Artık yüreklerimiz Bilgi Çağında çarpıyordu. Bir zamanlar Hazreti Muhammet, “Bir elin verdiğini diğer el görmesin” demişti. Artık çağ değişmişti. Bir elin verdiğini 14 milyar göz görmeliydi.
Ve her okuyana ayrıca Ferânek’in sırrı, Fatih Sultan Mehmet’in gizli faaliyeti ve Vanlı Agâh Tüfekçi’nin bugüne kadar ifşa edilmeyen aile sırrı.
Kar yağıyordu. BOP Eşbaşkanı Van’da depremzede çadırına girmişti. Hatta 3 dakika bile olsa yere bağdaş kurmuştu. Haberciler hep oradaydı. İşte aksiyon orda başladı; içinden “atraksiyon” diye geçiren münafıklar da vardı. Oysa Tayyip Erdoğan, cebinden cüzdanını çıkardı. Cüzdanından ağır ağır bir kâğıt seçti. Kameralara baktı.
Kameralar zumladı
Basın tetikteydi. Bütün kameralar anında zumladı. Tayyip Erdoğan’ın parmaklarının arasındaki kâğıdın üzerinde 100 Türk Lirası yazıyordu. Evet bütün dünya gördü, BOP Eşbaşkanı 100 lirayı çocuğa uzatıyordu. Kameralar çocuğa döndü; 5-6 yaşlarındaydı. Çocuk üşüyen parmaklarını 100 liraya uzattı. Ağır çekim çocuğun parmaklarına odaklandı. Artık 100 lira Vanlı depremzede çocuğun elindeydi.
BOP Eşbaşkanının çocuk sevgisi, dalga dalga bütün gönülleri ısıttı. Artık kimse üşümüyordu.
Bilgi çağının çocuğu
Basın sınırsız özgürlüğüyle olayın peşindeydi. Vanlı çocuk, herkesin hislerine tercüman oluyordu. Gazeteci sordu:
- Adın ne senin?
- Mesut.
- Elindeki kaç para?
- 100 lira
- Aferin, bu 100 lirayı kim verdi sana?
- Tayyip Erdoğan!
Bilgi çağı, Van’daki deprem çadırına kadar gelmişti. Çocuk her şeyi biliyordu.
Ekranlara “flash flash” diye düştü. Haber, altın harflerle yazıldı. Tayyip Erdoğan, Vanlı depremzede 6 yaşındaki Mesut’a 100 lira vermişti. Vanlı çocuklar çok zekiydi, 100 lirayı kimden aldığını bilmişti. Hepimiz Mesut olmuştuk.
14 milyar göz görsün!
Artık yüreklerimiz Bilgi Çağında çarpıyordu. Bir zamanlar Hazreti Muhammet, “Bir elin verdiğini diğer el görmesin” demişti. Artık çağ değişmişti. Bir elin verdiğini 14 milyar göz görmeliydi.
Telgrafın tellerine kuşlar konmasın!
Telgraf direkleri yerinde durmasın, koşsun. Telgrafın tellerine konan kuşlar vurulsun. Van çadırındaki haber, her yerde duyulsun. Postaneler 28 saat mesai yapsın. Belgegeçerler haber geçsin. Cep telefonları mesaj versin, bilen bilmeyene bildirsin. İsviçre bankaları gizli hesaptan düşsün:
Tayyip Erdoğan, tamı tamına 100 lira verdi, Van çadırındaki Mesut’a! Duymayan kalmasın! Beşer Esat kıskançlıktan çatlasın!
Gözyaşı dökmeyen utansın!
Borazanlar boru çalsın. Trampetler tam tam vursun. Tenekeler tangırdasın. Polis sirenleri çalsın. Bekçi düdükleri ötsün. Duyan duymayana duyursun:
Verdi Tayyip Erdoğan 100 lira, çadırdaki çocuğa!
Gözyaşı dökmeyen utansın!
Sesimiz Pensilvanya’dan duyulsun!
Dalkavuklar hemen dalsın. Yağdanlıklar yağları yaksın. Şakşakçılar şak şak yapsın. Etek öpen ayak öpsün. Sapısilik sapın silsin. Sesimiz Pensilvanya’dan duyulsun:
Tayyip Erdoğan’dır, 100 lirayı veren, başkası değildir, herkes bilsin!
Bilim Akademisi kurşun döksün
Orhan Pamuk roman yazsın. Ahmet Altan şiir dizsin. Serdar Turgut köşe kapsın. Sedat Ergin kına yaksın. Ertuğrul Özkök hamam yaksın. Bilim Akademisi kurşun döksün. Tarihçiler kayda geçsin:
Van’da soğuktan titreyen o çocuğa, 100 lira veren yüce gönüllü, Tayyip Erdoğan’dır; Tayyip Erdoğan!
La Fonten masalları yazılsın!
Bütün sığırlar böğürsün. Cümle merkepler anırsın. Kargalar gak gaklasın. Tavuklar gıdaklasın. Sıçanlar delikten fırlasın. Bremen’de mızıka çalsın. Keloğlan saçını kessin. Hayvanat elifba öğrensin. La Fonten masalına yazılsın:
Deve tellâl, pire berber değildir; hakikattir, hakikattir, hakikat; Tayyip Erdoğan’dır 100 lira veren Vanlı çocuğa, Allahım bu ne şefkat!
Yeryüzüne tek güneş doğsun!
Öküz, boynuzunu sallasın. Dünya nerde durduğunu anlasın. Güneş tutulsun, bıktık artık doğmasın. Yeryüzüne bir tek Erdoğan doğsun. Gerçekler nur’a kavuşsun:
Kimse inkâr edemez, 100 lirayı tutan o parmaklar, Beytülmal’ı tırmıklar!
Felekler selama dursun!
Kâinat hizaya gelsin. Felekler selama dursun, artık dönmesin. Döner kebap dönmez olsun. Galaksiler takla atsın. Kuyruklu yıldızın kuyruğu kopsun. Samanyolu saman yesin. 4 milyar yıldızdan duyulsun, kara deliğe yazılsın:
“Üçe kapattığı helal olsun!
Vanlı depremzede sabiyi üçün birine paydaş yaptı, aşk olsun!
Milyarlarımız Wikileaks’e düştü şan olsun!
Tayyip’in Voleleri, hepimize nasip olsun!
Ferânek’in sırrı
Eskiden padişahlar nasıl yardım yapılır bilmezlerdi. O zaman bilgi çağı yoktu, bilgisizlik vardı. Firdevsi’nin Şahname’sinden öğreniyoruz bunu:
“Feridun’un annesi Ferânek, oğlu padişah olunca, muhtaçlara, talihsizliğin kötülüğüne gizlice katlananlara el altından yardımlarda bulundu ve sırlarını kimseye açmadı.” (Firdevsi, Şahname, Kabal Yayınları, s.104)
Fatih Sultan Mehmet’in gizli faaliyeti
Fatih Sultan Mehmet, ferman buyurmuştu ki, fakirlere yardım hava ağarmadan, kimsenin sokakta olmadığı bir zamanda, kimin gönderdiği duyurulmadan gizlice götürülecekti. O nedenle Vanlı 6 yaşındaki Mesut’un İstanbul fatihinden 100 akçe aldığını, Mesut da bilmedi, ahali de bilmedi. Fatih Sultan Mehmet, Mesut’u hiç görmedi.
Vanlı Agâh Tüfekçi’nin aile sırrı
Maliye Bakanlığı’nda memur Vanlı Agâh Tüfekçi, 1944 yılında Samanpazarı Hanımlar Sokağı’ndaki evine dönerken, paltosunu yolda üşüyen bir yoksula giydirdi. Birbirlerini tanımıyorlardı ve birbirlerini bir daha görmediler. Eşi Dahiye Tüfekçi , “Agâh paltonu nerde bıraktın” diye sordu. Erenlerden Agâh Tüfekçi, “Bayan” dedi, “o benden daha çok üşüyordu.”
Bu olay, bir aile sırrı olarak saklandı.
Türkiye, o tarihte Tayyip Erdoğan devrine gelmemişti.
NOT: “4 milyar yıldız”, hayat olabileceği kestirilen yıldızların toplamıdır. Kaç milyar yıldız bulunduğunu sayan varsa, bildirsin.
2. NOT: Yoğunlaşan gündem nedeniyle NATO’nun sümbüller demokrasisi konusunu erteliyoruz.