‘Euro 7’ televizyonun da desteği ile gayri resmi usullerle toplanan paralarla kendilerini finanse ettiklerini, bu yolla banka hesaplarında yaklaşık 41.000.000 Euro para toplandığını, bu paraların zimmete geçirildiğini, zimmete geçirilen paraları aklamak için kurulan şirketlerin Türkiye’deki iktidarla iç içe olduklarına dair Almanya’da düzenlenen iddianamede vurgu yapıldığı…
“Almanya’da yürütülen bu soruşturma süresince, Türk Hükümeti tarafından soruşturmalara defalarca siyasi etki yapılmaya, bilhassa devam etmekte olan tutukluluğa mani olunmaya çalışıldığının açıkça belirtilmiş olduğu…
“02.02.2005 tarihli ‘Empfangsbestitigung 2’ olarak nitelendirilen alındı belgesinde (Empfangsbescheinigung) herhangi bir meblağ yazılı olmamasına rağmen sanık Mehmet Gürhan’ın, bu parayı Firdevsi Ermiş’ten Türkiye Başbakanı’na (2003 yılından bu yana Recep Tayyip Erdoğan) Doğu Asya’daki Tusunami’den zarar görmüş, yardıma muhtaçlara dağıtması için vermek üzere aldığını tasdik ettiği, bu konunun sanık Ermiş’in 7. kez ifadesi alınırken sorulmuş ve tasdik edilmiş olduğu…” belirtilmişse de;
Sanık Firdevsi Ermiş’in, daha sonra Savcılıkça alınan ifadesinde, bu Alındı Teyit Belgesi’nin “Türkçesini kendisinin, Almancasını ise Mehmet Taşkan’ın yazdığını, Mehmet Taşkan’ın Almancası yeterli düzeyde olmadığı ve ‘Başbakanlık’ ile ‘Başbakan’ arasındaki farkı ayırt edemediği için belgenin Almancaya hatalı çevrildiğini.” söylediği ileri sürülüyor.
“Daha sonra yapılan tercümelerde “’Başbakanlık’ ibaresi" yerine "sehven 'Başbakanına' ibaresinin yazıldığı"nı söyleyen Savcılık;
"Şikâyet edilen Recep Tayyip Erdoğan hakkında isnat edilen suçlamanın görevi sırasında ve görevine ilişkin bulunduğu"nu; bu nedenle "Anayasa'nın 100. ve TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddesine göre Başbakan ve Bakanlar hakkındaki soruşturma yetkisinin TBMM'ne ait olduğu, C. Başsavcılığı'nın bu sıfata sahip kişiler haklarında soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisinin bulunmadığı" gerekçesiyle "şikâyet edilen Recep Tayyip Erdoğan hakkında kamu adına soruşturma yapılmasına yer olmadığına" karar vermiştir.