İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: SÖZÜMÜZDE DURDUK BU İŞİ BİTİRİYORUZ

• İsviçre, Perinçek’i suçlayan yasayı değiştirmek için komisyon kurdu
• İsviçre’nin en büyük partisi, yasanın gözden geçirilmesini istedi
• “Thatcher’in nutuklarını yazmış olan ben, Kıdemli Marksist Perinçek’e katılıyorum”
• "Perinçek’in...

Tarih:

• İsviçre, Perinçek’i suçlayan yasayı değiştirmek için komisyon kurdu
• İsviçre’nin en büyük partisi, yasanın gözden geçirilmesini istedi
• “Thatcher’in nutuklarını yazmış olan ben, Kıdemli Marksist Perinçek’e katılıyorum”
• "Perinçek’in duruşmasında pankart açacağım!"
• Stone’un Kaderi, Perinçek’e Bağlandı

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 18 Kasım 2006 günü Partisinin İstanbul İl Merkezinde bir basın açıklaması yaptı. Perinçek, İsviçre’nin kendisini “Ermeni Soykırımı Yalandır” dediği için suçladığı yasayı değiştirmek için bir komisyon kurduğunu açıkladı. Perinçek’in açıklaması şöyle:

İsviçre Adalet Bakanı Blocher, beni “Ermeni soykırımı yoktur” dediğim için İsviçre’de yargılanmama dayanak oluşturan yasanın gözden geçirilmesi için harekete geçti. Bakan Blocher, başta Federal Hukuk Dairesi Müdürü Michael Leupold olmak üzere üç önemli müsteşarını bu işle görevlendirdi.
Michael Leupold’un “Halk katliamını inkara ilişkin kanun, açıkça büyük bir problem oluşturuyor. Hakim, inkârın halk katliamına ilişkin olup olmadığına karar verecek. Bu bir tarih araştırmasıdır ve hakimin görev ve yetkilerini zorlar. Aynı zamanda nerede düşünce özgürlüğü bitiyor ve nereden itibaren halk katliamını inkar başlıyor, bu da bulanık” şeklindeki sözleri 12 Kasım 2006 tarihli Sonntagszeitung’ta “Hakimler soykırım kararı veremezler” başlığıyla yayınlandı Leupold, ”Problemi nasıl çözeceksiniz?” sorusuna ise “Uluslararası bir bilirkişiye havale etmeyi düşünebiliriz. Bu alanda bir kural koymaktan da kaçınabiliriz. Henüz bir karar yok” diye yanıt verdi.
Neue Zürcher Zeitung’da yayımlanan habere göre, Müsteşar Leupold’un başında bulunduğu komisyon, Temmuz ayından beri çalışıyor. Gazetede şu görüşler dile getirildi: “İnkar edildiği belirtilen konunun bir halk katliamını içerip içermediği bir hakimin yetkilerini aştığı gerekçesiyle uluslararası kurumlara havalesi öngörülüyor. Okuyan kendi kendine sormaktan edemiyor: Yabancı bir hakim İsviçre’nin hakiminden daha mı iyi bilecek?”
17 Ekim 2006 tarihinde Neue Zürcher Zeitung, soykırım iddialarının Türkleri rahatsız ettiğini belirterek, “İsviçre’nin ekonomik çıkarlarını tehlikeye attığına ve inandırıcılığını kaybetmeye başladığına” dikkat çekti.

İSVİÇRE’NİN EN BÜYÜK PARTİSİ, YASANIN GÖZDEN GEÇİRİLMESİNİ İSTEDİ
Blocher’in mensup olduğu İsviçre Halk Partisi (SVP) Başkanı Ueli Maurer de, 16 Kasım günü bir açıklama yaparak “Bu yasa, insanların fikirlerini açıklamasını engelliyor. Bu yasanın gözden geçirilmesi belki de kaldırılması gerekecek” dedi. Maurer açıklamasında, ırkçılık karşıtı UNO-Anlaşmasının da kaldırılmasını savundu.
SVP Başkanı Maurer,1 Ağustos 2005 günü, yani Lozan eyleminden bir hafta sonra da, “bu kanunu kaldıralım” demişti. Açıklamada, “Anti-ırkçılık Yasasının” kötü niyetli şikayeti teşvik ettiği ve politika dışındaki ortamı gerdiği belirtilirken, SVP’nin bu görüşleri öteden beri savunduğu vurgulandı. SVP Genel Sekreteri Gregor Rutz, Sol partilerin ve Yeşillerin kendine has bir “Anti-Irkçılık endüstrisi” oluşturarak, kendileri haricinde söz söyleyen ağızları yasaklamak istediğini söylemişti. SVP İsviçre’nin en büyük partisi. Milli Meclis’te çoğunluk onlarda.

“THATCHER’İN NUTUKLARINI YAZMIŞ OLAN BEN,
KIDEMLİ MARKSİST PERİNÇEK’E KATILIYORUM”
İsviçre’de yayınlanan haftalık “Weltwoche” gazetesinin 43. sayısında tanınmış İngiliz tarihçisi Prof. Dr. Norman Stone’nin oldukça uzun bir yazısı yayımlandı. Hans-Lukas Kieser’in, aynı gazetenin 42. sayısında yayımlanan Ermeni “soykırımı” iddialarına yanıt niteliği taşıyan incelemenin başlığı “Hayır, olaylar halk (Ermeni) katliamı değildi” şeklinde.
“‘Ermeni Soykırımı emperyalist bir yalandır.’ Bu kelimeler bir Türk Marksisti olan Doğu Perinçek’in İsviçre’deki konuşmasında var” dedikten sonra. Yazısını şu satırlarla sürdürüyor: “Kıdemli Marksist olarak tanınan Doğu Perinçek ve Margaret Thatcher’in nutuklarını yazmış olan ben, politik olarak birbirimizden kilometrelerce uzaktayız. Ama Ermeni Sorunu’na ilişkin konularda O’na tamamen katılıyorum. Ya da en azından soykırım suçlaması beni ikna etmiyor.”
Prof. Dr. Norman Stone, Halaçoğlu ile ilgili olarak ta “Türk Tarihçisi Halaçoğlu, İsviçre’de, ‘Ermenilere karşı Anadolu’da planlı bir kıyım yapılmamıştır. Ermeniler isyanlar nedeniyle göç ettirilmiş ve bunlardan birçoğu salgın hastalık ve açlık nedenleriyle ölmüşlerdir’ demişti. Tarihçilerin güvenilir kaynaklara dayanan bu tezlerini kabul etmek ya da en azından ciddiye almak zorundayız” diye yazıyor.
Halaçoğlu’nun tezlerine itibar etmeyen Hans-Lukas Kieser’i eleştiren Prof. Stone, tarihi gelişmeleri anımsatıyor: “1914’te Rusya ve Türkiye arasında bir savaş patlak verdi. Ruslar Ermenilerle Hıristiyanlık düzleminde bir dayanışma çağrısı yaptılar. Rus Ordusunda hizmet veren dört Ermeni alayı sınırı geçtiğinde, Ermeniler Van’da isyan ettiler. Osmanlılar da Ermeni halkı başka bölgelere göç ettirme kararı aldılar.
“Kieser söylemiyor ama, hayatta kalan çok Ermeni var. İstanbul ve İzmir’den kimse yerinden oynamadı. Halep’e gönderilenler toptan yaşadılar… Eğer Hans-Lukas Kieser, Stanford Schaws’ın beş ciltlik Türk Kurtuluş Savaşı Tarihini okusaydı neler olduğunu anlardı.”
Prof. Norman Stone Weltwoche’deki yazısında, Avrupalı soykırım savunucularıyla polemik de yapıyor.
Norman Stone Ermeni tarihçi Hovannisian’dan esinlenerek şunları yazıyor: “Türkiye’yi bilen her insan için olaylar acıklı bir hikâyedir. Ermeniler’in (ve Yunanlıların da) Türkiye’den kaybolmalarına üzüldüğümü söylemeliyim. Ama Türklere karşı kuşkulu yaklaşıma gelince, söylemek zorundayız ki onlar emperyalist bir yalanın kurbanı oldular ve Ermeniler kendilerini alet olarak kullandırdılar.”
Bugün doksan yaşında olan tarihçi Bernard Lewis, Le Monde Gazetesinde Osmanlıların Hitler’le kıyaslanmasına ilişkin bir sorunun cevabında “soykırımdan ne anlaşıldığına bağlıdır” demiş ve mahkemeye verilmişti. Dört defa dava bozuldu ve beşincisinde Fransız mahkemeleri Lewis’i, ancak sembolik olarak bir Fransız Frangı cezaya çarptırabildi. Stone’a göre “Gerçekler Bernard Lewis’i haklı çıkarıyor. Çünkü Osmanlıların halk katliamı planladıklarına dair tek bir belge bile yoktur.”
Prof. Dr. Stone, soykırım savunucularının sözde belgelerini deşifre ediyor: “Taner Akçam ve soykırım tezinin yorulmaz savunucusu Vahan Dadrian üzerinde hemfikir olunan sahte ‘belgeleri’ kabul ettirme çabasındalar. Örneğin gazeteci Andonian’ın Talat Paşa’nın katliam emri verdiğine dair sahte bilgileri içeren mektupları Londra ve Paris’e gönderildi. Ama İngiltere ve hatta Talat Paşa’nın öldürüldüğü Almanya’da bile mahkemeler bu sözde belgelere itibar etmedi.
“İngilizler 1918’den 1922 sonuna kadar İstanbul’u işgal altında tuttular. Bütün arşivler ellerinin altındaydı. 150 tanınmış Türk’ü tutuklayıp Malta’da topladılar. Yine soykırımı ispatlayan bir belge bulamadılar. İngiliz yetkililer 1915–16 yıllarında olayların tanığı olan Amerikan konsoloslarından belge talep ettiler ve yok cevabı aldılar.”

TÜRKLER VATANLARINI SAVUNDULAR
Prof. Dr. Norman Stone, “Bazı olaylar olduğunu kimse inkar etmiyor, ama neden oldu?” sorusuna yanıt olarak bir özet yapıyor. “ O zaman Türkler Dünya Savaşında Anadolu’yu paylaşmak isteyen düşmanlarla karşı karşıya kaldılar. Ruslar Kafkasya’ya, İngilizler Çanakkale’ye çıkmış, Fransızlar Kıbrıs’ta bir Ermeni Gönüllü Birliği örgütlemişti. Ve Van isyanı patlak verdi.” Yani Türkler vatanlarını savundular.
Prof. Dr. Norman Stone, Hıncak ve Taşnak partilerini Dostoyevski’nin Ecinnilerine benzetiyor: “Bu olayların sorumlusu Taşnak ve Hınçak Partisi yetkilileridir. Onlar Dosteyevski’nin ‘Ecinniler’ romanının kahramanı gibi komplolara girişerek, siyasi çıkar sağlamaya çalışmışlardır. Ancak Ermeni halkının felaketine neden olmuşlardır.”
Stone, Ermenilerin uğradığı zulmü devamlı dillerine doladıkları Batılı devletleri eleştiriyor ve Justin Mc Carty’nin “ölüm ve sürgün” kitabından şu örneği veriyor: “Kafkaslar’da, Kırım’da ve Balkanlarda yedi milyon mülteci (Türk) vardı ve bunların birçoğu hayatlarını kaybetti. Bunları hiç hatırlamıyoruz ve ırkçılığın suç ortağı oluyoruz.”
Norman Stone yazısını o zamanki Alman Komutanlardan Bronsart von Schellendorf’a gönderme yaparak noktalıyor: “Ermeni faciası herkes için bir faciadır. Ermeniler için olduğu kadar Türkler için de... Türkler yaralarını sarmak için iki kuşak insanlarını feda ettiler. Ama dürüst olalım: Kim kimi provoke etti? Bugün bu sorunu daha fazla büyütmek, en çok Ermenistan’a ve Ermenilere zarar veriyor.
“Türkiye, bugün Atina’dan Singapur’a kadar olan insanların yaşamayı arzu ettikleri biricik ülkedir. Türkiye büyük bir dış göçle karşı karşıyadır. Şunu bilelim ki bugün Türkiye, çok sayıda farklı millete ve özellikle de Ermenilere mensup insanı bağrında barındırmaktadır ve onlara yaşam alanı sunmaktadır. Tıpkı bir zamanlar Hitler’den kaçan Yahudilere ve Alman bilim adamlarına kapılarını açtığı gibi”.

PERİNÇEK’İN DURUŞMASINDA PANKART AÇACAĞIM!
Prof. Dr. Norman Stone: “Doğu Perinçek bunun emperyalist bir komplo olduğunu söylüyor ve haklıdır; doğru söylüyor. Bunun mahkeme önüne taşınması saçmalık. Ben oraya gideceğim! Doğu Perinçek’in davasına gideceğim. İsviçre’nin en işlek caddesinde ‘Ermeni Soykırımı Yoktur’ pankartı açıp gösteri yapacağım. Bakalım ne yapacaklar!”

STONE’UN KADERİ, PERİNÇEK’E BAĞLANDI
8 Kasım 2006 tarihli Neue Zürcher Zeitung’un bildirdiğine göre Zürich Savcısı, Prof. Stone hakkında “soykırım iddialarını yalanladığı” için dava açmaya hazırlanıyor. Bunun üzerine Başsavcı Martin Bürgisser, dava açmakta acele etmemek gerektiğini açıklıyor. Bürgisser’e göre, Mart 2007 de Doğu Perinçek davasında karar verilecek, eğer Perinçek ceza alırsa Stone hakkında da dava açılacak; aksi halde buna gerek kalmaz.
Neue Zürcher Zeitung’un haberi şöyle devam ediyor: “Söz konusu politikacı (D.Perinçek) 2005 yazında Ermeni soykırımını inkar etmek için İsviçre’ye gelmiş ve konuşmalarıyla dava açılmasını provoke etmişti. Başsavcıya göre Weltwoche’de yazan Stone’un görüşleriyle Perinçek’in görüşleri benzerlik gösteriyor. Bu sebeple paralel olarak ikinci bir dava açmak pek mantıklı değil.”

SÖZÜMÜZDE DURDUK BU İŞİ BİTİRİYORUZ
Sözümüzde durduk. 24 Temmuz’da İsviçre’de gözaltına alındığımızda üç yılda bu işi bitireceğimizi söylemiştik, ama daha çabuk oldu. 6–7 Mart’ta İsviçre’de yapılacak duruşmada, Türkiye düşmanı kanuna öldürücü darbeyi indiriyoruz.