“ABD’nin bölmek istediği dört ülkenin en sonunda ABD’yi bölgeden kovacağı kesindir. ABD, bölgenin Kürt halkını uçak ve helikopterlere bindirip Pensilvanya’ya filan taşıyacak değildir. (…) Kürt kardeşlerimiz için ‘Büyük Kürdistan’ hayalleriyle bu uğursuz hizmete koşulmak yerine, sorunun bölgenin kadim halklarıyla anlaşarak topyekûn çözülmesi, en hayırlı ve tek doğru seçenektir.”
O helikopter, ancak Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü alır. Kürdümüz ise açıkta kalır.
Mehmet Bori’nin Teori dergisi Mayıs sayısında çıkan Türkiye Ekseninde Stratejik Durum Değerlendirmesi başlıklı yazısını dün gece okudunuz mu? Zaman olmadıysa bu gece okuyun. Dün bu köşede o esaslı tahlili tartıştık. Bugün Türkiye ve Ortadoğu bağlamında devam ediyoruz.
Dünyadaki ve Ortadoğu’daki cepheleşme
Mehmet Bori, bugün dünyada ve Ortadoğu’daki cepheleşmeyi şöyle tanımlıyor: “Neoliberalizm yani emperyalist kapitalizm ile devlet merkezli kamu ekonomi modeli arasında.”
Bu cepheleşme saptamasından bir kez daha görüyoruz ki, savaş cephesinde kurmay penceresinden bakmak, bizi ekonomizmin hurafelerinden kurtarıyor.
Bugün dünyada emperyalizm ile Gelişen + Ezilen Dünya arasındaki cepheleşmenin program düzlemindeki ifadesi budur.
Ortadoğu’daki cepheleşme de böyle tanımlanabilir.
Hatta bütün ülkelerin içlerindeki sınıf mücadelesi de, aslında dünya ölçeğindeki bu mücadelenin iç cephedeki belirimidir.
ABD’nin Batı Asya çıkmazı
Mehmet Bori, ABD’nin Kafkaslar, Karadeniz ve Ortadoğu’daki çıkmazını, verileri ortaya koyarak ve seçenekleri tartışarak saptıyor. Mehmet Bori’nin tahlili de göstermektedir ki, ABD Ortadoğu’da kaybetmektedir. Çevresinde Suudi kralları, Katar şeyhi ve Türkiye’deki BOP Eşbaşkanlığı mafyası kalmıştır. Bu tablodan bir tek durumu koruma stratejisi çıkar.
Ancak bu stratejik savunma içinde çeşitli bölgesel savaş ve daha kapsamlı savaş olasılıkları da vardır. Mehmet Bori, çok dikkat çekici, tetiğe ilk basanın Rusya ve İran olması seçenekleri üzerinde de duruyor. Bu arada Kürecik’teki radar üssü ciddi bir hedef olarak değerlendiriliyor. Bu olasılıklar, ABD’nin inisiyatifi kaybettiğini göstermektedir.
Ancak ister bölgesel savaşlar olsun, ister ABD’nin iç yıkıcılığa yönelik girişimleri yaşansın, ABD en sonunda bölgeden çekip gidecektir!!!
ABD Kürt halkını Pensilvanya’ya taşıyacak değil
Bizim birçok İşçi Partili arkadaşımız dahil, sol partilerin göremediği budur. O yüzden bölücülüğün gerçekler zemininde olmayan taleplerine çok büyük önem verilmektedir.
Bölücülük ise, ABD’nin Irak’taki varlığını ve bölgedeki gücünü değişmez görüyor. Oysa ABD Irak’ı bir yıl içinde kaybetti. BOP Eşbaşkanlığı ise sallanmaktadır ve Mehmet Bori’nin de saptadığı üzere yıkılıp gidecektir.
O zaman bugün ABD’den “rol talep ettiğini” açıklayan BDP/PKK yöneticileri ne yapacaklardır? Ve onların kuyruğuna yapışan sözde solcular, kendilerine hangi kuyruğu bulacaklardır?
Mehmet Bori, işte burada çok önemli bir seçeneğin altını çiziyor:
“ABD’nin bölmek istediği dört ülkenin en sonunda ABD’yi bölgeden kovacağı kesindir. ABD, bölgenin Kürt halkını uçak ve helikopterlere bindirip Pensilvanya’ya filan taşıyacak değildir. (…) Kürt kardeşlerimiz için ‘Büyük Kürdistan’ hayalleriyle bu uğursuz hizmete koşulmak yerine, sorunun bölgenin kadim halklarıyla anlaşarak topyekûn çözülmesi, en hayırlı ve tek doğru seçenektir.” (Teori, sayı 268, Mayıs 2012, s.27)
O helikopter, ancak Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü alır. Kürdümüz ise açıkta kalır.
Bugün Kürt halkına önderlik iddiasındaki liderler, Mehmet Bori’nin yazısını okumalılar; Abdullah Öcalan da okumalı.
ABD’ye stratejik piyon görevine bağlanarak varabilecekleri, kalıcı bir başarı yoktur. Ortadoğu’ya dışarıdan gelen yabancılarla işbirliği, hem Tayyip Erdoğan-Fethullah Gülen-Abdullah Gül üçlüsünün, hem de PKK/BDP yöneticilerinin sonunu belirliyor. Ortadoğu’ya ihanetin gücü, güvenilecek bir güç değildir.
İhanet, hiçbir zaman güvenilir bir yöntem değildir.
Ortadoğu, Ortadoğulularındır ve bu uygarlık coğrafyası, tarihe dikkatli bakın, Haçlı Seferlerini her defasında bozguna uğratmıştır.
Birinci Dünya Savaşı deneyimi
Mehmet Bori’nin yazısında ayrıntı olan bir cümlenin berraklaştırılması gerekiyor. Bori şöyle diyor:
“Bu devlet, kaderini birkaç kişinin aklına emanet etmenin bedelini Birinci Dünya Savaşı’ndaki Enver Paşa örneğinde görüleceği üzere çok acı ödemiştir.” (s.32)
Eğer kastedilen, Birinci Dünya Savaşı’na katılmaksa, o savaşın dışında kalma şansı olmayan tek ülke, Osmanlı devletiydi. Çünkü savaş, Osmanlıyı paylaşmak için yapılıyordu. Atatürk’ün de dört ayrı yerde çok doğru tahlil ettiği gibi, Osmanlı devleti Almanların yanında savaşa girmeye mecburdu. Lenin de, aynı gerçeği saptadı ve Türkiye’nin vatan savunması verdiğini, haklı savaş yaptığını vurguladı.
Eğer kastedilen, savaşa katılmanın zamanı ve savaş sırasında Almanya’nın dayatmasıyla yapılan bazı harekâtlar ise, kuşkusuz bunlar tartışılır. Bu konuda şu incelemeyi okuyuculara sunuyorum: Doğu Perinçek, “Cihan Savaşı ve Talat Paşa”, Teori, sayı 194, Mart 2006 veya: “Cihan Savaşı ve Türk Devrimi” Teori, sayı 143,
Aralık 2001.
Mehmet Bori’yi bizi bilgilendiren, aydınlatan ve tartışmayı ateşleyen bu nitelikli yazısı nedeniyle kutluyorum ve herkesi bu yazıyı tartışmaya çağırıyorum.