Türkiye’de askeri darbenin bir formülü vardır. ABD ile TSK komuta kademesini alt alta yazıp toplarsanız, sonuç darbedir. Üstte olan ABD’nin iradesidir. Nitekim 12 Eylül’den sonra CIA İstasyon Şefi’nin ülkesine yolladığı raporda, “Bizim oğlanlar işi yaptı” deniyordu. Aslında ABD’nin iradesi, komutanlar üzerinden Türkiye’ye dayatılmıştır. 12 Mart ve 12 Eylül öncesinde Türkiye SüperNATO marifetiyle istikrarsızlaştırılmış ve darbeler sahnelenmiştir. O dönemlerde önde gözüken rütbeliler, görüntüdeki liderlerdir. Arkada ABD’nin bütün NATO ülkelerindeki yasadışı örgütlenmesi bulunmaktadır. Adına SüperNATO diyorlar.
DARBELERİN İŞLEVİ
12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin kuşkusuz özel nedenleri vardı. Ancak ikisinin ortak nedeni, Türkiye’deki ABD denetiminin pekiştirilmesi ve sürdürülmesidir.
1960’lı yılların sonlarına doğru yükselen halk hareketini ile Ordu içinde güçlenen Kemalist devrimciliği bastırmak ve 27 Mayıs Anayasası’nın getirdiği özgürlükleri sınırlama ihtiyacı; 12 Mart darbesinin nedeniydi.
12 Eylül ise, ABD’nin Türkiye’yi dünya ekonomisiyle bütünleştirme, mill devletin temelindeki Kemalist Devrimi tasfiye ve ülkemize Yeşil Kuşak projesinde belirleyici roller yükleme planının gereğiydi.
DARBELER ORDUYA KARŞI DARBE İDİ
12 Mart ve 12 Eylül darbeleri, yalnız Türk milletine karşı değil, aynı zamanda milletin ordusuna karşı darbelerdi. Zihinleri açacağı için 1990’lı yıllarda yaşadığım bir olaya değineceğim. Akdeniz kıyısı kentlerinden birindeyiz, Varto’lu bir inşaat ustasının evinde, çoğu inşaat işçisi 40 kadar arkadaşla minderlere bağdaş kurmuşuz sohbet ediyoruz. O sırada bir telefon geldi, bir binbaşı, nöbetçi olduğunu ve bizim sohbetimize katılmak istediğini belirtti. Konu, darbelere geldi. Orada Binbaşının söylediklerini unutmam:
“12 Mart ve 12 Eylül’de yalnız sizlerin mi acı çektiğini düşünüyorsunuz, toplumun hiçbir sınıfı veya kesimi, bu darbelerde Türk ordusu kadar ağır kayba uğramadı. 12 Martta 1500 kadar ve 12 Eylül’de 2000’e yakın subay ağır baskılar görmüş ve tasfiye edilmiştir. Türk ordusu bu darbelerde çok seçkin bir subay kadrosunu kaybetmiştir.”
TÜRK ORDUSUNUN MİLLİ DEVRİMCİ KARAKTERİ
Çok doğrudur, 12 Mart ve 12 Eylül operasyonları, Türk ordusuna karşı yapılmıştır; Türk ordusu içindeki Kemalist Devrimci birikimin ezilmesi amaçlanmıştır. Ancak bakın kısa süre için bunu başardıklarını düşünseler bile, amaçlarına ulaşamadılar. Çünkü Türk ordusu, dünyada milli ve devrimci karakteri en güçlü birkaç ordudan biridir. Türk ordusu, iki yüzyıldır emperyalizme karşı savaşıyor. Ondan önce başı dik imparatorluklar tarihinden gelen kökleri var. En son Mustafa Kemal Paşa tarafından yeniden örgütlenmiş ve çağımızın ilk kurtuluş savaşını başarmıştır. İşte bu müthiş tarihsel miras, 60 yıllık NATO ilişkileri içinde ne kadar darbe alsa, tasfiye edilememiştir ve edilemez de. Özellikle bugün ABD tehdidinin artık silahlı boyutlara dayandığı bir dönemde, Türk ordusunun Kemalist Devrim’e bağlılığı canlanmaktadır. Türk ordusu, NATO döneminin getirdiği yabancılaşma ve bozulmalardan kurtulma dönemine girmiştir.
ORDUYA DARBE YENİDEN GÜNDEMDE
İşte bu koşullarda ABD’nin Orduya darbe planları yeniden sahnelenmektedir. 1994’ten bu yana Türk ordusunun ABD denetiminden uzaklaşma sürecine girdiğini bizzat ABD resmî kaynakları saptamaktadır. Arkada kalan 15 yıla bakarsak, ABD’nin Türk ordusunu yıpratma çabalarını adım adım yoğunlaştırdığını görüyoruz. Bu uygulamalar, önce ikilik çıkarma fesatlarıyla başlamış, şimdilerde cepheden saldırı taktiğine geçilmiştir.
Aslında Şemdinli’den bu yana yürütülen operasyon, Türk ordusuna darbe planının uygulamasından başka bir şey değildir. Andıçların ve Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in anıları olduğu söylenen metinlerin piyasaya sürülmesinin de bir başka anlamı yoktur. Tayyip Erdoğan veya başka bir Büyük Ortadoğu Projesi görevlisini Çankaya’ya oturtma gayreti de aynı plan içindedir. Türk ordusu Çankaya mevzisinden de kuşatılacaktır. ABD, Kuzey Irak’ta kurduğu İkinci İsrail devletini Kerkük petrolüne, Telafer’e ve Diyarbakır’a doğru genişletmek için, Türk ordusunun direncini kırmak zorundadır.
TÜRK ORDUSUNUN ALTERNATİFİ İŞGAL ORDUSUDUR
Türkiye, bugün ancak silahla göğüsleyebileceği tehditlerle yüz yüze gelmiştir. Bu koşullarda Türk ordusunun alternatifi işgal ordusudur. Aslında Türkiye’nin önündeki soru, Türk ordusu mu, ABD ordusu mu sorusudur. Orduya karşı kampanya yürütenlerin silahlı gücü, ABD ordusudur. Fethullah Hocası, Tayyip Erdoğan’ı, bölücü takımı; hepsi Büyük Ortadoğu Projesi’nde itiraf ettikleri görevleri gereği, ABD ordusunu getirmek için çırpınmaktadırlar.
Darbe formülünü bugüne uygulayacak olursak, komuta kademesi ABD ile yan yana değildir. Komutanların ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde rol alarak Tayyip Erdoğanlaşmaları, Türkiye’nin parçalanması planına teslim olmaları anlamına gelir ki, biz böyle bir olasılığın bulunmadığı kanısındayız.
MİLLET ORDU BERABERLİĞİ
Türk ordusu, ABD’nin darbesine nasıl cevap verecektir? Bu sorunun cevabı bellidir: Milletiyle bağlarını güçlendirerek ve tekmil milletin gücünü seferber edecek olan millî strateji içindeki görevlerini yerine getirerek.
Önümüzdeki dönemin geçerli formülü, ABD+komuta kademesi değildir. Oluşmakta olan denklem, millet+ordu denklemidir. Askeri darbenin karşısındaki denklemdir bu. İsterseniz millî devrim denklemi de diyebilirsiniz. Türkiye, son iki yüzyılda bütün kör çıkmazları millet-ordu beraberliğiyle aşmıştır. ABD ve işbirlikçilerinin korktuğu budur. Darbe yaygarası, aslında millet ile ordu arasındaki güveni ve beraberliği yıpratmak içindir.
Türkiye’nin önündeki yıllara baktığımız zaman darbeyi değil, millî devrimi görüyoruz.