İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: Tarihin dışında mevzilenirseniz değirmenlerle savaşırsınız

Adlarında komünist, sosyalist gibi kavramlar olan o partileri “dinci-faşist” dedikleri AKP iktidarı niçin komünist veya sosyalist yerine koymuyor? Muhalifler içeri tıkılırken niçin onları “muhalif” saymıyorlar? Bu soruyu kendilerine veya birbirlerine soruyorlar mı? Onlara s...

Tarih:

Adlarında komünist, sosyalist gibi kavramlar olan o partileri “dinci-faşist” dedikleri AKP iktidarı niçin komünist veya sosyalist yerine koymuyor? Muhalifler içeri tıkılırken niçin onları “muhalif” saymıyorlar? Bu soruyu kendilerine veya birbirlerine soruyorlar mı? Onlara sıra imamlar tutuklandıktan sonra mı gelecek?

Sosyalizmi amaçladıklarını belirten partilerimiz, “dinci-faşist” AKP iktidarının adım adım faşizmi inşa ettiğini gittikçe daha yüksek sesle belirtiyorlar.
Fakat faşizmi kuran o “dinci-faşist” dikta, o sosyalist partilerimize hiç dokunmuyor. Hatta içlerinde “Komünist” adını taşıyanlar bile var.

Sosyalizmin tarihi = tevkifatlar tarihi
1960’larda eski bilimsel sosyalist gelenekten gelen büyüklerimizle yıllarca çalıştım. Onların aralarında en çok söyleştikleri konu tevkifatlar idi. O büyüklerimizi dinlediğiniz zaman, Türkiye’de sosyalist hareketin tarihinin tevkifatlar tarihi olduğunu düşünürdünüz. Biraz da öyledir.
Gerçi Cumhuriyetin devrimci dönemindeki hapislikler bir iki yılı pek geçmemiştir. Ancak Türkiye’nin Atlantik denetimine girdiği 1945 sonrasında emekçi hareketin siyasal önderliğine uygulanan terör ağırlaşmıştır. 1946, 1951 tevkifatlarını 1954 Vatan Partisi tevkifatı izlemiştir.

Birbirlerine sormuyorlar mı?
Peki bizim “sosyalist” ve hatta “komünist” olduklarını belirten, her gün “sınıf mücadelesi” konuşmaları yapan, “sermaye sınıfını ortadan kaldıracağını” her eylemde yüksek sesle haykıran kardeşlerimize, o sınıf düşmanları, o zalim kapitalistler, o dinci-faşist yönetim yıllardır niçin hiç dokunmuyor? Bunu kendilerine ve birbirlerine hiç sormuyorlar mı?
Onlar sormasalar bile, tecrübesi olan, hatta hayatın içinde düşünen herkesin aklına bu soru gelmektedir. Bir örnek olarak Oktay Akbal ağabeye kulak verelim:
“AKP gibi bir partinin on yıllık döneminde ‘Sol’ adlı bir gazetenin, hem de TKP’nin organı olarak yayımlanması, hiçbir takibata uğramaması oldukça şaşırtıcı değil mi? Bunu, AKP iktidarının iyi niyetine mi, yoksa böyle bir partinin tehlikesiz oluşuna mı bağlamalı?” (Cumhuriyet, 4 Aralık 2011)

Sizi niçin sosyalist ya da komünist, hatta muhalif yerine koymuyorlar?
O soru şöyle de dile getirilebilir:
Sınıf düşmanları, onları niçin “komünist” veya “sosyalist” yerine koymuyor?
Bu arkadaşlarımız, AKP iktidarının muhaliflerini içeri tıktığını çok güzel vurguluyorlar. Peki onları muhalif sayan yok mu?
Muhalif mi değiller, yoksa emperyalizm ve dinci-faşist iktidar onların muhalif olduğunu hâlâ anlamadı mı?
Ortada çok tuhaf bir manzara yok mu? “Dinci-faşist” iktidar, “sosyalist” ve “komünist”lerimizden pek hoşnut, fakat Mustafa Kemal’in askerlerini zindanlara tıkıyor.
Hiçbir tuhaflık yok. Çünkü toplumsal savaş ya da sınıf savaşı, Kemalist Devrim mevzisinde.
Ve bütün tutuklamaların bir gediklisi var, o da İşçi Partisi.
Savcı Zekeriya Öz, Ergenekon hârekatının merkezî hedefinde İşçi Partisi, Aydınlık ve Ulusal Kanal var diye televizyon ekranlarından ilan etmişti. (ATV Ana Haber, 23 Temmuz 2008).
Demek ki, korkutan muhalefeti İşçi Partisi yapıyor.

Savaşta kim var karşısında, ona saldırıyor
Sınıf mücadelesi ve milli kurtuluş savaşları tarihi bize gösteriyor ki, büyük sermaye, partilerin isimlerine saldırmıyor, söyledikleri laflara da saldırmıyor. Savaşta kim var karşısında, ona saldırıyor!!!
Başka deyişle sizin isminiz veya nutuklarınız değil, tuttuğunuz cephe saldırının hedefidir.

Tarihin dışında mevzilenirseniz
değirmenlerle savaşırsınız
Tarihsel sürecin dışında veya kenarında bir cephe tutarsanız, değirmenlerle savaşırsınız. Ve değirmenlerin size karşı savaşmayacaklarını artık öğrenmiş olmalısınız.
Birkaç kez daha yazdım, biz ÖDP’li, TKP’li veya başka örgütlerden sosyalistlerimizi arkadaşımız olarak görüyoruz. Onlara değer veriyoruz. İyi niyetlerine de güveniyoruz.
Ama mevzilenmeleri, taşıdıkları isimlerle bağdaşmıyor.
Küresel sermaye ve işbirlikçileri, Kemalist Devrimle kurulan milli devletin son kalelerini de yıkmaktadır. Ulusal ve uluslararası sınıf mücadelesi, bu mevzidedir. Siz bu savaş mevzisinin dışında, dolayısıyla tarihin dışında mevzilenirseniz, bulutların üzerinde bir faşist saldırıyla hiçbir zaman karşılaşmayacaksınız, hatta varlığınız büyük sermaye tarafından sizin haberiniz olmasa bile desteklenecektir.

Darbecilikle mücadelede kimin mevzisindesiniz?
AKP iktidarı ve büyük semaye bu kardeşlerimizi desteklemesin de ne yapsın?
Yıllardır “darbecilikle mücadele” adı altında ABD emperyalizmi ve AKP’nin işaret ettiği hedeflere vurmuyorlar mı?
Böyle “sosyaliste”, böyle “komüniste” Fethullah kurban, TÜSİAD kurban!
Bu arkadaşlar darbecilikle mücadele adı altında, ABD emperyalizmi ve AKP iktidarının Kemalist Devrimi yıkma programına hizmet etmiyorlar mı?
Bir devrimci, bir ilerici, bir demokrat için, bu cephede tarafsız olmak dahi, sınıf mücadelesi dışında kalmaktır!

Yanı başınızda Ricciardione var
Bakın somut bir örnek daha verelim. Siz AKP iktidarının yaptığı tutuklamalara karşı mücadele etmemeye büyük özen gösteriyorsunuz. Bir tek gazetecilerin tutuklanmasına karşı mücadelede gözüküyorsunuz.
Peki o mücadelede yanı başınızda kim var?
Gazetecilere yöneltilen tutuklamaları protesto eden ABD emperyalizmi, AB emperyalizmi, ABD Büyükelçisi Ricciardone, AB müfettişleri, TÜSİAD, ABD’den ısrarla “rol” talep eden bölücü örgüt!
Mücadeleyi gazetecilerle dayanışmayla sınırladığınız zaman, emperyalizmin demokratları olursunuz. Soluğu ABD elçiliğinde ve AB’nin büyük sermaye kürsülerinde alırsınız. Sizi kucaklarında sallarlar.
Emperyalizmin demokratlığını da, emperyalist basın destekler. En büyük sermayenin basını, sizin ANGA savaşlarınızı nasıl destekledi, herkes izledi, gördü.
Peki bu nasıl bir sınıf mücadelesidir ki, en büyük desteği sınıf düşmanlarının medyasından alıyor.
O büyük sermaye medyası, İşçi Partisi, Aydınlık ve Ulusal Kanal yöneticilerinin son dalga yargılamalarından hiç söz ediyor mu?

“Hepimiz Ermeniyiz” diye
kimin arkasından yürüdünüz?
Bir başka örnek, siz ellerinizde “Hepimiz Ermeniyiz” pankartlarıyla kimin arkasından yürüyordunuz?
Gazetelerde boy boy resimler çıktı. ABD Elçisi ve Avrupa emperyalistlerinin arkasından yürümediniz mi?
Sizin sınıf mücadelesi yoldaşlarınız Ricciardoneler, Ross Wilsonlar olunca, size saldırmak kimin haddine?
Ama aynı Ricciardone her yerde İşçi Partisi’nin hayâletini görüyor.
ABD Büyükelçiliği yazışmalarında sizi komünistten sayan yok, ama hedefte hep İşçi Partisi var.
Bu olgulardan birşeyler öğrenmek gerekmez mi?

“Faşist teröre” tavır almayı bir deneyin
Şu “darbecilere karşı savaş” mevzisinden bir çıkın bakalım, nelerle tanışacaksınız?
Gazetecilerle ve Hrant Dink ile dayanışmanın sınırları dışına çıkmayı bir deneyin, başınıza neler gelecek?
Hadi İşçi Partisi’yle dayanışmadan vazgeçtik, ona cesaretiniz yetmeyebilir, Mustafa Kemal’in askerlerine yöneltilen teröre karşı şöyle kibarca da olsa bir tavır alın, o zaman “faşizme giden” iktidarla tanışırsınız.

O mevzide durursanız sıra size
imamlardan sonra bile gelmez
Almanya’da 1930’lu yıllardaki Nazi teröründeki sıralamayı herkes bilir. Hikâyesi de var, önce komünistler, sonra sendikacılar, daha sonra sosyal demokratlar ve en sonunda papazlar tutuklanır.
Siz bugün bulunduğunuz mevzide, nedense sık sık Ricciardone ile buluştuğunuz cephede, kumda “komünistlik” oynarsınız, size imamlardan sonra bile sıra gelmeyecektir.