İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Cengiz, bugün Ankara’da yaptığı basın toplantısında, Doğu Perinçek’e suikast planlayan eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün Ergenekon Davasında tanıklık yapamayacağını söyledi. Cengiz’in açıklaması şöyle;
ÇAKICI: EYMÜR PERİNÇEK’İ ÖLDÜRTMEK İSTEDİ
“Ergenekon Davası”nın 26 Temmuz 2012 günlü duruşmasında tanık olarak dinlenen Alaattin Çakıcı, MİT Kontr-Terör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür’ün, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’i öldürtmek istediğini açıkladı (1).
Çakıcı’nın bu ifadesi, daha önceki beyanlarını da doğruluyor. 3 Mayıs 2000 tarihinde, TBMM Susurluk Soruşturma Komisyonu’na verdiği ifadede (2) ve 2005 yılı Ocak ayında, Tekirdağ F- Tipi Cezaevi’nden Avukatı Bozkurt Nuhoğlu kanalıyla yaptığı açıklamada da (3) Eymür’ün bu suçunu ayrıntılarıyla anlatmıştı.
MAHKEME SUÇU SEYREDEMEZ
Alaattin Çakıcı’nın mahkeme huzurundaki bu yeminli anlatımı, kamu adına takibi gerektiren ve ağır cezalık bir suç olan, “adam öldürmeye teşebbüs” ve “adam öldürmeye azmettirme” suçunun kanıtıdır.
Mahkeme, tutanağa geçen bu anlatımı dinlemekle yetinmiştir. Oysa, kamu görevlisinin, görevini yaparken öğrendiği bu suçu yetkili makamlara, yani soruşturmaya yetkili Cumhuriyet Savcılığı’na bildirmemesi suçtur (4).
KANUNSUZ TANIK
Mahkeme, bu suçu işlemekle de kalmamış, önümüzdeki celselerde, Doğu Perinçek’e suikast planlayan Mehmet Eymür’ün “kamu tanığı” olarak dinlenmesine karar vermiştir.
Bu da bir başka kanunsuzluk örneğidir. MİT Yasası’nın 29. maddesine göre, MİT mensuplarının tanık olarak dinlenebilmesi MİT Müsteşarı’nın iznine bağlıdır. Aksi, suç oluşturur.
“Ergenekon Davası”nda bu hükmün iki farklı yorumu ve uygulaması ile karşı karşıyayız.
Hatırlanacağı gibi, Mehmet Eymür’le aynı dönemde görev yapan MİT eski Müsteşarı Şenkal Atasagun, 2009 yılında yaptığı açıklamalarda, bu davanın temel dayanağı olan ve Mahkemece üstü kapatılarak gizlenen MİT’e ait ‘Ergenekon Şeması” ile “Ergenekon Raporu” hakkında şunları söylemişti:
“Ergenekon şema ve raporunda yer alan bilgiler geldiğinde komik buldum. Gülüp geçtim. Saçma sapan ciddiye alınmayacak iddialardı. Ancak Teşkilatta rapor olarak hazırlanmıştı, sümen altı edemez, bekletemezdim. İlgili makamlara sunmasam, bana da ‘Ergenekoncu’ derlerdi. Bu bilgiler, o zaman da saçma sapandı, şimdi de saçma sapan”! (16–17–18 Mart 2009 günlü gazeteler).
Mahkemeden, davanın temel dayanağı olan bu belgeleri hazırlayan ve ileten Şenkal Atasagun’un tanık olarak dinlenmesi talep edildiğinde; kendisinin o dönemde MİT Müsteşarı olduğundan bahisle, MİT Yasası’nın bu 29. maddesi hatırlanmıştı. MİT Müsteşarlığı’ndan sorulmuş, izin verilmediği için tanık olarak dinlenmemişti.
Oysa, Atasagun ile aynı dönemde MİT mensubu olarak görev yapan Eymür, davanın soruşturma aşamasında, “Ergenekon Soruşturması”nın yürüten görevlilere başvurmuş ve yardımcı olmak istediğini bildirmiştir. Bunun üzerine 17.06.2008 günü ifadesi alınmış, alının bu ifade Savcılık tarafından dava dosyasına sunulmuştur (5).
Şimdi de, kovuşturma aşamasında tekraren “tanık” olarak dinlenmek istenmektedir.
Görüldüğü gibi, ortada tek bir kanun hükmü ve iki farklı uygulama vardır.
“Çağırırlarsa gider, bildiklerimi anlatırım. O raporu ve şemayı çok net hatırlıyorum. Çünkü saçmaydı. Görünce güldüm” diyen ve İddianamenin temel dayanağı olan “Ergenekon Şeması ve Raporu” hakkında, bu iddiayı çürütecek açıklamalar yapacağı anlaşılan Şenkal Atasagun’un dinlenmesi için izin arayan Mahkeme, Doğu Perinçek’e suikast girişiminde bulunan Mehmet Eymür’le ilgili böyle bir izne gerek duymamaktadır. Atasagun’un dinlenmesi gerektiğinde MİT Yasası’nın 29. maddesini hatırlayan Mahkeme, Eymür dinleneceği zaman bu yasa hükmünü unutmaktadır.
Bu kanunsuz uygulamaları kabul etmeyeceğiz.
SUİKAST GİRİŞİMİNİN HESABI SORULMALIDIR
Doğu Perinçek’e yönelik, başarısızlığa uğrayan bu suikast girişiminin hesabı mutlaka sorulmalıdır. Arkada kalan 20 yıl içinde Atatürk Devrimini savunan aydınlara karşı yapılan suikastların hepsi perdelenmiş, planlayan ve yönlendirenler, arkasındaki örgütler gizlenmiştir. Bu perdeleme, doğrudan bazı kamu makamları ve kurumları tarafından yapılmaktadır. Doğu Perinçek’e yönelik bu suikast girişiminin arkasında kimlerin olduğu açığa çıkmıştır. Bunun soruşturulması ve bütün kanıtların toplanması, yalnız başarısızlığa uğrayan bu girişimi değil, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Ahmet Taner Kışlalı ve bu diziden suikastların aydınlanmasına da hizmet edecektir. Çünkü bu suikastların hepsi, aynı merkez tarafından hazırlanan ve aynı amaca yönelik operasyonlardır.
Bu nedenle, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e yönelik suikast tertibinin ortaya çıkan kanıtlarının toplanması, başta Mehmet Eymür olmak üzere sanıklar saptanıp haklarında kamu davası açılması, basit bir cinayet soruşturması değildir. 20 yıldır Cumhuriyetimize karşı ısrarla işlenen büyük suçun cezalandırılmasıdır. Yargının görevi budur.
BAŞBAKANLIK, EYMÜR’ÜN SİCİLİNİ AÇIKLIYOR: EYMÜR KİMDİR?
Peki, Doğu Perinçek’e suikast planlayan, “Ergenekon tertibi”nde aktif rol alan Mehmet Eymür kimdir? Hangi suçları işlemiştir? Neden MİT’ten atılmıştır?
İsterseniz biz susalım. Bu soruların yanıtlarını, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı’ndan dinleyelim.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı adına, dönemin Müsteşar Yardımcısı Celal Derya imzasıyla Danıştay Başkanlığı’na yapılan 25.11.1998 tarihli açıklamada Mehmet Eymür’ün suçları tek tek sayılıyor (6).
Örneğin; Başbakanlığın bu yazısında; Eymür’ün, dönemin Erzincan Milletvekili Nurettin Karsu’nun evinin basılması, çocuklarının kaçırılıp dövülmesi ve TBMM’nin tahkir ve tezyif edilmesi olayının faillerinden olduğu belirtilmekte ve şöyle denilmektedir: “Söz konusu olaydan sonra dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’ten -MİT Müsteşarlığı’nın tarihinde başka örneği olmayan- bir yazı alınmıştır. Mehmet Eymür hakkında, ‘bir kamu görevlisinde bulunması gereken, yasalara uygun görev yapma anlayışına aykırı tutum ve davranışları belirlenen kişi’ tanımlaması yaparak, ‘artık MİT örgütünde çalıştırılmasında, hizmetin özelliği açısından sakınca’ olduğunu vurgulayan dönemin Başbakanı” Bülent Ecevit’in 12.02.1979 tarihli yazısı ile görevden alınması istenmiştir. “Ancak bu aşamada gerçekleşen hükümet değişikliği ile (Mehmet Eymür’ün) görevine devam etmesi sağlanmıştır”.
Başbakanlığın bu yazısında Mehmet Eymür’ün suçları sıralanmakta ve sodnunda şu değerlendirme yapılmaktadır:
“Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı’nda görev yaptığı yaklaşık 25 yıllık süre içinde, Kurumunu ve Devleti zor durumunda bırakacak tutum ve davranışlarını sürekli olarak tekrarlayan, benzeri gerekçelerle aldığı disiplin cezalarına, edindiği mesleki deneyime ve yönetim kademelerine getirilmesiyle mutlak surette taşıması gerekli Devlet memuru -MİT mensubu ciddiyeti ve yöneticisi olgunluğuna- kendisine gösterilen müsamahaya rağmen ulaşamayan ve adı devamlı Devlet ve ilgili Müsteşarlığa zarar verici şekilde gündemde kalan Mehmet Eymür’ün…Teşkilat metod ve prensipleri ile yasal düzenlemelere uyum sorunu yaşadığı ve anılan Müsteşarlığa yeni katılan personel üzerinde de olumsuz etki yarattığı kabul edilmek gerekir.
“Üstelik 25 yıllık hizmet süresi içinde, inceleme ve soruşturma raporlarında adı bu kadar çok sayıda geçen, bu kadar çok sayıda disiplin cezası alan bir personelin uyum sorununun ciddi düzeyde olduğu tartışma yaratmayacak kadar açıktır”.
“Bu bağlamda, tüm personelin uyması zorunlu Teşkilat metod ve prensiplerine riayetsizlikte kronikleşen bir çizgi yakalayarak, bu konuda adeta sembolleşen ve bir Danıştay içtihadında da ‘Teşkilata intibak edememesi yönüyle’ konu olan (Eymür) hakkında, halen bazı soruşturmaların yürütülmekte olduğunu ve ayrıca cezai takibat işlemlerinin başlatıldığının belirtilmesinde de fayda mütalaa edilmiştir”.
“Devletin ve anılan Müsteşarlığın çıkarlarını kişisel hırsına feda etme eğilimi içerisinde olduğu, yukarıdaki maddelerde açıklanan sayısız örnekle tescil edilen Mehmet Eymür, özellikle ikinci kez ilgili Müsteşarlığa alındıktan sonraki konumunu ve hiyerarşik yapı içinde yer almayı kabullenememiş, sürekli olarak, müstakil görev arzusu ifade ile kendisine ve doğrudan Müsteşara bağlı bir birim oluşturulması çabasını yaşama geçirmek için yoğun bur çaba sarfetmiş ve kendince ileri sürdüğü gerekçeler çerçevesinde bu arzusunda başarıya ulaşarak –adeta- denetimden uzak ve başına buyruk bir çalışma ortamı yaratmıştır”.
İşte, “Ergenekon Tertibi”nda rol alan ve Doğu Perinçek’e suikast girişiminde bulunan Mehmet Eymür’ün sicili budur.
MİT: EYMÜR’ÜN ŞÜPHELİ FAALİYETLERİ
Nitekim, “Ergenekon Davası” açıldıktan sonra 27 Kasım 2008 günü, MİT Müsteşarlığı’nca bir resmi açıklama yapılmıştır. Bu açıklamada; MİT’in hazırladığı “Ergenekon Şeması ve Raporu”na ifadeleri dayanak gösterilen Tuncay Güney’in, o dönem itibariyle şüpheli faaliyetlerinden dolayı dikkat çeken ve üzerinde çalışma yapılan bir şahıs olduğu belirtilmiş ve onun Mehmet Eymür’ün başkanlığındaki Kontr-Terör Dairesi’nin denetimi altında bulunduğu “kuruluş ve işleyişi tartışmalı olan Kontr-Terör Merkezinin sorumluları ile birlikte 1997 yılında kuruluş şemasından çıkarıldığı” açıklanmıştır.
SAVCILAR GÖREVE
Ancak bu açıklamalar yetmez. Devletin resmi raporlarına geçen, mahkeme tutanaklarına yazılan, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e yönelik suikast girişimi ivedilikle soruşturulmalı, başta Mehmet Eymür olmak üzere failler cezalandırılmalıdır.
Bunun için Başbakanlık’tan izin alınmasına da gerek yoktur. Çünkü, Başbakanlığın, MİT Yasası’nın 26. maddesine dayanılarak 18 Nisan 2005’te verdiği izin vermeme işlemi Danıştay’ca iptal edilmiştir. Ancak, o tarihte gereği yapılmayan görev, ortaya çıkan yeni kanıtlar karşısında yerine getirilmelidir.
(1) Alaattin Çakıcı’nın Mahkeme huzurunda verdiği yeminli ifade şöyle: “Ahmet Nevzat Demir, Eymür’ün adamıydı. Bir gün beni aradı. Telefonun dinlendiğini de biliyordum. Eymür, ‘2. MİT Raporu’nu yayınladığı için Perinçek’e kızıyordu. Susurluk kazası sonrası Doğu Perinçek’in yayınladığı raporlar da, haberler de doğrudur. Eğer Susurluk kazası olmasaydı, Doğu Bey’in çocukları yetim kalacaktı. Ben Ahmet Nevzat Demir’e ‘vur’ deseydim Perinçek öldürülecek, cinayet de benim üzerime kalacaktı. Ben, ‘hiçbir şey yapmayın’ dedim”.
(2) TBMM Komisyon tutanaklarında Çakıcı’nın Doğu Perinçek’e suikast planı ile ilgili olarak anlattıkları aynen şöyle yer almıştır:
Çakıcı: “... Yalnız Mehmet Eymür’le bizim iplerimiz son derece kopmuş. Ben de bir gün arıyorum, o bakıyor ki olmuyor. Ve çok enteresan bir şey anlatayım ben size burada. Susurluk Raporu’nu Mehmet Eymür, daha evvel hazırlıyor, Doğu Perinçek’e veriyor ve Doğu Perinçek, Susurluk Raporu’nu gazetesinde gündeme getiriyor. İşte orada Abdullah Çatlı’nın kullandığı kimliği, ilişkilerini filan. Daha sonra, tabii, bu rapora ilgi duyulmuyor. Duyulmayınca Mehmet Eymür, eski, bana bağlı olan, kader arkadaşım olan birkaç tane ülkücüyü programlıyor ve benimle irtibata geçiyor. Çocuk, “Ağabey, bu Doğu Perinçek, senin için de ‘CIA ajanı’ dedi. Bu topalı koparalım mı?’ diyor. O sırada Amerika’da benim yanımda başka biri var. O da sabahleyin kalkıyor evinden, konuşuyordum, diyor ki durup dururken: ‘Ağabey bu topal ölmek mi istiyor, bunu öldürtelim mi?’ diyor. Onun üzerine, biz bu işe engel oluyoruz. Yani, Eymür orada iki tane ülkücüyü kullanarak Doğu Perinçek’i öldürtecek, ihaleyi de bana yıkacak. Ve iki yıldır benimle konuşmayan adam kardeşimi buluyor, servise çağırıyor, Yenimahalle’ye, binaya. Oradan ben arıyorum. Bana ‘Vallahi billahi Alaattin, ben senin için kötü düşünmedim, senin hasımlarınla Yavuz Ataç görüşüyor. Sık sık görüşelim’ diyor. 2.5 - 3 yıldır bir kopma bağımız var. Birkaç gün sonra da beni arıyor işte: ‘Bir şeyler düşünüyorsun, biraz bekle’ diyor. ‘Benim bir şey düşündüğüm yok, sen organize ediyorsun Doğu Perinçek’in işini’ dedim. Ne zaman trafik kazası olunca, Doğu Perinçek’in yayımladığı rapor gerçekleşiyor, Mehmet Eymür geçici süre kahraman oluyor; ama Mehmet Eymür’e bakıyorsun, kullandığı adamlarda eroin işi yapan var, tahsilatçılık yapılmış, insan kaçırılmış, öldürülmüş. Madem ülkesini bu kadar seviyor, niye gelip burada DGM’ye ifade vermiyor? Soruyorum”
(3) Çakıcı’nın Aydınlık Dergisi’ne yaptığı açıklama aynen şöyledir:
“2000 yılında Kartal Cezaevi’nde TBMM Soruşturma Komisyonu’na verdiğim ifade tamamen doğrudur. Sebebi şudur: İkinci MİT Raporu’nu Doğu Perinçek açıklayınca, Hükümet işin üzerine gitmiyor. Mehmet Eymür paniğe kapılıyor. Benim yanımda eskiden çalışan bir arkadaşımı örgütleyerek Doğu Perinçek’in vurulmasını istiyor. Bu operasyon partinin Temmuz veya Ağustos ayında yapılacak kurultayında bitirilecekti. Mehmet Eymür’ün örgütlediği arkadaş bana durumu ihbar etti. Ben de ‘Sakın ha böyle şey yapmayın, benim talimatımı bekleyin’ dedim. Mehmet Eymür, Doğu Perinçek’e verdiği bir raporda benim için ‘CIA ajanı’ demiş. Bu süreçte, Mehmet Eymür, kardeşimi Ankara’ya çağırıyor. Ben kardeşimi telefonla arıyorum. Kardeşim telefonu Eymür’e veriyor. Mehmet Eymür bana ‘Seninle ağabey kardeş gibiyiz, sana bir kötülük düşünebilir miyim?’ diye soruyor. Bilahare, operasyonu yapacak kişiye talimat veriyorum ‘Sakın ha, böyle birşey yapmayacaksın’ diyorum. Bu olaydan sonra operasyon gerçekleşmiyor. Mehmet Eymür Yavuz Ataç’ı arıyor: ‘Alaattin Çakıcı’nın bize güveni kalmadı, tek sana güveniyor. Onu bir yere getir, işini bitirelim’ diye. Yavuz Ataç bu bilgiyi bana aktarıyor. Yavuz Ataç, hayatımda en güvendiğim insandır. Beni satsaydı kesin ölürdüm. Şimdi aramız biraz açık. Ama her zaman benim büyüğüm ve ağabeyimdir. Diğer sıraladığınız sorulara bu aşamada cevap vermiyorum. Zaten o soruların cevaplarını mahkemede açıkladım”
(4) “Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” ni düzenleyen TCK’nun 279. maddesinde;
“Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
“Suçun, adlî kolluk görevini yapan kişi tarafından işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır” denilmektedir.
(5) Mehmet Eymür bu ifadesinde; “Ben, 33 yıl Milli İstihbarat Teşkilatı’nda görev yaptım. Bu görev yaptığım süre içerisinde vakıf olduğum ve Ergenekon Soruşturmasında yararlı olabileceğini düşündüğüm konularla alakalı bilgi vermek istiyorum” diyerek 8 sayfa anlatımda bulunmuştur (Ergenekon Dava Dosyası, Klasör: 391, Sayfa/Dizi 21–28, 288–295).
(6)
SAYI: B.02.0.HUK.721.01-98-1771/12509
Ankara, 25 Kasım 1998
DANIŞTAY BAŞKANLIĞINA
Daire No: 5. Daire
Dosya No: 1998/3897
Cevaba cevap (Davalı) : Başbakanlık
Karşı Taraf (Davacı) : Mehmet Eymür
Vekili : Av. Metin Günday
Tebliğ Tarihi : 22.10.1998 (30 günlük ek süre verilmiştir)
Tebliğin Konusu : Davacının dava dilekçesine kanuni süresi içinde
cevaplarımızın sunulmasıdır.
Cevaplarımız :
Davacı vekili tarafından, Başbakanlık aleyhine Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı Araştırma ve Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı emrinde görevli iken MİT Müsteşarlığındaki bu görevinden alınarak Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü emrinde I. Derecede Müşavir kadrosuna naklen atanmasına ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan dava haksız ve hukuka aykırı olup reddi gerekmektedir.
A-) Dava dilekçesinde, davalının ilgili Müsteşarlıkta görev alması sürecine ilişkin bilgilerin yanısıra, tarih, yer ve isimler de belirtilmek suretiyle davacının iştirak ettiği ileri sürülen bazı operasyonel faaliyetler ile gizli kalması gerekli bazı çok uluslu toplantı ve seminerlere yer verildiği, ayrıca aralarında Başbakanların da bulunduğu kişi ve makamlardan alınan teşekkür, taltif ve ödüllerden bahsedildiği görülmektedir.
Anılan hususlara ilişkin olarak, Mit Müsteşarlığında mevcut bilgi ve belgeler ile değerlendirilmesine bu bölümde yer verilmesinde fayda mütalaa edilmektedir.
1. Davacı Mehmet Eymür, 23.10.1962’da TED Ankara Kolejinden mezun olduktan sonra, Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul ve Bölgesi Daire Başkanlığında 1.1.1966 tarihinde Takip Memuru olarak göreve başlamıştır. Teşkilat emrinde görevli iken 15.2.1968’de İstanbul Özel İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu’nun Dış Ticaret Bölümünü bitirmiştir. 1968-1970 yılları arasında askerlik görevini tamamlamış ve memur olarak İstanbul da tekrar göreve başlamıştır.
Yedi yılı aşan Teşkilat hizmetinden sonra 30.4.1973 tarihinde daha iyi maddi imkanları olduğunu belirttiği bir özel şirkette çalışmak üzere istifa dilekçesi veren davacı 12.5.1973 tarihinde bir dilekçe daha vererek yan ödemelerdeki artış ve sair sebeplerle istifa işlemlerinin durdurulmasını talep etmiştir. Bu durum, adı geçenin o tarihlerde ilgili Müsteşarlıkta hangi nedenlerle görevde kaldığını göstermektedir.
Davacı, 1975 yılına kadar İstanbul ve Bölgesi Daire Başkanlığı emrinde görev yapmış, daha sonra atandığı Ankara ve Bölgesi Daire Başkanlığı emrinde 1980 yılına kadar çalışmıştır. 1980-1982 yılları arasında bir yurtdışı görevde istihdam edilmiş, akabinde Mardin Bölge Müdürü olarak bir yıl görev yapmıştır. Davacının, 1983-1988 yılları arasındaki görev yerleri de yine Ankara’dır.
2. Bilindiği gibi Milli İstihbarat Teşkilatı 644 sayılı Kanun’la kurulmuş olup, görev, yetki ve sorumlulukları yine kanunda gösterilmiştir. Görevlerini, bu kanunu yürürlükten kaldıran 2937 sayılı Kanun çerçevesinde yürüten mensupları, sadece görevleri olduğu için yaptıkları ve asla takdir, ödül, teşekkür gibi beklentiler içinde olmadıkları faaliyetlerini icra ederken gösterdikleri onurlu, gururlu ve vakur tavrı yaşam boyunca sürdürmeyi ve üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra, dahi katıldıkları faaliyetleri açıklamamayı bir teşkilat geleneği, prensibi ve terbiyesi olarak benimsemişlerdir.
Ayrıca bu durum, gerek Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri ve gerekse 2937 sayılı kanunun 27 nci maddesi uyarınca yasal bir zorunluluktur. Söz konusu 27 nci madde ile “Milli İstihbarat Teşkilatının görev ve faaliyetlerine ilişkin belge ve bilgilerin istihsal ve ifşa edilmesi ağır hapis cezasını gerektiren suç olarak” hükme bağlanmıştır.
Savunma amacı ile yazılmış olsa dahi, dava konusu ile ilgisi bulunmayan gizli faaliyetlerin dava dilekçesinde açıklanması, yasalara ve Teşkilat metod ve prensiplerine aykırılığını tek başına göstergesi sayılabilecek ağırlıktadır.
Davacının başarılı görevler olarak sıraladığı ve aldığı ödüllerin gerekçesi olarak takdim ettiği faaliyetlerin burada ele alınmasının yersiz olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte, devamlılık arzeden ve kişilere bağlı olmayan faaliyetler ile alınan teşekkürlerin dava konusu ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı da belirtilmelidir. Zira dava dilekçesine ek yapılan teşekkür ve takdir yazılarının tetkikinden de görüleceği üzere ödüller sadece davacıya değil, faaliyeti yürüten ekibin tümüne verilmiştir; yani kişisel bir başarı ödüllendirme söz konusu değildir.
Buna karşılık, suç ve cezalar kişiseldir ve davacının özlük dosyası-dava dilekçesinde hiç değinilmese dahi – özellikle işlediği disiplin suçları ve aldığı cezalar yönüyle incelenmeye değerdir.
3. Davacı 1966-1988 yılları arasını kapsayan dönemde Müsteşarlık’ta bulunduğu görevler esnasında karıştığı olaylar nedeniyle;
03.06.1970 tarihinde Kınama
21.02.1973 tarihinde Uyarma
08.02.1979 tarihinde Uyarma
27.03.1979 tarihinde Kınama
disiplin cezaları ile cezalandırılmış, 5.2.1979 ve 30.12.1985 tarihlerinde çıkan sicil afları ile söz konusu cezalar kaldırılmıştır.
Bu cezalardan 27.3.1979 tarihinde verilen kınama cezası, - görevle hiç bir ilgisi olmaksızın- Erzincan Milletvekili Nurettin Karsu’nun evinin basılması, çoçuklarının kaçırılıp dövülmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahkir ve tezyif edilmesi olayı ile ilgilidir. Söz konusu olaydan sonra, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’ten –MİT Müsteşarlığının tarihinde başka örneği olmayan- bir yazı alınmıştır.
Mehmet Eymür hakkında,”Bir kamu görevlisinde bulunması gereken yasalara uygun görev yapma anlayışına aykırı tutum ve davranışları belirlenen kişi” tanımlaması yaparak “Artık MİT örgütünde çalıştırılmasında, hizmetin özelliği açısından sakınca” olduğunu vurgulayan dönemin Başbakanı 12.2.1979 tarihli yazı (Ek-I) ile davacının 657 sayılı Kanun’un, Ek geçici 48 inci maddesi uyarınca Başbakanlık Örğütünde görevlendirilmesi yönünde Milli İstihbarat Teşkilatınca teklif hazırlanması istenmiştir. Ancak bu aşamada gerçekleşen hükümet değişikliği ile birlikte söz konusu atama durdurulmuş ve davacının eski görevine devam etmesi sağlanmıştır.
4. Kamuoyunda “Birinci MİT Raporu” olarak bilinen etüd, Müsteşarlık prensip emirlerine aykırı olarak hiyerarşik düzene riayet etmeden hazırladığı, Müsteşarlık Makamının bilgisi dışında basın organlarına sızdırıp beyanlarda bulunduğu, bu suretle 657 sayılı kanunun 15 inci maddesi ile 125 inci maddesini D/g bendinde ifadesini bulan, “Yetkili olmadığı halde basına haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi ve demeç vermek” şeklinde belirtilen disiplin suçunu işlediği anlaşılan davacının MİT Disiplin Kurulu’nca 19.04.1988 tarihinde “kademe ilerlemesinin durdurulması cezası” ile tecziyesine karar verilmiştir.
Bununla beraber, 27.5.1988 tarihinde başka bir kuruma atanmamak için kendi isteğiyle emekli olan davacı hakkında Müsteşarlık Makamının emirleri ile soruşturma durdurulmuş ve bu disiplin cezası uygulanmamıştır. 2937 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi uyarınca Teşkilat Metod ve prensiplerine aykırı davrandığı tespit edilen Mehmet Eymür’ün başka bir kuruma atanması teklif ile hazırlanan 26.5.1988 tarihli Müsteşarlık yazısı da (Ek-2) aynı gerekçe ile işleme konulmamıştır.
5. Davacı Mehmet Eymür, 1988 yılında emekli olduktan sonra da ilgili Teşkilattan emekli olmak suretiyle ayrılmasına neden olan tutum ve davranışlarına devam etmiş ve Teşkilat metod ve prensiplerine tamamen aykırı olarak,
“Görevde bulunduğu sırada, görevi icabı görüp duyduğu teşkilat çalışmaları ve devlet güvenliği ile ilgili her türlü bilgiyi, hiç bir suretle hiç bir yerde ve hiç bir şahsa veya makama açıklamayacağına “ dair açık hükme rağmen, görev yaptığı dönemde ki çalışmalarını ve Teşkilatın çalışma metod ve prensiplerini, bu dönemde kaleme aldığı “Analiz” isimli kitabında ayrıntılarıyla ifşa etmekten kaçınmamıştır.
Dönemin Müsteşarı Hayri Ündül ile gerçekleştirdiği ikili görüşmelerini, Müsteşarın bilgisi ve izni dışında banda kaydettiği, söz konusu kitabında ki ifadelerden anlaşılan davacının bu davranışı ise Devlet terbiyesi, nezaket kuralları ve Teşkilat metot ve prensipleri ile izah edilemeyecek seviyedeki tutumlarının ve kendine özgü anlayışının ilgi çekici örneklerinden birini oluşturmaktadır.
Davacının sadece 1966-1988 dönemine ilişkin faaliyetleriyle ilgili olarak bu bölümde yer verilen açıklamalar dahi, disiplin tanımayan memuriyet anlayışının ve bu anlayışa dayalı hatalı uygulamaların bariz örneklerini oluşturmaktadır.
B-) Dava dilekçesinde, Mehmet Eymür’ün 1994 yılında görev teklif edilmesi üzerine tekrar Müsteşarlığa döndüğü belirtilerek, önemli faaliyetlerin sevk ve idaresinde görev aldığı hususu, bu faaliyetlerin icra edildiği bazı ülke isimleri de sayılmak suretiyle tekrarlanmıştır.
Davacı vekili ayrıca, 1977 yılı Ağustos ayında, Başbakan Mesut Yılmaz’ın baskıları sonucunda davacının ABD’ye atandığı ileri sürülmekte ve 1998 yılı Ağustos ayında Türkiye’ye çekildiği ifade edilmektedir.
Davacının ilgili Müsteşarlıkta görev aldığı 1994-1998 yılları arasındaki ikinci dönemin de dava dilekçesinde yer alan ve almayan yönleriyle birlikte bu bölümde ele alınmasında fayda mütalaa edilmektedir.
1.Davacının, Teşkilattan ayrılma nedenleri ve ayrı kaldığı yaklaşık 6 yıllık dönemdeki benzer davranışları gözardı edilerek verilen bir karar sonucu, 14.2.1994 tarihinde tekrar Müsteşarlık kadrolarına alınmış ve Özel İstihbarat Dairesi Başkanı olarak görevlendirilmiştir.
2. Müsteşarlıkta görev aldığı ikinci dönemde de anılan Teşkilat metod ve prensiplerine aykırı tutum ve davranışlarını sürdüren Mehmet Eymür hakkında aşağıda sıralanan inceleme ve soruşturmalar yapılmıştır.
2.1. Alaattin Çakıcı’nın eski karısı ve Dündar Kılıç’ın kızı Uğur Kılıç’ın 20.1.1995 tarihinde Bursa Uludağ Kervansaray Oteli’nde, Alaattin Çakıcı’nın adamları olduğu iddia edilen kişilerce öldürülmesi olayı vesile edilerek Mehmet Eymür ve M.İ Teşkilatı hakkında basın yayın organlarında başlatılan yoğun yıpratma kampanyası nedeniyle Teftiş Kurulu Başkanlığınca yürütülen inceleme neticesinde hazırlanan 24.2.1995 tarih ve 6 sayılı inceleme raporunda “Mehmet Eymür ve Yardımcısı Yavuz Ataç arasındaki anlaşmazlıkların, son derece hassas bir çalışmayı gerektiren Dairenin faaliyetlerini olumsuz etkilediği, hatta bilgi sızdırılmasına neden olduğu” kanaatine yer verilmiştir.
Ayrıca söz konusu inceleme raporunda, Mehmet Eymürün adıyla anılan, Erzincan eski Milletvekili Nurettin Karsunun oğullarının evlerinden alınıp dövülmeleri,
1987 yılında hiç bir makamdan emir almaksızın ve muhtemelen Emniyet Teşkilatı içindeki çekişmelerde kullanılmak amacı ile “Mit Raporu” adıyla bir etüd hazırlanması ve bu etüdün basına sızdırılması,
1988 yılında basına bilgi sızdırması ve demeç vermesi nedeniyle soruşturma geçirmesi, hususlarının medyada uzun süre ele alınarak, Teşkilatı yıpratıcı şekilde işlendiği tespitine de yer verilmiştir.
2.2. 25.7.1997 tarihinde davacının makam odasında yardımcısı Yavuz Ataç ile yumruklaşmasına varan tartışmanın soruşturma konusu yapılması üzerine, Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca hazırlanan soruşturma raporu uyarınca davacıya ilgili Müsteşar tarafından 20.8.1997 tarihinde kınama cezası ile tecziye edilmiştir.
3. Susurlukta meydana gelen trafik kazası sonrasında yaşanan gelişmeler kapsamında Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanan ve kamuoyunda Susurluk Raporu olarak anılan çalışmada yer alan hususlardan, Milli İstihbarat Teşkilatı’nı ilgilendirdiği değerlendirilenlere ilişkin olarak anılan Müsteşarlığın Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca inceleme ve soruşturmalar başlatılmış, bu aşamada davacının bazı olaylardaki Teşkilat metod ve prensiplerine aykırı eylemleri tespit edilmiş, adı geçen hakkında disiplin cezaları ve idari tedbirler teklif edilmiştir.
Anılan inceleme ve soruşturmaların konuları ile davacı hakkında teklif edilen ve uygulamaya konulan ceza ve tedbirler şu şekilde özetlenebilir.
3.1. Washington MİT Temsilcisi iken, 1998 yılı şubat ayı içerisinde Radikal ve Hürriyet gazetelerinde beyanatları yayınlanan Mehmet Eymür hakkında Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca yürütülen soruşturma neticesinde, 657 sayılı Kanun’un 15 inci maddesi ile MİT Personel Yönetmeliği’nin Teşkilat metod ve prensiplerine ilişkin 8 nci maddesine ve Müsteşarlık emirlerine aykırı davranışı nedeniyle adıgeçene, 657 sayılı kanun’un 125 nci maddesinin D/g bendi uyarınca Kademe İlerlemesinin Durdurulması cezası verilmesi ve 2937 sayılı Kanun’un 19 uncu maddesi uyarınca Başka Bir Kuruma Naklen atanması teklif edilmiştir.
3.2. Mehmet Ali Yaprak’ın kaçırılması olayına Müsteşarlığın veya personelinin ilişiğinin olup olmadığı hususunun Teftiş Kurulu Başkanlığınca soruşturulması neticesinde, Müsteşarlığın ve personelinin kaçırma olayında dahlinin olmadığı kaanatine varılmış, ancak kaçırma olay sonrasındaki bazı tutum ve davranışlarıyla Teşkilat metod ve prensiplerine aykırı davrandığı tespit edilen Mehmet Eymür’e 657 sayılı kanun’un 125 inci maddesinin B/a bendi uyarınca Kınama cezası verilmesi teklif edilmiştir.
3.3. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından 21.9.1996 tarihinde basın mensuplarına dağıtılan ve 22.9.1996 tarihli Aydınlık Dergisinde “İkinci MİT Raporu” adı altında yayınlanan bilgilerin MİT Müsteşarlığıyla bağlantısının araştırılması amacıyla yapılan inceleme neticesinde Teşkilatın Teftiş Kurulu Başkanlığınca hazırlanan Rapor’da; söz konusu bilgilerin, daha önce kendisinden yararlanılmış olmasına rağmen bazı nedenlerle şüphelenildiği bir dönemde ifadesine başvurulan Tarık Ümit’in iddialarına istinaden Müsteşarlık K/Terör Merkezi’nce düzenlenen “Asgar SİMİTKO, Lazım ESMAEILI ve Tarık Ümit olayı” başlıklı iki rapor ile 15.12.1996 tarih KTM0004 sayılı yazıdaki bilgilerden yararlanılarak, ancak yönetimin bilgisi ve onayı dışında davacı tarafından hazırlandığı ve ilgili Müsteşarlık dışına sızdırıldığı kanaati ifade edilmiştir.
3.4. Tarık Ümit’in amcası Cemalettin Ümit’in İstanbul DGM. C.Başsavcılığı’na verdiği 28.4.1998 tarihli dilekçesi ekinde sunulan ses kaseti de Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca soruşturma konusu yapılmıştır.
Yürütülen soruşturma neticesinde, Tarık Ümit ile yapılan muhtelif görüşmelerin bant kayıtlarından hazırlanarak adı geçene verildiği Mehmet Eymür tarafından da ikrar edilen ses kaseti ile ilgili olarak; elemanın kendi sesi dahi olsa, ilgili Müşteşarlık kayıtlarından yararlanılmak suretiyle, Müsteşarlığın bilgisi ve izni dışında tamamen adı gecenin inisiyatifi ile kaset hazırlanması ve elemana verilmesi Teşkilat metod ve prensiplerine aykırı görülmüş ve disiplin suçu olarak değerlendirilmiştir.
Ancak, Tarık Ümit’in kaybolmasından bu yana geçen sürenin, disiplin cezası verilebilmesine ilişkin iki yıllık genel zaman aşımı süresinden fazla olduğu dikkate alınarak bu yönde bir teklifte bulunulmamıştır.
Buna mukabil, söz konusu eylemleriyle Teşkilat metod ve prensiplerine aykırı davrandığı sabit olan davacı hakkında 2937 sayılı Kanun’un 19 uncu maddesi uyarınca Başka Bir Kuruma Naklen Atama Tedbiri uygulanması teklif edilmiş.
Yukarıda açıklanan disiplin cezalarına (Kademe İlerlemesinin Durdurulması, Kınama) ilişkin teklifler, söz konusu soruşturma dosyalarının incelenmesi ve karar sürecinde, yetkili disiplin kuruluna 15 günlük yasal süre içinde tevdi edilememesi nedeniyle uygulanamamış ise de 2937 sayılı Kanun’un 19 maddesine ilişkin idare tedbirler uygulamaya konulmuş ve davacının Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü’ne atanması işlemi 1.10.1998 tarihinde adı geçene tebliğ edilmek suretiyle tamanlanmıştır.
C-) Davacı vekili, dava dilekçesinin son bölümünde, atama işleminin gerekçesinin müvekkilinin Çiller ailesine yakınlığına dayandığını, Başbakan Mesut Yılmaz’ın başta Alaattin Çakıcı olmak üzere, yeraltı dünyasının politika ve bürokrasi içindeki uzantılarından gelen baskılar nedeniyle davacıyı Müsteşarlıktan uzaklaştırdığını, atama işleminin sebep ve maksat unsurları yönünden hukuka aykırı olduğunu, haklı hiç bir nedene dayanmadığını, salt siyasal hesaplar sonucu tesis edildiğini ve sicilleri hep olumlu olan davacı kadar ilgili Müsteşarlığa uyum sağlamış bir başka MİT personeli bulmanın imkansız olduğunu ileri sürmektedir.
Davacı vekilinin atama işleminin siyasal nedenlere dayandığına ilişkin düşünceleri hukuksal nitelik taşımadığından değerlendirmeye değer görülmemiştir. Buna mukabil, atama kararının verilmesi ve uygulanması sürecinde dahi Teşkilat metod ve prensiplerine aykırı tutum ve davranışları nedeniyle hakkında soruşturma yürütülen Mehmet Eymür’ün kendine özgü görev ve memuriyet anlayışına ilişkin bazı değerlendirmelere bu bölümde yer verilmiştir.
1. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığında görev yaptığı yaklaşık 25 yıllık süre içinde Kurumunu ve Devleti zor durumunda bırakacak tutum ve davranışlarını sürekli olarak tekrarlayan, benzeri gerekçelerle aldığı disiplin cezalarına, edindiği mesleki deneyime ve yönetim kademelerine getirilmesiyle birlikte mutlak suretle taşıması gerekli
Devlet memuru – MİT mensubu ciddiyeti ve yöneticisi olgunluğuna – kendisine gösterilen müsamahaya rağmen ulaşamayan ve adı devamlı, Devlet ve İlgili Müsteşarlığa zarar verici şekilde gündemde kalan Mehmet Eymür’ün, üstlendiği görevi gereği ve yasal çerçeve içinde, diğer Kurum mensuplarıyla birlikte yaptığı bazı başarılı çalışmaları gözardı edilmemekle beraber, Teşkilat metod ve prensipleri ile yasal düzenlemelere uyum sorunu yaşadığı ve anılan Müsteşarlığa yeni katılan personel üzerinde de olumsuz etki yarattığı kabul edilmek gerekir.
Üstelik 25 yıllık hizmet süres içinde inceleme ve soruşturma raporlarında adı bu kadar çok sayıda geçen ve bu kadar çok sayıda disiplin cezası alan bir personelin uyum sorununun ciddi düzeyde olduğu tartışma yaratmayacak kadar açıktır.
Kamuoyunda “Birinci MİT Raporu” şeklinde anılan belgedeki iddialara ilişkin olarak, Genel Kurmay eski Başkanı davacı Necdet Uruğ tarafından Danıştay Onuncu Dairesinde Başbakanlık aleyhine açılan manevi tazminat davasının 20.4.1989 tarihli kararı ise bu tespitin tescili mahiyetindedir.
Anılan Dairenin oybirliği ile verilen E:1988/1042. K:1989/857 sayılı kararında (Ek:4); “… fikren ve ruhen hizmetin gereklerine uyum gösteremeyecek nitelikteki personelin, 2937 sayılı Yasanın 19. Maddesinde açıkça ve alan nakil imkanına rağmen görevde tutulmasının da bir hizmet kusuru olduğu değerlendirilmektedir.” Ve Milli İstihbarat hizmetini yürütmekle görevli bir örgütte, örgüt mensubu görevlilerin örgüt olanaklarını kullanarak, kişisel, gayri resmi bir takım raporlar düzenleyebilmesi, Devletin varlığına ve güvenliğine yönelik hizmetin düzenlenmesinde, personel seçiminde idarenin ne denli ağır hizmet kusuru işlediğini açıkça gösterir niteliktedir “denilmek suretiyle Mehmet Eymür’ün fikren ve ruhen hizmetin gereklerine uyum sağlayamadığı vurgulanmakta ve 2937 sayılı Kanun’un 19. Maddesi uyarınca adıgeçenin başka bir kuruma naklen tayin etmeyen idarenin tutumu hizmet kusuru olarak eleştirilmektedir.
1979 yılında dönemin Başbakanının, MİT Müsteşarlığındaki görevinden başka bir kuruma atanması için adıgeçen hakkında öneri hazırlanmasını istemesi, davacının 1988 yılında “Birinci MİT Raporu” olayı nedeniyle başka bir kuruma atanacakken emekli olması ve yıllar sonra, “İkinci MİT Raporu” olarak bilinen olayın da yine davacının adıyla anılması dikkate alındığında, aradan geçen uzun yıllara rağmen Mehmet Eymür’ün Teşkilat metod ve prensipleri ile mevzuata hala intibak edemediği açıkça ortaya çıkmaktadır.
2. Bu bağlamda, tüm personelin uyması zorunlu Teşkilat metod ve prensiplerine riayetsizlikte kronikleşen bir çizgi yakalayarak, bu konuda adeta sembolleşen ve bir Danıştay içtihatında da “Teşkilata intibak edememesi yönüyle” konu olan davacı hakkında halen bazı soruşturmaların yürütülmekte olduğunun ve ayrıca cezai takibat işlemlerinin başlatıldığının belirtilmesinde de fayda mütalaa edilmiştir.
3. Teşkilat metod ve prensiplerine aykırı tutum ve davranışları adeta olağanlaşan ve yukarıdaki maddelerde açıklanan nedenlerle hakkında 2937 sayılı Kanun’un 19. Maddesi uyarınca başka bir kuruma atama tedbiri uygulanan davacı, atama işleminden sonra da benzeri tutum ve davranışlarını sürdürmüş, atama işlemini tebellüğ ederek ilişik kestiği 1.10.1998 tarihinde halen Devlet memuru olmasına rağmen bir televizyon kuruluşuna demeç vermekten kaçınmadığı gibi, aynı günlerde önemli bazı yurtdışı operasyonların gazetelerde yayınlanmasında da birinci derecede şüpheli konumuna gelmiştir.
Davacının, 5 Ekim 1998 tarihinde Kanal D televizyonunun Ana Haber Bülteninde yayınlanan ifadeleri şu şekildedir:
“M.Eymür; İkinci MİT Raporu dediğiniz konu yabancı değildir. Yani eksiktir. Bizim resmi yazışmalarımızda da vardır.
Benim tarafımdan yazılmıştır, çok daha kapsamlıdır.
T:Özkan; Kamuoyuna yansıyandan daha mı kapsamlıdır?
M.Eymür; Tabi”
Mehmet Eymür ayrıca, 6 Ekim 1998 tarihinde Kanal D Televizyonunda yayınlanan “Arene” programında Alaattin Çakıcı’yı seksenli yıllarda ilk kullanan kişi olduğunu da açıklamıştır.
Aynı tarihte Hürriyet Gazetesinde yayımlanan ve ülkemizin uluslararası siyasal çıkarlarını doğrudan ilgilendiren “Apo’nun Kurtulduğu Gece” başlıklı haberin -kaynağının da K/Terör Merkezindeki görevi nedeniyle – adı geçen olması güçlü bir olasılık olarak değerlendirilmektedir.
Bu konularda Türk Ceza kanunu ve 2937 sayılı Kanunun 27. Maddesine muhalefet iddiasıyla Mehmet Eymür hakkında cezai takibat süreci başlatılmıştır. Ayrıca Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca da aynı konuda bir inceleme soruşturma sürdürülmektedir.
4. 14 Eylül 1998 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayımlanan bir haberle ilgili olarak Teftiş Kurulu Başkanlığınca yürütülmekte olan soruşturmada, “uzun bir zamandan beri Milli İstihbarat Teşkilatının mevcut yöneticilerinin, politik çıkarlar ve menfaat grupları lehine kanunsuz ve usulsüz işlemlere tevessül ettiğini” ve ayrıca “gizlilik gerekçesinin arkasına sığınarak tertiplerini devam ettirdiğini” ileri süren Mehmet Eymür hakkında 20.10.1998 tarihinde tamamlanan 4 sayılı Soruşturma Raporu ile 657 sayılı Kanun’un 125 maddesinin D/1 bendinde yazılı disiplin suçunu işlediğinden bahisle Kademe ilerlemesinin Durdurulması cezası uygulanması teklif edilmiştir.
Soruşturma sırasında MİT Müsteşarlığıyla ilişkisi kesilen davacı hakkında idari tedbir uygulanmasında gerek kalmamıştır. Halen bu soruşturma raporu MİT Disiplin Kurulunda incelenme ve karar aşamasındadır.
5. Ayrıca, anılan Müsteşarlığın Washington Temsilcisi olarak görev yaptığı sırada davacının, hakkında soruşturma açılmasını engellemek amacıyla – Müsteşarlık tarihinde görülmemiş bir yönteme de başvurmak suretiyle eşi Janset Eymür aracılığıyla Hürriyet Gazetesi’ne açıklama göndermesi ve bu açıklamaları 24.8.1998 tarihinde anılan gazetede yayımlatması da mevzuat dışı ve Teşkilat metod ve prensiplerine aykırı tutum ve davranışlardaki ısrarcı yaklaşımını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Sözkonusu açıklamalar kişisel dava konusu yapılarak, İstanbul 10 Asliye Hukuk Mahkemesinin 98/490 esasında manevi tazminat davası açılmıştır.
6. Devletin ve anılan Müsteşarlığın çıkarlarını kişisel hırsına feda etme eğilimi içerisinde olduğu, yukarıdaki maddelerde açıklanan sayısız örnekle tescil edilen Mehmet Eymür, özellikle ikinci kez ilgili Müsteşarlığa alındıktan sonraki konumunu ve hiyerarşik yapı içinde yer almayı kabullenememiş sürekli olarak, müstakil görev arzusu ifade ile kendisine ve doğrudan Müsteşara bağlı bir birim oluşturulması çabasını yaşama geçirmek için yoğun bir çaba sarf etmiş ve kendince ileri sürdüğü gerekçeler çerçevesinde bu arzusunda başarıya ulaşarak –adeta- denetimden uzak ve başına buyruk bir çalışma ortamı yaratmıştır.
Hiç şüphe yok ki bu ortam, Teşkilat metod ve prensipleri ile mevzuata aykırı tutum ve davranışlarının olağanlaşıp yoğunlaşmasına uygun zemin hazırlamış ve davacı bir anlamda bu sonucu kendisi hazırlamıştır.
D-) Bu bölümde davacı hakkında uygulanan atama işleminin hukuksal dayanakları üzerinde açıklama yapmakta ve MİT Müsteşarlığından uzaklaştırılmasıyla müvekkilinin yasadışı örgütlerin hedefi haline geleceğini ifade ederek atama işleminin öncelikle yürütülmesinin durdurulmasını ve iptalini isteyen davacı vekilinin talebine ilişkin değerlendirmelerimizi aşağıda sıralamakta yarar görülmektedir.
1. Mehmet Eymür hakkında uygulanan atama işlemi, 657 sayılı Kanun’un genel hükümlerinin yanısıra, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 19. Maddesi ile bu Kanuna dayanılarak çıkarılan ve 6.5.1993 tarihli Başbakan Oluru ile yürürlüğe giren MİT Personel Yönetmeliği’nin 97 ve 8 maddelerine dayanmaktadır.
Sözkonusu maddeler şu şekildedir:
*”Başka Kuruma Nakil”
Madde 19-MİT fiili kadrosuna dahil personelden, Teşkilatın özelliği ve hizmetin gerekli kıldığı şart ve vasıflar gözönüne alınarak Teşkilata intibak edemedikleri üstlerince tescil edilenler, MİT Müsteşarının teklifi ve Başbakanın uygun görmesi üzerine genel hükümlere göre başka bir kurum veya kuruluşa naklen atanırlar.
*”Teşkilattan Uzaklaştırma”
Madde 97- MİT fiili kadrosuna dahil personelden, bu yönetmeliğin sekizinci maddesinde belirtilen Teşkilat metod ve prensiplerine uymamak da dahil Teşkilatın özelliği ve hizmetin gerekli kıldığı nitelikler göz önüne alınarak, Teşkilata intibak edemedikleri üstlerince tescil edilenler veya Teşkilata alınma şartlarını kaybedenler hakkında 2937 sayılı Kanunun 19 maddesi uygulanır.”
*”Personelin Uyması Zorunlu Teşkilat Metod ve Prensipleri
Madde 8-Metod ve prensipler şunlardır.
r) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ödev ve sorumlukları ile ilgili 6-16 maddeleri ruhuna aykırı davranmamak
s) Genel disiplin hükümlerine uymak
Teşkilat metod ve prensiplerine uymayanlar hakkında 657 sayılı Devlet Memurları kanununun 125 ve 2937 sayılı Kanunun 19 maddesi hükümleri uygulanır.”
2. Mehmet Eymür hakkında, yukarıdaki maddelerde de açıklandığı gibi, Washington MİT Temsilcisi iken 1998 yılı Şubat ayı içerisinde Radikal ve Hürriyet gazetelerinde yayımlanan beyanatları ve Tarık Ümit’le yapılan muhtelif görüşmelerin bant kayıtlarından hazırlayıp adıgeçene verdiği ses kaseti nedeniyle yürütülen iki ayrı soruşturma neticesinde 2937 sayılı Kanun’un 19 maddesinin uygulanması teklif edilmiştir.
Tekliflerin gerekçesi davacının Teşkilat metod ve prensipleri genel disiplin hükümlerine aykırı eylemleridir ve atama yetkisi gerek sebep yönünden, gerekse maksat yönünden hukuka ve kamu yararına uygun kullanılmıştır.
3. Atama işleminin hukuka aykırı olduğu ve siyasal nedenlere dayandığı iddiası ise kabul edilebilir olmadığı gibi davacının özlük dosyasındaki bilgi ve belgelerle de açık çelişki içindedir.
Zira davacı, çeşitli hükümetler dönemindeki 25 yıllık hizmeti boyunca toplam 5 kez disiplin cezası almış, 3 disiplin cezası zamanaşımı, 1 disiplin cezası emeklilik nedeniyle uygulanamamış ve hakkında 2 kez 19 maddenin uygulanması teklif edilmesine rağmen emeklilik ve Hükümet değişikliği nedenleriyle başka bir kuruma atanması işlemleri gerçekleştirilememiştir.
Bütün bu ceza ve idari tedbirler değişik hükümetler döneminde gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, ceza ve tedbirlerin muattabının değişmemesi dikkat çekicidir.
Bu durum, dava dilekçesinde yer alan “Teşkilata müvekkilim kadar uyum sağlamış bir başka MİT personeli bulmak güç ve hatta imkansızdır.” Şeklindeki ifadenin gerçeği yansıtmadığını, aksine, Müsteşarlık tarihinde Teşkilat metod ve prensiplerine bu derece uyumsuz bir başka personel bulunmadığını göstermektedir.
4. MİT Müsteşarlığından uzaklaştırılmasıyla davacının yasadışı örgütlerin hedefi haline geleceğini ifade ederek atama işleminin öncelikle yürütülmesinin durdurulmasını talep eden davacı vekilinin, yasadışı örgüt ve mensuplarına karşı mücadelenin sadece Mehmet Eymür’e özgü olduğunu sanması mazur görülebilirse de bu durum sözkonusu talebe hukuksal bir anlam kazandırmamaktadır.
Zira, terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin korunmalarına ilişkin hükümler 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile ilgili yönetmeliklerde düzenlenmiş olup, -emekliler de dahil- koşulları uyan herkesin bu koruma tedbirlerinden yararlanabilmesi olanaklıdır.
Kaldı ki, anılan MİT Müsteşarlığında ömür boyu çalışılamayacağına ve görevlinin Müsteşarlık dışında da bir yaşamı olacağına göre, yasadışı örgütlerin ve mensuplarının boy hedefi olma yönündeki olası riskin, davacı Mehmet Eymür için olduğu kadar, MİT Müsteşarlığının tüm çalışanları ve emeklileri için de aynı oranda geçerli olduğunun kabulü gerekir.
Yukarıdaki maddelerde açıklanan nedenlerle ve kanunlar muvacehesinde; Teşkilat metod ve prensiplerine uyum sağlayamadığı Danıştay kararı ile de sabit olan eski MİT mensubu Mehmet Eymür tarafından, atama işleminin yürütülmesinin durdurulması, iptali ve parasal kayıplarının ödenmesi istemiyle açılan davanın reddini talep ediyorum.
Bilindiği üzere; 4001 sayılı Kanunla değişik 2577 sayılı İ.Y.U.K.’nun 27/2 maddesine göre yürütmenin durdurulması kararının verilebilmesi için işlemin açıkça hukuka aykırı olması ve telafisi güç veya imkansız zararın doğması şartların birlikte bulunması zorunlu olup, dava konusu olayda her iki şartta bulunmadığından davacının yürütmenin durdurulması talebinin de reddi gerekmektedir.
Sonuç ve İstem :
Yukarıda açıklanan sebeplerle, haksız ve hukuki mesnetten yoksun olan yürütmenin durdurulması talebinin ve davanın reddine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini arz ve talep ederim.
Celal DERYA
Başbakan a.
Müsteşar Yardımcısı