İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: Türkiye, Kemalist Devrim’i tamamlama kararıyla Anayasasını ve siyasal partiler rejimini sağlam temele oturtacaktır.

ÇIĞIR AÇAN KARARLAR
Artık Türkiye yeni bir döneme giriyor Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 14 Mart 2008 günü iktidardaki AKP hakkında kapatma davası açması çığır açan tarihi bir ataktır. Bu büyük girişim, tarihe Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ...

Tarih:

ÇIĞIR AÇAN KARARLAR
Artık Türkiye yeni bir döneme giriyor Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 14 Mart 2008 günü iktidardaki AKP hakkında kapatma davası açması çığır açan tarihi bir ataktır. Bu büyük girişim, tarihe Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da saptadığı gibi, karşı devrime dur diyen büyük eylemin başlangıcı olarak geçecektir. Kapatma davasından sonra, Anayasa Mahkemesi’nin 5 Haziran 2008 günlü kararıyla üniversitelerde türbana serbestlik getiren Anayasa değişikliğini iptal etmesi de sürecin yeni atılımlarla devam ettiğini gösteriyor. Cumhuriyet yargısının, bütün milletin “makûs talihini” yenme azmini ortaya koyan bu kararlarını, dar hukuk tartışmalarıyla anlamaya ve açıklamaya çabalamak boşunadır.

SALTANAT NASIL KALDIRILDIYSA CUMHURİYET ÖYLE KORUNUR
Olay Atatürk’ün Saltanat kaldırılırken Meclis’teki sıranın üzerine çıkarak söylediği kadar sadedir ve kesindir: “İhtimal bazı kafalar kesilecektir, fakat saltanat kaldırılacaktır.”1 Saltanat böyle kaldırılmıştır ve Cumhuriyet de ancak Atatürk gibi davranarak bu yıkımdan kurtarılacaktır. Tecrübeli bir siyaset adamı, buna “ Devrim muhafızlığı” dedi. Olay budur!

Kemalist Devrim, Türkiye’nin temelidir. Bağımsızlık o devrimle kazanılmış, üzerinde yaşadığımız coğrafya o devrimle vatan yapılmış, saltanat ve hilafet o devrimle yıkılmış, Cumhuriyet o devrimle kurulmuş, padişahın kulu şeyhin müridi olan insanlarımız o devrimle yurttaş ve millet olmuş ve özgürleşmiş, o devrimle aydınlanmış ve çağdaşlaşmıştır.

ANAYASA VE PARTİLER REJİMİNİN TEMELİ
Anayasa Hukuku ve Siyasi Partiler Hukuku da o devrimin hukuku olacaktır. Çünkü Türkiye, o devrimin üzerinde durmaktadır. Milletin birliği ve toprak bütünlüğümüz, özgürlük ve demokrasi, hep o devrim temelinde vardır. O devrim gitti mi, bizi var eden bütün bu kavram ve ilişkiler de çözülüp gitmektedir. Arkada kalan 60 yılın dersi budur.

Öyleyse Türkiye’deki Anayasa ve hukuk sisteminin temeli, Kemalist Devrim’dir.

Kemalist Devrim’i yıkmaya yönelik her girişim, her eylem yasadışıdır ve sonu perişanlıktır.

KARŞI DEVRİMİN VE DEVRİMİN YASALLIĞI CEPHE CEPHEYE
Kemalist Devrim’i savunan, hayata geçiren, ayağa kaldıran ve hedeflerine ulaştıran her çaba, her eylem de yasaldır, meşrudur. Yaşadığımız süreçte, karşı devrimin meşruluğu ile Kemalist devrimin meşruluğu cephe cepheye gelmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Anayasa Mahkemesi bu büyük gerçeği saptadıkları için, önlerine gelen yargı sorunlarını geniş ufuklu ve sağlam bir hukuk anlayışıyla çözmektedirler.

Üniversite ortamında “Anayasa ve Partiler Rejimi” adlı kitabın ilk basımını yazdığımızdan bu yana, 40 yıldır hep bu hakikati anlatmaya çalıştık. Anayasanın da, Siyasi Partiler Hukukunun da ancak bu anlayışla geçerli bir yoruma kavuşturulacağını belirttik.

Şimdi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tarihi iddianamesinde ve Anayasa Mahkemesi’nin tarihi kararında bu anlayışı görmek, eşsiz mutluluktur. Türk milletinin de, Türk yargısının da, Cumhuriyet Devrimi’nin de ufku açılmıştır.

PRETOR IUS NON FACERE POTEST!
Karşıdevrimcilerin ve Neoliberallerin anlayamadıkları şudur: Hiç kimse kanun maddelerindeki sözcükleri çekiştirerek, ne hukuk yaratabilir ne geçerli hükümler verebilir. Roma Hukuku’nda öğrendiğimiz bir prensip vardı: “Pretor ius non facere potest”! Yani Pretor, hukuk yaratamaz!

Hukuk, toplumların temel dinamiklerinin belirlediği süreçlerde oluşur ve onunla oynanamaz. Bırakalım iki buçuk Fettullahçıyı, Roma’nın pretorları dahi hukuk yaratma kudretine sahip değillerdi!

İşte ABD güdümlü Cumhuriyet yıkıcıları da hukuk yaratma kudretine sahip değillerdir! Non facere potest! 2007-2008 sürecinde ortaya çıkan gerçek budur. AKP yöneticileri ABD güdümlü mafya tarikat rejiminin anayasasını da yapıp karşı devrimi tamamlamaya çalışmışlardır.

Ve şimdi Atatürk’ün hukuku, yine Meclis’in sıralarının üstünden onlara seslenmektedir: “İhtimal bazı kafalar kesilecektir!”

“KESİLECEK KAFA”
Burada kesilecek olan kafa, bir siyasal partinin kafasıdır. Hukuk diliyle konuşacak olursak, karşıdevrimi tamamlama macerasına kalkışan parti kapatılacaktır. Cumhuriyet Devrimi’nin hukuku bu kadar sadedir; bu kadar yalındır ve bu kadar ezicidir.

Hukuk çokbilmiş yorumcuların ve laf cambazlarının göstermek istedikleri gibi karmaşık ve anlaşılmaz değildir. Tam tersine hukuk, çobanların anlayacağı kadar basittir; çünkü onlar için yapılmıştır.

Tehdit ortadadır ve açıktır. Cevap da açık ve kesin olacaktır: Cumhuriyet’i yıkamazsınız.

Hiç bir siyasal parti Türk Devrimi’yle kurulan milli devleti, vatanın bütünlüğünü, Atatürk Cumhuriyeti’nin ortaçağdan kurtulmuş ve aydınlanmış, özgür insanıyla işletilecek halk yönetimi ve çağdaşlaşma hedefini ortadan kaldıramaz ve yıkıma uğratamaz.

YIKILMIŞ İKTİDAR PARTİLERİ ÇÖPLÜĞÜ
İktidar partisi olmak, hiçbir partiye Cumhuriyeti yıkma ve ülkeyi pazarlama yetkisi vermez. 1960’taki DP de iktidar partisiydi, Vahdettin de sultandı, 600 yıllık bir iktidarı temsil ediyordu. Saltanat kaldırılırken homurdananlar, mırıldananlar, fısıldaşanlar oldu. Bunların ret oyu için kaldıracakları kaç parmakları vardı? İşte Atatürk o zaman “İhtimal bazı kafalar kesilecektir” dedi. İşte milli irade böyle geldi. Saltanattan yana milli irade olur mu? Emperyalizm güdümünde, cemaat ve tarikattan yana milli irade olur mu?

Tarih bu yönüyle yıkılmış iktidarlar çöplüğüdür. Hitler de 15 yıl iktidar koltuklarında oturdu. Toplumlar yasadışı buldukları iktidarları yıkmanın çeşitli yöntemlerini bulmuşlardır. Türkiye’nin iki yüzyıldır devam eden devrim süreci, bu alanda çok yaratıcıdır; zengin örnekler üretmiştir.

YASALLIĞIN TEMELİ VE SINIRI
Kapatılan iktidar partisinin başka biçimlerde hayatını sürdüreceği, yerine yeni partilerin kurulacağı öne sürülüyor. MNP, MSP, RP, FP örnekleri veriliyor. Bölücü partilerin de HEP, ÖZDEP, HADEP, DEHAP örneklerinde görüldüğü gibi siyasal hayatımızın demirbaşları olmaya devam ettiği ve edeceği belirtiliyor. Bu saptama, arkada kalan karşı devrim sürecinin olgusudur. Eğer o süreç devam edecekse, zaten o zaman Türkiye kalmayacak demektir. O yorumcuların görmediği, görmek istemedikleri gerçek budur. Türkiye Haçlı güdümündeki Cumhuriyet yıkıcılığına ve vatan bölücülüğüne siyasal yasallık tanıyamaz. Geçmişte tanıdığı için bugün bir yıkımla karşı karşıya kaldık.

Atatürk, karşıdevrimci irticaya ve liberalizme yasallık tanımadığı için Cumhuriyeti inşa edebilmişti. Terakkiperver Fırka ve Serbest Fırka tecrübeleri yeterince öğreticidir. Öyleyse Türkiye bu sorunu temelli çözmek ve siyasal meşruiyeti, Cumhuriyet devrimi ve vatan bütünlüğü zemini üzerine istikrarlı olarak oturtmak zorundadır. Anayasa ve SPK’nin yorumu da Türkiye’yi kuran Türk devrimi temeline dayanmak zorundadır.

Cumhuriyetle ve vatanla oynanamaz. Çok partili rejim bu sorunların çerçevesi içinde olmak zorundadır.

BOP EŞBAŞKANI MİLLİ İRADEYİ DEĞİL ABD’NİN İRADESİNİ TEMSİL EDİYOR
Milli irade, bağımsız ve özgür milletin iradesidir. Yönetimlerin ABD’den tayin edildiği bir ülkede milli irade olmaz. Türkiye’yi dış ve iç borç batağına düşürenler, iktidar formülünü de, dış borç alabilme “liyakatine” bağlamışlardır. Ve kime dış borç verileceğini de, Atlantik ötesindeki süper devlet belirlemektedir. Böylece Türkiye, iktidarların dışardan tayin edildiği bir kısır döngü içine hapsedilmektedir. Nitekim Başbakanlık koltuğunda oturan Tayyip Erdoğan, kendisini bir başka devlet hiyerarşisi içinde ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eşbaşkanı olarak tanımlıyor. Milli irade bu çemberin içinde oluşmaz. Ancak ve ancak bu
çemberin kırılmasıyla, devlet bağımsızlığı, millet özgürlüğü ve aydınlanmış yurttaşla gerçekleşir. ABD’nin BOP eşbaşkanları milli iradeyi değil, ABD’nin iradesini temsil etmektedir.

Öte yandan geniş yığınların mafya, tarikat ve cemaat ağlarında kıvrandığı, şeyhlere, ağalara bağlandığı bir ülkede ortaya çıkan irade milletin özgür iradesi değil, mafyaların, cemaat ve tarikatların iradesidir.

YENİDEN KURULUŞ
Bu açıdan Türkiye’nin siyasal rejimi gelmiş, devlet bağımsızlığını sağlamak ve Ortaçağ ilişkilerinden kurtulmak meselesine dayanmıştır. Parti kapatma Türkiye’yi Kemalist Devrim temelinde yeniden kurmak, toplumu bu temelde özgürleştirme görevinin ilk adımı olarak tarihi önemdedir. Türkiye, Kemalist Devrim’i tamamlama kararıyla Anayasasını ve siyasal partiler rejimini sağlam temele oturtacaktır.

Dipnot: (1) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.20, Nutuk II, s.215

(Aydınlık Dergisi Başyazı, 15 Haziran 2008, sayı:1091)