İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: Umudu veren de, ayağı yere bastıran da örgüttür, Partidir!

Arkamızda kalan 364 güne göz atmaya ne dersiniz? Gaipten gelen sesi duydunuz mu? Neyi çok merak ediyorum? Yiğitsen Ulus Meydanı’na gelsene! Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu’na giden “istihbarat” ilk kez bu yazıda açıklanıyor. 29 Ekim günlü Cumhuriyet, Sözcü gazet...

Tarih:

Arkamızda kalan 364 güne göz atmaya ne dersiniz? Gaipten gelen sesi duydunuz mu? Neyi çok merak ediyorum? Yiğitsen Ulus Meydanı’na gelsene! Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu’na giden “istihbarat” ilk kez bu yazıda açıklanıyor. 29 Ekim günlü Cumhuriyet, Sözcü gazetelerinin ilk sayfaları ve Aydınlık’ın ilk sayfası neyi anlatıyor? Örgütsel alınterinin rolü? Karamsarlık konforu! Bırakalım mı örgüt meselesini? Havaya yapılan çağrılar ve bizim çağrımız?

Bekir Coşkun, iki yazarımdan biridir, “Barikat geçildi… Yetmez” diyor. Ve hepimizi ateşliyor:
“Biz…
Hepimiz…
Çok çalışmalıyız…
29 Ekim yetmez…
Daha 364 gün var…” (Cumhuriyet, 1 Kasım 2012)
Şöyle anlıyorum: Daha fethedeceğimiz 29 Ekimler var.

“Gel mavi gözlüm”
Destur varsa, önümüzdeki 364 günün sorumluluğunu tanımlamaya yardımcı olmak için, arkamızda kalan 364 güne göz atmaya ne dersiniz?
Cumhuriyet güçleri içinde, Öncü örgütlenmemin tarihsel rolünü anlamayanlar bir haylidir. Onlara bakacak olsanız, Mustafa Kemal Paşa adında bir “peygamber” tanrısal bir emirle bu milleti ayağa kaldırmıştır.
Teşkilatı görmezler, çünkü kendileri teşkilatsızdır ve yine o “mavi gözlü peygamber”in gelmesi için her gün dua etmektedirler. Gelmeyeceğinden de emindirler.

Gaipten gelen ses
O Cumhuriyetçilere göre, 29 Ekim 2012 sabahı, Dört Yüce Melek’ten İsrafil Sur’u üfleyince, millet akın akın Ulus Meydanı’nın yollarına düşmüş ve o şahlanış kendiliğinden olmuştur.
Bu büyük işi başaranlar dahi, örgütün rolünü göz ardı eden kitle kuyrukçusu söylemin peşine takılmışlardır: “Ankara halkı şöyle kahramandı, böyle kahramandı, barikatı şöyle yardı, böyle yardı.”
Oysa halk gaipten gelen sesle yalnız masallarda şahlanır.

Tarihten öğreniyoruz ki
Oysa tarih bize şunu öğretiyor: Örgütsüz halk ayak altında kalır. Halkları kahraman yapan, öncüleridir. Yakup Kadri’nin Yaban romanında duvarın dibinde bitini ayıklayan zavallı köylü, iki sene sonra Afyon ovasında kahraman olur. O’nu kahraman yapan, İstiklâl Savaşı’nı örgütleyenlerdir.
Tarihte örgütsüz kazanılmış herhangi bir halk zaferi yoktur. Takvim yapraklarında yeri olan büyük günlerin kendiliğinden gerçekleştiğini sanacak olursak, önümüzde okunmaya değer bir takvim yaprağı olmayacaktır.
O nedenle, “çalışalım, ter dökelim” çağrıları havaya yapılırsa, atmosferde belki dalga dalga ilerleyecektir, ama o sesi yalnız melekler duyacaktır. Tarih kayıtlarında, herhangi bir halkı meleklerin örgütleyip 29 Ekimlere ulaştırdığına dair bir kayda biz rastlamadık.

Çok merak ediyorum
Çok merak ediyorum, acaba 29 Ekim 2012 günü halkı Ulus Meydanı’nda toplamaya hangi örgüt karar verdi ve kolları sıvadı? Hangi örgüt, yüzbinlerin ayağa kalkacağının farkındaydı? Tayyip Erdoğan’ın F savcıları o örgütün yakasına yapışsın diye değil, bu merakım. Önümüzdeki 364 güne ışık tutalım, maksat bu.
Acaba hangi örgüt ve örgütler, aylardır 24 saat bütün Ankara’da ve Türkiye’de halkı seferber etmek için uğraşıyor?
O 41 örgüt nasıl bir araya getirildi ve umutsuzluklar, karamsarlıklar nasıl, hangi çabalarla aşıldı?
Tayyip Erdoğanlar, “yassak” deyince, “yaparım, hakkımdır” diyen irade, neyine güveniyordu? Duraksamalar, yan çizmeler, nasıl geçildi?

Yiğitsen Ulus Meydanı’na gelsene
Hatırlayınız, daha 29 Ekim’den üç gün önce, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, “Biz Genel Başkanımızla 29 Ekim’de Kadıköy’deyiz. Erkekseniz, gelin Kadıköy’ü yasaklayın” diye Tayyip Erdoğan’a kahramanca meydan okuyordu. Bunu duyanlar kuşkusuz içlerinden “Madem o kadar erkeksiniz, Ulus Meydanı’nda göstersenize o erkekliğinizi” demiştir kuşkusuz.

“İstihbarat”ı açıklıyoruz
CHP liderlerine de Tayyip Erdoğan’a giden aynı “istihbarat” ulaştı. “İstihbarat şuydu: Vatan ve Cumhuriyet Buluşması’na 100 binler katılacak!
CHP, 19 Mayıs yürüyüşüne ve Hatay’daki direnişe yan çizme hatasını bir kez daha tekrar edemezdi. İyi ki iki gün kala karar değiştirdiler, herkes sevindi.
Bilmiyorum anlata bildim mi, bir örgütlü kararlılık, bu büyük milleti topladı Ulus Meydanı’na. Kararsızları kararlı yapan da o öncü kararlılıktır. Onları alkışlayalım diye yapmıyoruz bu saptamayı. Başarıya ilerlemenin başka bir yolu yoktur. Kitle kuyrukçuluğuyla elde edilecek bir zafer yoktur. Bugün bunu bilmek zorundayız.

29 Ekim günlü Cumhuriyet ve Sözcü
29 Ekim günü Cumhuriyet cephesindeki gazetelerin birinci sayfalarına bakınız, 29 Ekim öncesi çalışmalarını göremezden gelen tavrı sürdürüyorlardı:



Ulus Meydanı’nda halkı toplamak için bir irade, bir istek, bir işaret görebiliyor musunuz?
Ama o kararlılık iki yüzyıllık devrim tarihimizde her zaman vardır, her zaman örgütlüdür ve o sabah da halkına ulaşmıştır:



Örgütlü alınteri
30 Ekim günü herkes büyük zaferi kutluyordu, coşku içindeydi. Ama 29 Ekim’e kadar o kararlılık, o planlama, o seferberlik, o gayret, o alınteri, örgütseldir. Burada Hukuk Fakültesi’nden sınıf arkadaşım, ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın duruşundaki sağlamlık örnektir.

Örgütsüzlük umutsuzluktur
29 Ekim’den önce, orada belki bir-iki bin kişi toplanır diyen kimi Cumhuriyet aydınlarımız, hep karamsardır; hep umutsuzdur; kurtarıcıyı hep gökten beklemişlerdir. Yeryüzünden habersizdirler. Çünkü örgütsüzdürler. Umudu veren örgüttür. Ayağı yere bastıran da örgüttür, Partidir!

Karamsarlık konforu
O aydınlarımız, öncü örgütlenmenin 19 Mayıs 2012 günü İstanbul’da 240 bin kişiyi yürüttüğünü de görmemişlerdi. Karamsarlık, onların konforudur. Görseler, konforları bozulurdu. Düzenlerini karamsarlık içinde kurmuşlar. Oysa iyimserlik, cesaretin yarısıdır.
16 Eylül 2012 günü Hatay’da halk o Öncü örgütlenmenin önderliğinde ayağa kalktı. Açın Cumhuriyet ve Sözcü gibi Cumhuriyetçi gazetelerimizi, öyle bir olay olmamıştı. Halkın mücadelesini görmek istemezlerdi; çünkü arkasında düzen karşıtı örgütlenme vardı. Düzenin içinden bakarsanız, bundan sonra Atatürk Devrimciliği adına yapılan önemli işleri “illegal” görürsünüz, Tayyip Erdoğan’ın duygularını paylaşırsınız.

Bırakalım mı bu örgüt meselesini?
Bu yazılanları hâlâ anlamak istemeyenler vardır ve hep olacaktır. Onlar “bırakalım bu örgüt meselesini” derler ve diyorlar. Hatta “bu örgüt meselesi bizi böler” diyenler bile vardır. Örgütsüz olanların böyle düşünmeleri olağandır. Düşüncelerini düzeltmeleri için örgütlü olacaklar.
Oysa Öncü örgüt, meselenin özüdür. Eğer 364 günlerde Bekir Coşkun’un çağrısı uygulanacaksa, mesele örgüt meselesinden başka bir şey değildir.

Havaya yapılan çağrılar
Ve en önemlisi halka “çalışın, mücadele edin” çağrısı yapanlar, örgütsüz ise, çağrılar havayadır!
Bizim bu konuda bu arkadaşlarımızı ikide bir rahatsız etmemizin nedeni de, o çağrılar boşlukta kalmasın diyedir ve özlemlerimizle buluşalım diyedir.

YARIN: BEKİR COŞKUN’A BİR ÇİFT ÇİZME YOLLUYORUM