İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:YARIN GÜNEŞ HATAY’DAN DOĞUYOR!

Firdevsi’nin kızları, Nazımların anneleri, Yedi ateşten geçenler, yaralı ve çilekeş kadınlar, Atatürk’ün kızları, yarın niçin Antakya’da toplanıyor? Reyhanlı’dan Gönül, dikenli telleri elleriyle yırta yırta ve mayınların üzerinde bir ceylan gibi sekerek nereye ko...

Tarih:

Firdevsi’nin kızları, Nazımların anneleri, Yedi ateşten geçenler, yaralı ve çilekeş kadınlar, Atatürk’ün kızları, yarın niçin Antakya’da toplanıyor? Reyhanlı’dan Gönül, dikenli telleri elleriyle yırta yırta ve mayınların üzerinde bir ceylan gibi sekerek nereye koşuyor? Muazzez İlmiye Çığ, Prof. Dr. Gülümser Heper ve Tansu Bele bu konuda ne diyorlar?

Bugün 21 Aralık en karanlık gündür.
Yarın güneş Hatay’dan doğacak, günlerimiz uzayacak.
Güneşi de kadınların doğurduğuna inanmak yanlış mı olur?
1 milyon küsur yıldır yorulmadan bizleri doğuranlar, güneşi niçin doğurmasınlar.
En azından Türkçemizin böyle bir iddiası var. Başka dillerden farklı olarak, bizim dilimizde insanın doğması ile güneşin doğması, aynı eylemle açıklanıyor.

Güneşi doğurmak için Antakya’da toplanıyorlar
Suriye, bugün insanlığın ön cephesi. Güneş Suriye ufkundan doğuyor. Ve kadınlar yarın Antakya’da güneşi doğurmak için toplanıyor.
“Türkiye-Suriye Kardeşlik Mitingi” var.
Meydan, yine Ulus Meydanı.
Güneşin en tepede olduğu saatte, 12.00’de Antakya Ulus Meydanı’nda, Havva ananın kızları ve oğulları buluşuyorlar.
Kadınlar ön mevzilere giriyorsa, o savaş kazanılıyor demektir. Dünya tarihi öyle yazıyor.

Firdevsi’nin kızları
Unutamadığım kadınlar vardır. Biri, Doğunun büyük şairi Firdevsi’nin kızıdır.
Yobazlar, “dinsizdir” deyû, yedi iklimin şairi ve bilgesi Firdevsi’nin Tûs şehri mezarlığına gömülmesine engel oluyorlar. Cenaze, şehrin Rezan kapısından çıkarılırken, Sultan Mahmut Gaznevi’nin Firdevsi’ye hediyelerini taşıyan kervan Tûs’a giriyor. Firdevsi’nin kızı, babası gibi başı diktir. “Benim bunlara ihtiyacım yok” diyerek sultanın kervan yükü hediyesini reddediyor.
Antakya’da yarın Firdevsi’nin kızları toplanıyor.

Nazımların anneleri
Nazım Hikmet’in annesi Celile hanımın Galata Köprüsü üzerindeki yürüyüşü de bir destan gibidir.
Tek başına, elinde “Nazım’a Hürriyet” levhasıyla geçer köprüyü baştanbaşa.
Koskoca bir millet sinmiştir, ama işte o kadın başı dimdik ve tek başına hürriyeti doğurmaktadır. Nazım’ın karanlıklara hapsedilemeyeceğini hepimizden önce onu doğuran kadın bilmiştir.
Hakikat ve hürriyet için, tek başına kalsa da başı pare pare bulutlarda yürümek, bir kadın ayrıcalığıdır.
Yarın Antakya’da Nazımların anneleri toplanıyor.

Yedi ateşten geçenler
Kadın deyince aklımıza sevda gelir, düş gelir; bir de büyük acılar…
Her kadın, yedi ateşten geçmiştir. Ateş, önce ve sonra kadınların yüreğini yakar. Orada soğur ve bize gelir.
Muazzez İlmiye Çığ, şiir kitabına bu nedenle Yandı İçim adını vermiş olmalı. Yüreği devrimin yangınında ve devrim için yanıyor.
Yarın Antakya’da yedi ateşten geçen devrimci kadınlar toplanıyor.

Ezelden yaralılar
Her kadın feleğin sillesini yemiştir.
O silleyi en ağır yiyenleri ben de o kitapta tanıdım. Prof. Dr. Gülümser Heper, onlara Kedi Anaları diyor.
Kadına sevda, benim gibiler için sevdaların en güzelidir. Ama erdemlerin en erdemlisini sorarsanız, en büyük acıları çeken kadınların çilesini paylaşmaktır, onlara duygudaş olmaktır.
Yalnızlıktan küf kokanları, kendi çığlıklarında kaybolup giden kimsesizleri, mezbeleliklerde kaderine küsenleri, itilmiş ve kakılmışları, “sittir çekilmişleri”, duvar diplerinde ve izbelerde unutulmuşları yüreklerimizde duymadan yaşamak, nasıl bir yaşamaktır!
İşte Gülümser Heper, onları sokak kedileri ve köpekleri üzerinden anlatıyor. Kısa cümlelerle örse çekiç vurur gibi işliyor içimize. Kızgın ateşle dağlıyor yaralarımızı.
Ezelden yaralı ve çilekeş kadınlar, yarın Antakya’da toplanıyor.

Cumhuriyetin kızları
Kadın her yerdedir, saraydadır ve gecekondudadır. Büyük kentlerdedir ve taşradadır. Ama her yerde kadınlığıyla vardır. İnce duyarlılığı, tutkuları ve direnciyle elbette.
Kadın, nice gölgelerde kalsa, nice çiğnense ve üzerine basılsa, tohumunu saklar, besler ve yine kayaların arasından filiz verir, yapraklarını açar. Bütün çiçekleri, bütün ışıkları ve bütün güneşleri kadınlar emzirir.
O nedenle devrimlerin, kurtuluş savaşlarının gerçek öyküsü, kadınların süt verişlerini anlayarak yazılabilir.
Atatürk’ün Cumhuriyetini bizim göremediğimiz boyutlarıyla kadınlar anlamış ve anlatmışlardır. Bizim Cumhuriyetimiz, en çok kadınların Cumhuriyetidir.
Bu büyük gerçeğimizi Tansu Bele’nin yeni yayımlanan Saray’dan Taşraya İstanbul Kadınlığım romanında yaşıyoruz.
Cumhuriyetin kızları yarın Antakya’da toplanıyor.

Gönül nereye koşuyor
Yedi ateşten geçen kadın, yarın Antakya Ulus Meydanı’ndadır.
Türkiye kadını, Suriye halkına elini uzatıyor. Reyhanlı’dan Gönül, dikenli telleri elleriyle yırta yırta ve mayınların üzerinde bir ceylan gibi sekerek Suriyeli kardeşine koşuyor ve ona sarılıyor.