- Türkiye, Kuzey Irak ve Kıbrıs cephelerinden tehdit edilirken, içerden de vurulmaktadır. ülkemizi içerden hançerleyen “Derin devlet”in başında, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi görevlisi Tayyip Erdoğan, Fethullah hoca ve Emniyet içine yuvalanmış Fethullahçı ekip bulunmaktadır.
- Altuntaş, Susurluk olayının aktörleri arasındadır. Denizli’de Emniyet Müdürü iken pek çok suça karışan iki PKK itirafçısıyla ilişkisi yüzünden soruşturma geçirmiş, açığa alınmış ve ardından da kızağa çekilmiştir.
- Murat Demir ve Murat İpek adlı itirafçıların DEHA TV’yi kurşunlamakta kullandıkları kalaşnikofların Terörle Mücadele Şubesi’ne ait 78GF6161 seri no.lu silahlar olduğu soruşturma sırasında belirlenmiştir.
- İki PKK itirafçısı 13 Şubat 1997’de DEHA TV’de yaptıkları açıklamada “Sizin televizyonunuzu biz taradık. Denizli Emniyet Müdürü Necati Altuntaş’ın ve polis teşkilatı bize yardımcı oldu” demişlerdir.
- İtirafçılar 40 gün boyunca Denizli’de kaldıklarını, bazı işadamlarından tehditle para istediklerini, HADEP Yöneticileri ve dönemin Kürt kökenli belediye meclis üyesi Yavuz Altınmakas aleyhine suikastler planladıklarını ve Denizli’de bulundukları sürece Denizli Polisevi’nde barındıklarını anlatmışlardır.
- Bu olay TBMM’de kurulan Uğur Mumcu Komisyonu’nun raporuna da yansımıştır. Raporun 32 no.lu paragrafı şöyledir: “Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı, 21.03.1997 tarih ve 1997/497 sayılı yazılarıyla, Denizli DEHA Televizyonu’nda Murat İpek ve Murat Demir isimli iki itirafçı ile yapılan röportajdan sonra, Denizli Emniyet Müdürü Necati Altuntaş ve 4 Emniyet görevlisi ile itirafçılar hakkında hazırlık soruşturması yapılarak gereğinin ifası için İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı’na gönderildiği ifade edilmiştir. (EK:11/292)”
- Altuntaş’ın adı 1987’de ortaya çıkan MİT Raporu’nda da geçmektedir. Altuntaş o dönemde karıştığı olaylar nedeniyle dönemin Emniyet Genel Müdürü Saffet Arıkan Bedük tarafından başka ile tayin edilmiştir.
- Altuntaş, Denizli’de görev yaptığı sırada İşçi Partisi’ne karşı da çeşitli yasadışı uygulamalarda bulunmuştur.
- Emniyet Genel Müdürlüğü makamı 6 ayı aşkın süredir “boş” bulunmaktadır. Bu görev, yukarıda sayılan eylemlerin içerisinde yer aldığı için “açığa alınan”, “yargılanan” Necati Altuntaş tarafından yürütülmektedir.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 2 Şubat 2007 (Bugün) Partisinin İstanbul İl Merkezi’nde bir basın toplantısı yaparak Emniyet Genel Müdür Vekili Necati Altuntaş hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Perinçek’in açıklaması şöyle:
TÜRKİYE İÇERDEN VURULUYOR
Türkiye, Kuzey Irak ve Kıbrıs cephelerinden tehdit edilirken, içerden de vurulmaktadır. ülkemizi içerden hançerleyen “Derin devlet”in başında, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi görevlisi Tayyip Erdoğan, Fethullah hoca ve Emniyet içine yuvalanmış Fethullahçı ekip bulunmaktadır.
Halen Başbakanlık Makamı’nı işgal etmekte olan Recep Tayyip Erdoğan, Hrant Dink cinayetine ilişkin açıklamaları sırasında, bu olaydan “Derin Devlet”i sorumlu tutarak sıyrılmaya çalıştı. Oysa, Hrant Dink cinayeti sonrasında ortaya çıkan bütün bulgular, Emniyet teşkilatı içerisindeki “Fetullahçı yuvalanma”yı gözler önüne seriyordu.
“Hasıraltı edilen bilgiler”, “Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Şube Başkanı Ramazan Akyürek’in Fetullah sicili”, “Emniyet Müdürlüğü içerisinde oluşturulan yasa dışı operasyon ekipleri”, “suç işletilip, yargıdan kaçırılan abiler”, bu olgulardan bazılarıdır.
Bunlar tesadüf değil elbette. Çünkü, Tayyip Erdoğan’ın Emniyet Genel Müdür Vekili olarak tayin ettiği kişi, “PKK itirafçılarını suç işlemeye azmettirmek” nedeni ile şaibeli bulunuyor.
Üzerinden 10 yıl geçtiği için hafızalardan silinen ve halen Emniyet Genel Müdür Vekili sıfatını taşıyan Necati Altuntaş’a ilişkin olayları kamuoyuna hatırlatalım:
DENİZLİ’DE YAYIN YAPAN TELEVİZYON BİNASINA SALDIRININ SORUMLULARI…
30 Haziran 1996 günü Denizli’de yayın yapan DEHA-TV’nin merkezi gece yarısı, ağır silahlarla tarandı. Saldırı olayı ile ilgili araştırmadan bir sonuç çıkmadı.
3 Kasım 1996 da Susurluk kazası meydana geldi. Susurluk kazası sonrası 1997 Şubat ayında İstanbul’daki televizyon ve medya kuruluşlarına giderek açıklamalarda bulunan Murat İpek ve Murat Demir isimli PKK itirafçıları, daha sonra DEHA-TV’yi arayarak görüşme talebinde bulundular. DEHA –TV yöneticilerine; bazı devlet görevlileri ile birlikte düzenledikleri eylemler arasında DEHA TV’nin kurşunlanması olayını da kendilerinin gerçekleştirdiğini ve bu eylemde Denizli’deki Emniyet Müdürü ve Emniyet mensupları ile birlikte hareket ettiklerini açıkladılar. “Sizin televizyonunuzu biz taradık. Denizli Emniyet Müdürü Necati Altuntaş’a ve polis teşkilatı bize yardımcı oldu” dediler.
PKK İTİRAFÇILARI POLİS EVİNDE BARINDIRILDI
DEHA-TV ekibi 13 Şubat 1997’de itirafçı Murat İpek ve Murat Demir ile İstanbul’da röportaj için buluştu. İtirafçılar 40 gün boyunca Denizli’de kaldıklarını, bazı işadamlarından tehditle para istediklerini, HADEP Yöneticileri ve dönemin Kürt kökenli Belediye meclis üyesi Yavuz Altınmakas aleyhine suikastlar planladıklarını ve Denizli’de bulundukları sürece Denizli Polisevi’nde barındıklarını anlattılar.
DEHA-TV’nin de korkutma ve sindirme amaçlı olarak Emniyet Müdürü Necati Altuntaş ile bir işadamı ve bir üniversite yöneticisi tarafından hedef gösterilerek tarandığını açıkladılar.
POLİSİN DEMİRBAŞINDA KAYITLI SİLAH SALDIRIDA KULLANILDI
Aynı itirafçılar, Denizli Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne ait resmi araç ile olay yeri olan DEHA Merkezi’nin önüne geldiklerini ve DEHA’ya yapılan saldırıda Terörle Mücadele Şubesi’ne ait 78GF6161 seri nolu Kalaşnikov marka silahı kullandıklarını da açıkladılar.
TV binasını Tuncer ve Mehmet isimli iki polisle birlikte taradığını söyleyen İpek'in olayda kullandığı Kalaşnikof marka silahın, Denizli Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nin demirbaşları arasında yer aldığı belirlendi.
Saldırganlar, “kurşunlama emri”ni Emniyet Müdürü Necati Altuntaş’ın verdiğini, silahı ise Terörle Mücadele Şube Müdürü Ali Soysal’ın temin ettiğini ve diğer polis memurlarının da kendilerine kılavuzluk ve yardım ettiğini açıkladılar.
Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı, Denizli’deki Emniyet görevlileri hakkında soruşturma başlattı.
DEHA-TV de, saldırganların açıklamalarını haber yaptı. Olay o tarihte ulusal basına da yansıdı.
NECATİ ALTUNTAŞ’A İŞTEN EL ÇEKTİRİLMİŞTİ
Bu açıklamalar üzerine Emniyet Müdürü Necati Altuntaş, Terörle Mücadele Şube Müdürü Ali Soysal ve Denizli Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan Polis Memurları Mehmet Kılınç, Tuncer Onbaşıoğlu, Ali Oktay ve Celal Bayar olay üzerine açığa alındı ve haklarında soruşturma açıldı.
Aynı Emniyet mensupları hakkında önce lüzumu muhakeme kararı, ardından da, Danıştay tarafından yargılanmalarına karar verildi.
Bu olay sonrası şu anda Emniyet Genel Müdür Vekili olan Necati Altuntaş Merkeze çekildi ve APK uzmanı olarak kızağa alındı.
TBMM’NİN TESPİT ETTİĞİ GERÇEKLER
Bu olay TBMM’nde kurulan ve “Uğur Mumcu Komisyonu” olarak bilinen Araştırma Komisyonunun Raporunda da yer aldı. Bu raporun 32 numaralı paragrafında olayla ilgili verilen bilgi şöyle:
“Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı, 21.03.1997 tarih ve 1997/497 sayılı yazılarıyla, Denizli DEHA Televizyonu’nda Murat İpek ve Murat Demir isimli iki itirafçı ile yapılan röportajdan sonra, Denizli Emniyet Müdürü Necati Altuntaş ve 4 Emniyet görevlisi ile itirafçılar hakkında hazırlık soruşturması yapılarak gereğinin ifası için İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı’na gönderildiği ifade edilmiştir. (EK:11/292)”
Aynı raporun devamında:
“Ali Soysal (Denizli TEM Şube Müdürü) Komisyon’un huzurunda 25/02/1997 tarihli sorulu cevaplı konuşmasında; itirafçılardan sadece Murat İpek’i tanıdığını, Murat Demir’i televizyonlarda gördüğünü, Murat İpek’in kısa bir süre Denizli’de kaldığını, tahmini bir ay kaldığını bildiğini, tarihini hatırlamadığını, Şırnak’ta devlet yanlısı olarak istihbari işlerde çalıştığını, korunmaları kanun gereği olduğundan, korunmaya en müsait olan polis evinde kalmalarının normal olduğunu”, kabul ettiği aktarıldıktan sonra; DEHA-TV Genel Müdürü Bülent Öztürk’ün komisyon huzurundaki 25/02/1997 tarihli sorulu cevaplı konuşmasında:
“29 Haziran 1996 tarihinde DEHA-TV’nin tarandığını, bu olaydan sonra telefonla kendisini arayan M.İpek’in olayı kendisinin yaptığını söylediğini, bunu müteakip Kadir Çelik’in programına gittiklerini, Radikal gazetesinde röportaj yapıldığını, bilahare kendilerinin de Murat İpek ve Murat Demir ile program yaptıklarını ve bunları takdim ettikleri”ne ilişkin ifadesini kayda geçirmiş bulunmaktadır”.
Aynı raporda:
“Murat İpek'in 1973 Diyarbakır İli Eğil İlçesi nüfusuna kayıtlı olduğu, PKK terör örgütüne üye olmak suçundan Şırnak Sulh Ceza Mahkemesi’nin 26.2.1992 tarih ve 1992/30 sayılı tevkif müzekkeresi ile tutuklandığı, 27.2.1992 tarihinde Diyarbakır cezaevine alındığı ve Diyarbakır 1 nolu DGM'nin 16.4.1992 tarih ve 1992/108 sayılı tahliye müzekkeresi ile aynı tarihte tahliye edildiği” tespit edilmiştir.
SUÇLULAR NASIL HİMAYE EDİLİYOR
Bu olayda dikkat çeken başka bir husus, aynen Trabzon’da McDonalds’ın bombalanması olayında Erhan Tuncel’in “himaye” edilmesi gibi, Denizli TV’ye yapılan saldırı nedeniyle, sonradan tutuklandığı ve ceza evinde bulunduğu dönemde, Murat İpek’in de “himaye” edildiği, Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, dönemin “Adalet Bakanı”na yönelttiği “yazılı soru önergesi”nden anlaşılmaktadır.
Hilmi Develi’nin yazılı soru önergesi şöyledir:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Konu: Denizli DEHA Televizyonu’nu kurşunlama olayından dolayı Denizli Cezaevinde tutuklu bulunan itirafçı Murat İpek hakkında.
Denizli Cezaevi’nde bayram öncesi yapılan genel aramada tutuklu bulunan itirafçı Murat İpek’in eşyaları arasında bir cep telefonu ele geçtiği doğru mudur? Bu konuda kayda geçmiş resmî bir belge var mıdır?
Telefon bulunmuş ise; itirafçı Murat İpek’in’in kullandığı cep telefonu kimler tarafından sağlanmış, kimin üzerine kayıtlı bulunmakta, cezaevine nasıl sokulmuş ve hangi tarihten beri bu kişi tarafından kullanılmaktadır?
İtirafçı Murat İpek bu telefonla kimlerle görüşme yapmıştır? Bu görüşmelerin tespiti yapılmış mıdır?
Cezaevinde telefon bulundurmak suç mudur? Suç ise, bu kişiye herhangi bir disiplin cezası verilmiş midir?
SUÇLULARI KORUMAK İÇİN KANUN ÇIKARTILMIŞ
Adalet Bakanı ise, bu önergeye verdiği cevapta;
“3419 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunun 2 nci maddesine göre, ilgilinin isteği halinde gerekli görülen koruma tedbirlerinin Devlet tarafından alınması ve bu tedbirlerin uygulanmasında ilgili kurum ve kuruluşların gerekli her türlü gizlilik kurallarına uyması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu itibarla, gizlilik kurallarına uyulması bakımından soru önergesine konu olan hususların cevaplandırılması mümkün görülemediği”ni bildirmiştir.
Necati Altuntaş’ın ismine, 1987 yılında 2000’e Doğru Dergisi tarafından kamuoyuna açıklanan “ünlü” MİT Raporu’nda da rastlıyoruz.
BANKER BAKO OLAYI VE NECATİ ALTUNTAŞ
Mehmet Eymür tarafından kaleme alındığı açıklanan MİT Raporunda,
“Banker BAKO olayının arkasındaki diğer güçler ise, İstanbul Emniyet Müdürü Ünal ERKAN, Yadımcısı Mehmet AĞAR, Mali Şube Müdürü Cevdet SARAL ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünün diğer üst düzeydeki yöneticileridir” denildikten sonra, şu bilgilere yer verilmektedir:
“Mali Şube Müdürünün telsiz emri ile tayin edilmesi üzerine aynı akşam Ünal ERKAN, Mehmet AĞAR, Cevdet SARAL, Narkotik Şube Müdürü Sarper BALTACIOĞLU, İkinci Şube Müdürü Ömer TÜZEL, Personel Şube Müdürü Sefer VURUCU ve diğerleri Beylerbeyi’ndeki Polis Evi’nde toplanmışlar ve durum değerlendirmesi yaparak Hürriyet Gazetesi’nden Kasım GENCE’ye Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı yetkililerini “Takunyalı “olarak niteleyen, hükümeti suçlayan ve olayı kapatan Mali Şube Müdürü’nü öven yazıyı yazdırtmışlardır.
“Ertesi akşam İstanbul Valisi ile aynı yerde yemek yiyen Ünal ERKAN ve yardımcıları yemekten sonra Çevik Kuvvet Şube Müdürü Necati Altuntaş’ı, Kasım GENCE’yi bulup gazeteye gitmesi ve Ankara baskısını alıp gelmesi için görevlendirmişler, Necati Altuntaş da görevi yerine getirmiştir.
“Hürriyet Gazetesi’ne Kasım GENCE ile birlikte gidip gazeteyi alan Necati Altuntaş “Neler yazmışsınız başımız belaya girecek” demiş, Kasım GENCE ise gülerek “Dün akşam sizinkilerle birlikte yazdık. Onlarla birlikte kaleme aldık” şeklinde cevap vermiştir. Gazeteyi Ünal ERKAN’a götüren Necati Altuntaş “Müdürüm bu yazı başımızı ağrıtır” demiş Ünal ERKAN ise “Merak etme hiç bir şey olmaz” şeklinde cevaplamıştır.
“Necati Altuntaş’ın Hürriyet Gazetesi’ne gidişi Emniyet Genel Müdürü Saffet Arıkan BEDÜK tarafından öğrenilmiş, neticede Necati Altuntaş’ın Urfa’ya tayini çıkmıştır.
Ünal ERKAN ve Mehmet AĞAR ise Emniyet Genel Müdürü’ne, İstanbul Valisi Nevzat AYAZ’ı şahit göstermek ve yemin etmek suretiyle olayla ilgileri olmadığını söylemişler ve Genel Müdürü kandırmışlardır. Necati Altuntaş bir tertibe kurban gittiğini söylemekte ve Ünal ERKAN ile Mehmet AĞAR’a çok kızmaktadır.”
bilgisi, 20 yıl önce kamuoyuna yansımıştır.
PARTİ BİNASINA TEKMELEYEREK GİRENLER
Necati Altuntaş, Denizli Emniyet Müdürü olduğu dönemde, İşçi Partisi Denizli İl Örgütü’nü faaliyetini engellemeye uğraşmıştır.
27.7.1996 tarihinde o dönemki Terörle Mücadele Şube Müdürü Ali Soysal, yanında iki sivil polisle birlikte parti binasının kapısını tekmeleyerek içeri girmiş, duvarda asılı bulunan Türk bayrağını gösterip ‘Bu bayrak buradan inecek’diyerek il Başkanı Mustafa Güleç’i ve parti üyelerini tehdit etmiştir.
Parti binasının dışına hafta sonları asılan bağımsızlımızın sembolü olan bayrağımızın da indirilmesini istemiştir. Böylece HADEP ile partimizi aynı paralelde göstermeyi amaçlamaktaydı. Çünkü o dönemde HADEP kongresinde Türk Bayrağı salondan indirilmişti.
İŞÇİ PARTİSİ’NİN KAPISI KIRDIRILIYOR
26.09.1998 günü gecesi İşçi Partisi İl Örgütünün kapıları kırılarak içeri girilmiş ve üye kayıtlarının bulunduğu dosyalar çalınmıştır. Emniyet Müdürlüğü olayı soruşturmamıştır.
Aynı dönemde Emniyet Müdürü Necati Altuntaş ve Terörle Mücadele Şube Müdürü olan Ali Soysal, Aydınlık Dergisi sattığı gerekçesi ile İl Başkanı Mustafa Güleç ve parti üyelerini fiziki saldırıda bulunarak gözaltına almıştır. Bu gözaltılar defalarca tekrarlanarak İşçi Partisinin Denizli’deki çalışmaları sürekli olarak engellenmiştir.
TAYYİP ERDOĞAN NEYİN PEŞİNDE
Emniyet Genel Müdürlüğü makamı 6 ayı aşkın süredir “boş” bulunmaktadır.
Bu görev, yukarıda sayılan eylemlerin içerisinde yer aldığı için “açığa alınan”, “yargılanan” Necati Altuntaş tarafından yürütülmektedir.
Acaba Tayyip Erdoğan’ın yok etmeye çalıştığı “derin devlet” hangisidir?
Emniyet Teşkilatı’nın tamamını Fethullahçı kişilerle doldurmak amacını mı açıklamaktadır?
Bu sorular, Hrant Dink Cinayetinin ardından bir kere daha gündeme gelmiştir.
DERİN DEVLETİN EN DİBİNDE TAYYİP ERDOĞAN VAR
Eşbaşkan Tayyip Erdoğan, 30 Ocak 2007 günlü gazetelerde yazıldığı üzere, “Derin Devletin dibine inmek”ten sözetti. Amaç, astüst ilişkileriyle bağlandığı SüperNATO’yu perdelemek ve milli devleti yıpratmaktır. “Derin Devlet” ABD’nin Türk Devleti içine yerleştirdiği SüperNATO’dur ve o “Derin Devlet”in en derin karanlığında Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı bulunmaktadır. Bütün tertiplerin altından çıkan Emniyetteki Fethullahçı ekip, Eşbaşkanlığa bağlıdır.
DERİN DEVLETİN MİLLİ DEVLETLE SAVAŞI
Her siyasal cinayetten sonra “Katil devlet” sloganı atılır; kumandalı işaret parmakları Türkiye’ye doğru uzanır. Mesele, Türklerin milli devletinin kendini savunma iradesini çökertmektir.
Oysa Türkiye’de siyasal cinayet işleme tekeli, ABD “Derin Devlet”ine bağlı olan SüperNATO’ya aittir. Uğur Mumcuları, Muammer Aksoyları, Eşref Bitlisleri katleden o karanlık merkez, en son Hırant Dink’i de öldürtmüştür.
SüperNATO’nun “Derin Devlet”i milli devlete karşı savaşmaktadır. Milli devlet, büyük ölçüde yıkıma uğramıştır ve iradesiz bırakılmıştır. İşçi Partisi, öncü kadroları ve Milli Hükümet Programı’yla o iradeyi yaratma mücadelesi vermektedir.
ABD’NİN DERİN DEVLETİNİN KÖKÜ KAZINACAK
Türkiye, önümüzdeki döneme bu acz ve zavallılıkla giremez. Türk devletinin içine son elli yıl içinde yuvalanan ABD “Derin Devlet”inin kökünü kazımak, Türkiye’nin geleceği için bir hayat memat meselesi olmuştur.
HALKÇI DEVLET GÜÇLÜ DEVLET
Yaşanan Kriz, Alantik sisteminin krizidir; “Derin Devlet”in” krizidir. Bu kriz, milleti ayağa kaldırmamızla ve milli devleti yeniden örgütlememizle sonuçlanacaktır. Krize cevap verebilecek, krizi yönetecek tek parti, İşçi partisi’dir. O nedenle iktidarı kaçınılmazdır.
Devlet, büyük tefecilerin, hortumcunun, dolar ve borsa vurguncusunun olmayacaktır: Devlet halkındır.
Aciz devletin sonuna gelinmiştir; halkın güçlü devleti gelmektedir.