Bu soru nerede tartışılıyor? Cevabını merak edenlere öneri. Yaşanan süreç önümüze hangi ciddi soruları getirecek? Biz Kürdümüze ne vaat ediyoruz? PKK ile yarışarak varılacak menzil? Birlik ne işe yarar? Somut bölge koşullarının hatırlattıkları? Bitlis Mutki’li arkadaşa kulak verelim mi?
Başlıktaki soruya Teori dergisinin yeni sayısında Mehmet Bedri Gültekin soruyor ve konuyu en iyi bilenler arasındaki seçkin birikimiyle cevaplandırıyor. Gültekin’in yazısını okuyalım ve bu köşede tartışalım, yazılarınızı dört gözle bekliyorum.
İş ciddiye bindi mi
Mehmet Bedri Gültekin, güncel görüntülerin üstüne çıkarak temeldeki stratejik etkenlere dikkat çekmektedir. Görüşlerini burada özetlemeyeceğim, yazdıklarının bu stratejik boyutuna dikkatinizi çekiyorum, okuyunca değerlendireceksiniz.
Doğrudur, ne yazık ki bölücülük, ABD’nin Irak’ı böldüğü ve Türkiye hakim sınıflarının AB kapısına bağlandığı koşullarda, özellikle Güneydoğunun belli alanlarında ciddiye alınacak bir toplumsal güç yaratmıştır. Halkların, belli tarihsel çalkantılarda hummaya kapıldıkları tarihte rastlanan olaylardandır. Ayrılmak, ruhları okşayıcı da gelebilir. Ancak ayrılmak ciddiye bindi mi, derindeki asıl etkenler kendisini gösterir. Belki de birlik çözümü, ayrılığın ciddiyet kazandığı koşullarda, önünde durulamayan bir akım olacaktır.
Biz Kürdümüze ne vaat ediyoruz
Birçok arkadaşımdan ve yurttaşımdan mektuplar alıyorum. Siverek’ten Hasan Kongül arkadaşımın yüreğinden yükselen feryadını da okudum.
En çok sorulan şudur: Kürdümüzü nasıl kazanacağız, kazanmak için biz Kürdümüze ne vaat ediyoruz.
Bu soruya, birçoğunu belki de ilk anda düş kırıklığına uğratacak bir cevap veriyorum:
Biz Kürdümüze birlik vaat ediyoruz!
Bana gülerek, birlik dediğin nedir, yenir mi, içilir mi, ne işe yarar diye biraz da küçümseyerek bakan okuyucular şu an gözlerimin önünde.
PKK ile yarışın varacağı menzil
Çünkü bugün çoğu solcumuz, Kürdü PKK ile yarışa girerek veya PKK’nin kuyruğuna takılarak kazanacağını sanıyor. Aslında böyle bir umudu ve beklentisi de yok ama Neoliberal rüzgâr bu yönde esiyor.
PKK ile yarış, Kemalist Devrim düşmanlığında, Şeyh Sait ve Seyit Rıza gibi feodalleri yüceltmekte bölücülükte yarış! Bu program, A’dan Z’ye ABD emperyalizminin ve gericiliğin programı.
Bu yarışta solculuk ve sosyalizm adına varılacak bir menzil yok ama emperyalizm ve gericiliğe hizmet kapsamında her şey var. Gözleri kapalı takılmış, gidiyorlar.
Birlik ne işe yarar?
Solcularımız tarihin bağışlamayacağı bir yanılgı içindeler.
Birlik, bugün Kürt için en büyük ihtiyaçtır; hiçbir şeyle değiştirilemeyecek kadar önemli bir programdır.
Çünkü birlik, Kürdümüz için özgürleşmenin, zenginleşmenin, hükümet olmanın biricik yoludur.
Tersten söylersek, Türkiye Kürdünün ayrılarak kazanacağı bir özgürlük, refah ve uygarlık yoktur. Hele bağımsızlık hiç yoktur!
Somut bölge koşullarında düşünelim
Soyut hayalleri ve özlemleri bırakalım, somut koşullarda düşünelim: Kürdümüz, bugünün bölge koşullarında Türkiye’den ayrılacak ve Aydınlık yazarı Deniz Hakan’ın adlandırmasıyla Barzanistan’la birleşecektir. Oluşacak örgütlenme, “devlet” olmayacaktır; ABD ve İsrail’e mahkûmiyet ve esaret, bir pranga gibi Ortadoğu Kürdünün ayağına vurulacaktır.
Yarı yolda ortada bırakılmaları olasılığı da ciddidir.
Diyelim ki ayrıldılar: Türkiye’ye ve Irak’a düşmanlıkla, kanlı senaryolar yaşayarak ayrılacaklardır. İran ve Suriye dostları olmayacaktır. Rusya’dan Çin’e ve Afrika, Güney Amerika’ya kadar, yükselen uygarlığın öncüleri, bu ABD-İsrail üssüne hep kuşkuyla bakacaklardır.
ABD’nin bu Barzanistan’a bir deniz kapısı sağlayabileceği şansı gözükmüyor. Öte yandan Türkiye’nin Atatürk Devrimi görmüş Kürdü ile Kuzey Irak’ın aşiret yapısı arasındaki çağ farkı, ekonominin inşası, dil farkları, anlaşma olanaksızlıkları, dev sorunlar olarak duruyor.
Ayrıca Barzanistan’da kimin hükümet olacağı sorusunun hangi kanlı yöntemlerle çözüleceği herkes tarafından az çok tahmin edilebilir. Devlet yönetmek, tarihsel birikim gerektirir ve Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni’nin 1923 raporu bu açıdan derin dersler içerir.
20. yüzyıl tarihine bakalım, bugüne de bakalım, küçük coğrafyalarda, nüfusu ve ekonomisi zayıf, tarihsel birikimi yetersiz halklarla yaratılmış bir uygarlık örneği görülmüyor. Milli devletler, bugün bölgesel birlikler kurarak gelişme ufuklarını açıyorlar.
Birlik talebinin stratejik değeri
Belki şu an yaşanan gürültüde, bizim Kürdümüze BİRLİK vaadimiz ve çağrımız pek duyulmayacaktır. Ama hiç kuşkunuz olmasın, bu süreç, birlik talebini, en güçlü halk talebi haline getirecek bir süreçtir. Değeri, stratejiktir ve zamanı gelince görülecektir.
Birlik, bugün bütün Türkiye halkı için en uygarlaştırıcı, en özgürleştirici, en insancıl hedeftir ve başlı başına bir halk programıdır.
Birlikte hükümet olmak
Çünkü bizim Kürdümüze vaat ettiğimiz birlik, hükümet olma çağrısıdır.
Ayrı ayrı etnik hükümetler değil, Türkiye halkı olarak hükümet olmak!
Bütün Türkiye halkı, birleşerek hükümet olur; ayrılarak hükümet değil hükmedilen olunur; esir olunur.
Biz, Kürdümüzü hükümet olmaya çağırıyoruz; Kürdümüze hükümet olmayı vaat ediyoruz.
Türkiye’nin bütününde halk hükümeti olmak!
Ve tek tek yaşadığımız her ilde, her beldede halkın yönetimini kurmak!
Bitlis Mutki’deki kardeşimiz ne diyor
Konuyla ilgili olduğu için, değerli ve birikimli öğretmenimiz Muhittin Göksoy’un Kastamonu Hanönü ilçesi Yenice köyünden yolladığı 29 Kasım 2011 tarihli mektubundan bir bölümü bilginize sunuyorum:
“Bitlis Mutki’de sürgündeyim. İzin aldım bir hafta. Mutki’den çıkmadan kar bastırdı. Dozerin izinden yalnızca gökyüzü görünür biçimde kefen beyazlığında Bitlis’e ulaştım.
“Yazıhanecinin dikkatini çekmiş. ‘Ne geziyorsun Bitlis’te?’ diye. ‘Geldik işte’ dedim. ‘Yoksa sende o bizim salak solculardan mısın?’ demez mi… Ben de pişkinliğe vurdum. ‘Nasıl oluyor bu salak solculuk’ diye soruverdim. Bak: Benim bir kardeşim var Adana’da. Oraya yerleşti. Kendisi öğretmen. Bana diyor ki; ‘Biz Kürt devleti kuracağız, sen de Kürtçülüğü, Kürt devleti kurmayı savun.’ Ben de kendisine Adana’yı bırak gel beraber savunalım bu dediklerini deyince ‘Yok o olmaz’ demez mi? Öyle deyince tepem attı. Ulan ben Kürt devleti kuracağım, Doğu’da daha beter şartlar altında yaşayacağım. Sen Adana’da fındık kıracaksın, seni görmek için ben pasaport alacağım, beni görmek için sen… daha fazla tepemi attırma dedim.”