İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: ÖZDEMİR İNCE’NİN YUSUF AKÇURA DERSLERİNE KATKI

Çakan yazarlar var. Bir de aydınlatan yazarlar. Örneğin: Özdemir İnce. Laik Cumhuriyetin kurucuları. İlk Türkçüler ve Sosyalistler. Türkçülerin köktenci laikliği. Yusuf Akçura ile başlamak. Milliyetçilere önemli soru. Çünkü onlar devrimciydi.

Köşe yazarları 2 k...

Tarih:

Çakan yazarlar var. Bir de aydınlatan yazarlar. Örneğin: Özdemir İnce. Laik Cumhuriyetin kurucuları. İlk Türkçüler ve Sosyalistler. Türkçülerin köktenci laikliği. Yusuf Akçura ile başlamak. Milliyetçilere önemli soru. Çünkü onlar devrimciydi.

Köşe yazarları 2 kümeye ayrılabilir: Çakanlar ve aydınlatanlar. Üçüncü bir tür de var: Fırlama “yazarlar”. Onları yazar sınıflaması içine almak tartışma yaratır biliyorum, ama varlar.

Çakan yazarlar
Çakan yazarlarımız, hasmın boşluğunu yakalıyor ve oradan çalışıyor. Lafı gediğine oturtan, vurucu yazarlar onlar. Okuyanlar, “yine esaslı çakmış” diye alkışlıyorlar. Çakan yazarlar gözde yazarlardır.
Bir de bilgilendiren, aydınlatan yazarlarımız var. Zihinlerde yeni soruların kapılarını açıyorlar, tartışmaları ateşliyor ve çözümler üretiyorlar.

Aydınlatan yazar: Özdemir İnce
Sayıları az olan bu ikinci küme yazarlarımızın öne çıkan örneklerinden biri de Özdemir İnce'dir. Felsefi bir duruşu vardır. Şu anda basına bakıyorum, hayatı hayatla açıklama gibi temel bir meseleyi ısrarla toplumumuzun önüne koyan, ancak birkaç yazar göze çarpıyor. Yalçın Küçük arkadaşımız yazılarına ara verdikten sonra bilgilendiren yazarları fenerle arar olduk.
Özdemir İnce arkadaşımız, 9 Temmuzdan bu yana Aydınlık'ta “Yusuf Akçura ve Üç Tarz-ı Siyaset”i yazıyor. Yusuf Akçura, Türk Devriminin 20. yüzyılının ilk yarısındaki en birikimli düşünürüdür. Onun eylemciliği ile yetkin düşün adamlığı kuşkusuz birbiriyle bağlantılı.

Laik Cumhuriyetin kurucuları
Özdemir İnce, yazısında Yusuf Akçuraların Türkçü akımı ile Laik Cumhuriyet akımı arasındaki ilişki üzerinde de duruyor. 1903 yılında Yusuf Akçura, Osmanlı ülkesindeki siyasal akımları, üç bölükte toplamıştı: Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük. Özdemir İnce, yazısının başında, “Dördüncü Siyaset tarzı olan Laik Cumhuriyet” akımını, Yusuf Akçura ve çağdaşlarının o zaman “düşünemediğini” belirtiyor. Yazının sonlarında ise Akçura'nın Türkçülüğünün “Cumhuriyet Türkçülüğü” olduğunu saptıyor ve “öyle sonuçlandığına” dikkat çekiyor ve 12 Temmuz 2012 günlü yazısında, Cumhuriyeti “Türk”, “Türklük”, ve “Anadolu” adına hareket edenlerin kurduğunu tekrar belirtiyor.
Özdemir İnce'nin bu ikinci vurgusunun Cumhuriyeti açıklamak bakımından daha önemli olduğu kanısındayım.

İlk Türkçüler ve sosyalistler
1960 sonrası solculuğu, “Türkçü” kavramını yaşanan pratik nedeniyle başka yerlere oturtur. Ne var ki, Türkiye'nin Milliyetçi ve Sosyalist akımı, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başında iç içeydi. Genç zabit Mustafa Kemal'in not defterine, “Evvelâ sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı” diye yazdığı yıllardan söz ediyoruz (5 Ocak 1904, Atatürk'ün Bütün Eserleri, c. 1, s. 15).
İlk Milliyetçilerimiz Narodnik (Halkçı) veya Sosyalist idi. İlk Sosyalistlerimiz de Milliyetçi akımın içinden çıktı. İttihat Terakki kurucularından Hüseyinzade Ali Bey, aynı zamanda II. Enternasyonal'e katıldı. Arda Odabaşı'nın Rasim Haşmet Bey örneğinde incelediği “Osmanlıda Sosyalizm, Türkçülük ve İttihatçılık” adlı eseri bu konuda bize çok somut bilgiler veriyor (Yunus Nadi Ödülü'nü kazanan bu eseri Kaynak Yayınları bastı).

Türkçülerin köktenci laikliği
Türkiye'de Cumhuriyet ve Laiklik mücadelesinin öncülüğünü de bu akım yapmıştır. İlk Türkçülerden Mustafa Celalettin Paşa, laikliği daha Tanzimat öncesinde, “dinin devlet ve toplum işlerine karışmaması” olarak tanımlamıştır (Bu konuda geniş bilgi için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-2 Din ve Allah, Kaynak Yayınları, Genişletilmiş 6. basım, Kasım 2007, s. 153 vd). Bu laiklik tanımı, Özdemir İnce'nin de sık sık gündeme getirdiği gibi, dinin yalnız devlet hayatının değil toplum hayatının da kaynağı olamayacağını içerir.
Nitekim Atatürk, Mustafa Celalettin Paşa'nın Padişaha arzında belirttiği bu tanımı yaklaşık 60 yıl sonra 1931 yılında CHP programına aynen almıştır.
1945'ten sonra laiklik adım adım devlet hayatı içine hapsedilmiş, toplum işlerinin dinsel esaslara göre yönlendirilmesine yol verilmiştir. Ali Suavi örneğinde de görüleceği üzere Genç Osmanlılar içinde köktenci-laik olanlar vardı. Türkçü akım, daha 1908 Hürriyet Devrimi döneminde laikliği hayata geçiren önemli uygulamalara önderlik etti ve Cumhuriyet laikliğinin temelini attı. Mustafa Kemal ve arkadaşları da onlardandı; o ortamda yetiştiler. Saltanatı onlar yıktı; Cumhuriyeti onlar kurdu. Devrim yaptılar. Devrimciydiler.
Cumhuriyet ülküsü daha Birinci Meşrutiyet öncesinde filizlenmişti. Mithat Paşalar, padişaha “Bunlar Cumhuriyetçi” diye jurnallenmişti (ihbar edilmişti).

Yusuf Akçura ile başlamak
Bu satırlar Özdemir İnce'ye bir dilekçe oldu. Sanırım Milliyetçi akımın Cumhuriyeti kurma serüvenini bizlere, yetkin kalemi ve birikimiyle anlatmaya devam edecektir. Konuya Yusuf Akçura ile başlaması çok öğretici. Çünkü Yusuf Akçura, tıpkı Mustafa Kemal gibi İstibdat ve Hürriyet döneminde Milliyetçi akımın öncülerindendir; aynı zamanda Cumhuriyeti kuran devrimin de kurmay kadrosu içindedir.

Milliyetçilere önemli soru
Konuyu günümüz Milliyetçilerine önemli bir soru yönelterek bağlayalım:
Milliyetçilerin içinden bugün niçin Mustafa Kemal, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Mahmut Esat Bozkurt, Firuzan Hüsrev Tökin, Sadri Ertem gibi düşünürler çıkmıyor?
İkinci Dünya Savaşından sonra Milliyetçilik niçin bir fikir yoksulluğu içine düşmüştür?

Çünkü onlar devrimciydi
Bu sorunun cevabını da Yusuf Akçuraların pratiğinde bulabiliriz.
Yusuf Akçuralar, devrimciydi; Devrimci-Milliyetçi idiler. Hayatları, Abdülhamit zulmüne ve emperyalizme karşı mücadele içinde geçti.
Milliyetçiler, emperyalizme karşı mücadele alanını terk edince, sistemin vurucu gücüne dönüştüler. Türk-İslam sentezi oradan çıktı. Bir Amerikan markasıdır.
Ancak bu çıkmazın da sonuna gelinmiştir. Gerek CHP'nin, gerekse MHP'nin çekim alanındaki Milliyetçiler, yeniden devrimci köklerini keşfetme çağına giriyorlar. Özdemir İnce'nin yazıları Yeni Osmanlıcılara ders olduğu kadar, Milliyetçilere de ışık tutucudur.

OKUMA METNİ
Yusuf Akçura'nın 1925 yılında Türk Ocağı'nda verdiği “Asrî Türk Devleti ve Münevverlere Düşen Vazife” başlıklı konferansını incelemeliyiz. Akçura, orada Kemalist Devrimin kireçlenmesi ve karşı devrim tehlikesine dikkat çeker ve devrimci bir program açıklar. Ne yazık ki korktuğu olmuştur. Ama bıraktığı o program, 87 yıl sonra bugün hala geçerlidir. Milliyetçilerimiz o konferansı inceleyecek olurlarsa, Milliyetçiliğin yaşadığı çürümeyi anlayacak ve daha önemlisi çözümü de göreceklerdir. Konferans metni, şuralarda bulunuyor:
 Türk Yurdu, Ekim 1925, c. 3, sayı 13 (Eski Türkçe yazıyla)
 Saçak, sayı 34/5, Haziran 1984, s. 12 vd.
 Teori, sayı 165, Ekim 2003.

Sahi, Kaynak Yayınları, bu konferansı niçin kitap olarak yayımlamıyor? Sunuşu Özdemir İnce yazarsa çok güzel bir ders kitabı olur.