İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: NAZIM HİKMET’İN BÜYÜK VİCDANI

Nazım Hikmet’in o büyük eseri niçin gizlendi? Kimler gizledi? Tramvayı
bilmeyenler? Kasketliler ve hasır şapkalılar? Nazım Hikmet’teki erken Mao!
Brecht’in hangi eserinden esinlendi? Nazım Hikmet’in sınırda bırakmadığı şair yüreği
ve sosyalist bilinci...

Tarih:

Nazım Hikmet’in o büyük eseri niçin gizlendi? Kimler gizledi? Tramvayı
bilmeyenler? Kasketliler ve hasır şapkalılar? Nazım Hikmet’teki erken Mao!
Brecht’in hangi eserinden esinlendi? Nazım Hikmet’in sınırda bırakmadığı şair yüreği
ve sosyalist bilinci? Güneşi zaptetme ülküsü


Nazım Hikmet’i 49 yıl önce gurbette kaybettik.

O’nun büyük vicdanından göğeren “İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? Adlı
oyunun “sosyalist” kılıklı kalantoları rahatsız etmiştir. O nedenle pek bilinmez. Oysa o
oyun, Nazım’ın her durumunda özgür bilinci ve eyleminin eseridir. Türkiye’de 1985
yılında Kaynak Yayınları tarafından basılmıştı. Yeniden basılmalıdır.
Brecht’ten esinlenme
Eser, 1955 yılında Moskova’da yazılmıştır. Nazım bu oyununda “Turandot’un
etkisi” olduğunu söyler (1). Daha fazla açıklama yapmaz. Ama açıktır ki, buradaki
“Turandot” Puccini’nin Turandot ve Aklayıcılar Kongresi adlı oyunudur (2). Brecht’in
bu oyunuyla sosyalizmin kuruluş döneminde ortaya çıkan bürokrası eğilimlerini
eleştirdiğini biliyoruz. Nitekim, Nazım Hikmet de İvan İvanoviç…’te Sovyetleri Birliği
yöneticilerinin emekçi halktan kopması ve sınıflaşması eğilimlerini ele alır. Oyunda,
sınıflaşma olayı, toplumsal saflaşmadaki boyutlarıyla, ama aynı zamanda yönetici
Petrof’un iç çelişmesi olarak verilir.

Derviş’in Donundaki Canavar
Yunus Emre “çok canavarlar yürür, donunda dervişlerin” demişti. Yaşadığımız
çağın yaratılmasında önemli rolü olan bütük düşünür ve eylem adamı Mao Zedung
ise, kendi içinde “hem kaplan hem maymun” bulunduğunu söyler. İvan İvanoviç
Petrof’un yani tek tek Sovyet yöneticilerinin içinde yürüyen “canavar” ya da
“maymun”dur; somut olarak dile getirecek olursak yeni bir sınıf oluşturma eğilimidir.
“Yüzyılların arkasında” kökleri olan bir sayfadır onlar (s.93).

Tramvayı Bilmeyenler
Nazım, onların emekçi halktan kopuşlarını fırça darbeleriyle resmeder: Otobüse
binmesini bile unutmuşlardır, troleybüse ise hiç binmemişlerdir; ayak takımının bindiği
o adi tramvaylar hala işliyorlar mı, bilmiyorlardır bile (s.87). Dostoyevski’nin
Ecinniler’indeki unutulmaz tiğp, komplocu Verkovenski, anavatanında bu kez bir
Sovyet yöneticisi olarak hayatını sürdürmektedir. Yöneticiler ayrıcalıklar içine
gömülmüşlerdir. Devlet aygıtı, adama kayırmalarla, formalitelerle, bugün git yarın
gele, sıradan halka tepeden bakışıyla, tüm olarak bürokratik mekanizmalarıyla halka
yabancılaşmış; artık başkasının, İvanoviçlerin olmaktadır. Doğal olarak böyle bir
yönetim, halka yalan söylemek, onu aldatmak zorundadır. Yöneticiler çevresinde
dalkavuklardan, evet efendimcilerden, boynu eğik yozlaşmış bir insan güruhu
oluşmuştur. Bürokratlaşmadan “daha beter” bir olaydır, söz konusu olan (s.55),
gittikçe sistemleşmekte ve kurumlaşmaktadır (s.89,91).

Kasketliler ve hasır şapkalılar
Yüzme havuzu sahnesinin ortasına inerek, havuzu ikiye bölen tahta perde,
aslında bir semboldür: “Sahne de aynı zamanda ikiye bölünmüştür. Bir yanda halk
ve kasketli, bir yanda Petrof ve etrafındakiler kalmıştır” (s.68). adına “sınıf” deyin
ya da başka bir terim bulun, toplumsal saflaşma bir tahta perdeyle belirlenmiştir.
Böyle bir cepheleşmenin varlığını inkar edenler, yalnız ve yalnız İvanoviç’lerdir.
Çünkü onların ayrıcalıklı durumlarını sürdürmeleri, bu gerçeğe itiraz edilmemesini
gerektiriyor. Nazım ise, kulisten seslenerek, onların “hane sahibini sokmak isteyen
yılan” olduğunu haykırır (s.73).

Erken Mao
Nazım Hikmet, daha sonra 1960’larda Mao Zedung’un teorileştirme denemesine
giriştiği sosyalist toplumda sınıflaşma sorununa önemli bazı gözlemlerde
bulunmuştur. Bir kez, bu olay Nazım Hikmet’e göre, Sovyetler Birliği’ne özgü değildir,
sosyalizmin evrensel bir sorunu olarak kavranmalıdır. Hemen “birinci tablo”nun
başındaki konuşmalar, sınıflaşma eğiliminin sosyalizmin kuruluşu aşaması boyunca
her ülkede görülebileceğine işaret eder (s.10 vd.); ama oyunda sergilenen
boyutlarıyla, mekanın Sovyetler Birliği olarak seçilmesinin de bir anlamı vardır
kuşkusuz. Maxime Rodinson, bu yergisiyle ilgili olarak Nazım’dan söz ederken şöyle
der: “Biliyordu ki, hiçbir şey tümüyle saf, hiçbir kişi hiçbir parti, hiçbir toplum lekesiz
ve günahsız değildir”(3). Mülkiyetin dönüşmesi, toplumun sınıflara bölünmesini
otomatik olarak ortadan kaldıramamıştır. Belki de daha önemlisi: Nazım, yeni sınıfın
tasfiye edilmiş eski sömürücü sınıfların kalıntıları olmayıp, bizzat iktidardaki parti ve
devletin içinden çıktığını da net olarak saptar. Petrof tipi, parti sekreteri, Sovyet
Yürütme Kurulu Başkanı, fabrika müdürü ya da parti gazetesinin başyazarı olabilir
(s.11), başka deyişle Sovyetler Birliği devletinin ve ekonomisinin yöneticileri.
Mao’nun “kapitalist yolcular” dediği yozlaşmış devlet ve parti kademelerinin
kodamanlarındandır onlar.

İvan İvanoviçler’in Nazım’la Savaşları
Nazım Hikmet, “İvan İvanoviç” yergisiyle şeytanı kendi ülkesinde taşlamış,
kendi deyişiyle “yılanın başını ezme” çabasına katılmıştır. Bunu doğal olarak
İvanoviç’ler de saptamışlardır. Maxime Robinson, Nazım’ın bu oyunu nedeniyle “dar
kafalı kişilerin ve bürokratların düşmanlık ve engellemeleriyle karşılaştığını” Les
Temps Modernes’deki yazısında açıkça belirtir(4).

Nazım’ın yergisine yöneltilen suçlamalar şunlardır: “Sovyet düşmanlığı”,
“ideolojik yanlışlık”, “Sovyet insanının itibarını kırmaya kalkışmak” (s.64-72). Nazım
ise bu suçlama ve eleştirilere, oyunun içine kendisini koyarak cevap vermiştir. Öte
yandan oyunda bu suçlamaların ima yoluyla ve gizli kapaklı yapılmasından
yakınmaktadır (s.64). İvan İvanoviç’ler, Nazım’a “ne diye bizimle uğraşıyorsunuz
der” ve işi tehdide kadar götürürler: “Konuğun kusuruna bakılmaz ama bir hadde
kadar” (s.72). Nazım bu yergiden “vazgeçmeli”dir. Yoksa? Evet “yoksa”nın ardından
kibar bir külhanbeyi tehdidi gelir: sonra sizin için iyi olmaz (s.72). Piyesin oynanması
tavsiye edilmez (s.64). “Yazarın aklını çelme çabaları” (s.72), buna rağmen
başarısızlığa uğrar ve piyes Moskova Yergi Tiyatrosu’nda sahneye çıkar, ama yalnız
beş kez! Nazım’ın korktuğu başına gelir: beşinci oyunda perde Nazım’ın bu oyunu için
bir daha açılmamak üzere iner ve yergi, Nazım’ın deyişiyle “resmen afişten
kaldırılır”(5). Sovyetska Kultura dergisi, bu oyunu oynadığı için Moskava Yergi
Tiyatrosu’nu kınar. “Bu oyun ne demek oluyordur?” (6). Otorite sahiplerinin, maaşlı
“kültür” adamlarının, yazar arkadaşlarıyla dayanışmaları da budur. Nazım kendisiyle
yapılan bir görüşmede, oyunundan çok kendi yazgısını dile getirir: “Oyunumun
yeniden oynanması için, törel ya da ideolojik bir yasaklama söz konusu olamaz
sanıyorum. Yeniden yayımlanmadan önce uzun süre beklemek, bazen bazı yapıtların
yazgısıdır” (7).

Başını dik tuttuğu için
Rodinson, “Bu sorunu ele almak, SSCB’ye sığınmış bir yabancı olan Nazım
Hikmet için tehlikeliydi”(8) der. Ama Nazım, ancak başını dik tutabildiği sürece Nazım
olduğunun bilincindedir. Charles Dobzynski’ye sosyalizmin kuruluşunu yaşayan bir
toplumda “ortaya çıkan tüm sorunları, bu toplumun çelişkileri dahil, ele almaktan
korkmamak gerektiğini” söylemiştir (9). Bir de susanlar, boyun eğenler ya da tersini
ileri sürenler vardır. Nazım Hikmet, Rodinson’a yazdığı mektupta onlarla ilgili tanısını
da açıklar: “…Bu oyunun oynanması davamız için yararlı olacak; eğer biri bunun
tersini ileri sürüyorsa, o, ya bir budala ya da kendi İvan İvanoviç’ini yenememiş bir
Petrof ya da hala kötülüğümüzü isteyen bir düşmandır” (10).
İvan İvanoviç, Moskova’da afişten indirilmiş, fakat daha önce “Stalinabad’da”
ve Riga’da oynamış; Prag, Bratislava, Leipzig, Schiller Tiyatrosu ve Zeffenberg
sahnelerinde çıkmıştır (11). Fransızca’ya çevrilmiş ve Jean Paul Sartre’ın ünlü Les
Temps Modernes dergisinde basılmıştır (12). Sofya’da yayımlanan Nazım Hikmet’in
Bütün Eserleri’inde yer almıştır. Oyun, uluslar arası alanda yankı yaratmış,
tartışılmıştır. Fakat bizim Nazım Hikmet’imizin bir oyunu kendi özyurdunda
tartışılmıyor bile.

Her yerde kasketlinin şairi
Türkiye’nin “İvan İvanoviçleri”nden, yani sosyalist maskeli yeni bir hakim sınıf
oluşturma programıyla ortaya çıkanlardan herhalde bunu bekleyemezdik. Onlar,
Moskova’da beş gün sonra piyesi afişten indirttiklerine göre herhalde burada afişe
çıkaramazlardı. Ama afişten indirilemeyecek bir gerçek vardır: “Nazım kendi
yurdunda olduğu gibi, Sovyetler Birliği’nde de “kasketli”nin şairidir. O, teoride net
olarak yeri olmayan yeni bir olay karşısında susmamış, kafasını omuzlarının arasına
çekmemiş, boyun eğmemiş, Türkiye’deki standartlarından farklı bir standart
benimsemeyi içine sindirememiştir. Bu oyunuyla yeni bir saflaşmada “kasketli”ler
arasındaki yerini bir kez daha tanımlamıştır.

Şair yüreği Türkiye sınırında
Özetle, Nazım, şair yüreğini Türkiye sınırında bırakmamış, oralara da
götürmüştür. Nazım, emekçi sınıfları ezen resmi bir otoritenin kalıplarına uzak
diyarlarda da sığmamıştır. Çünkü piyesteki “Hasırşapkalı” rolünü kabul etmemiştir.
Onun bu tutumu, Cemal Süreya’nın bana söylediği gibi, Nazım’ın şiirleriyle de
uyumludur, tutarlıdır. Bu oyun, bağnaz sağcılara da esaslı bir cevaptır. Nazım
onların göstermek istediği gibi Sovyetler Birliği’nde bir “kapıkulu” olmamıştır, sanatına
herhangi bir makama kiralamamıştır. Ne yazık ki, Nazım’ın bu tavrı, yeterince ortaya
konmamış ve Türkiye halkına anlatılmamıştır.

Yaşar Kemal bana anlattıklarını yazmalı
Aziz Nesin’in “Benim Delilerim”de, Nazım Hikmet’in son yıllarını bilen bir hanımın
anlattıklarına yer verdiğini hatırlıyorum. Zekeriya Sertel de birçok gerçeği açıklamıştı.
Yaşar Kemal, bana yıllar önce Nazım’la ilgili çok güzel şeyler anlatmıştır. Gönül ister
ki, bunları yazsın; bizim bildiklerimiz, o değer verdiğimiz, cahil kalmasın dediğimiz halk
da bilsin. Öte yandan, “İvan İvanoviç” yergisinin Nazım’ın sanatı içindeki yeri ve
bağlantıları da tartışılmalıdır. Acaba bu oyunun düşünsel kökleri Benerci Kendini Niçin
Öldürdü’de bulunabilir mi?
Nazım bu eserinde, insanlığın henüz tanımadığı sömürü ve baskıyı ortadan
kaldırma program ve eylemiyle kurulmuş bir emekçi sınıflar rejiminde iktidar sahipleri
içinden yeni bir sınıfın oluşmasına parmak basmıştır. Nazım, yeni oluşan sistemin
gerçek içeriğini gizleyen ideolojik örtülere kanmamıştır. Bu nedenle İvan İvanoviç…
adlı oyunu onun büyüklüğünü tamamlayan bir değerdedir.

Güneşi zaptetme ülküsü
Nazım’ın bu oyunu, onun “güneşi zaptetme” ülküsünün bir ürünüdür. Gramsci,
iyimserliğin insanın irade gücünden geldiğini söyler. Nazım da, büyük irade gücüne
sahip ve dünyayı değiştirme gücüne sahip olan bütün büyük yaratıcılar gibi
iyimserdir. En sonunda gülen, kasketli olacaktır (s.73). İvan İvanoviç’ler, birgün
gelecek “öküze benzemek için şişen kurbağalar, aslan postu giyen eşekler filan”
insan kimliğiyle artık karşımıza çıkmayacaklar, o zaman “hayvanat bahçelerine
düşecek”lerdir (s.11). bu iyimserliğini bir Fransız dergisine yaptığı açıklamada ve
Rodison’a yazdığı mektupta da görüyoruz.
Nazım iyimserliğinde haklıdır. Çağımız büyük bir devrimci atılım dalgasına tanık
oldu. O dalga kırıldı ve duruldu, ama dünyamız geçen yüzyıla dönmedi. 20. yüzyılın
hareketliliği, insanlığa gene de çok şey bıraktı. Ve Fichte’nin demokratik devrimleri
için söylediği gibi, tohumlar serpti. Böyle derin bir tarih bilinci, “güneşin zaptı”
tutkusunun da kaynağıdır. Evet, bir yönüyle güneşi zaptetmek, bir ütopyadır ama
dünyayı değiştirme eyleminin insan düşüncesindeki ateşleyicisi olduğu için gerçektir
de. Nazım’ın bu eseri aynı zamanda 21. yüzyıl sosyalizminin öncülerindendir. 21.
yüzyılda Mao’nun sosyalizmde kapitalizme geri dönüş tehdidini tahlil eden katkıları
özümlenmeden sosyalizm mücadelesi verilemez. (13)

1- Nazım Hikmet, Bütün Eserleri, Sofya Basımı, c.V., s.9
2- Brecht’in bu oyunu, Kaynak Yayınlarınca basıldı. Çeviren Sezer Duru, İstanbul,
Kasım 1986.
3- Rodinson, Les Temps Modernes, no.146, Avril 1958, s.1721 vd.
4- Rodinson, aynı yerde
5- Charles Dobzynski ile konuşmasında, aynı yerde, 65-66. nazım Hikmet’in
oyununun Moskova’da sahneye konacağı sırada, otorite sahiplerinin alacağı
tavırdan kaygılanan notları için bkz. Oyunun Kaynak Yayınlarına ait sunuşu
6- Rodinson, aynı yerde
7- Dobzynski ile konuşma, aynı yerde, s.66
8- Rodinson, aynı yerde
9- Dobzynski ile konuşma, aynı yerde, s.64
10- Aktaran Rodinson, aynı yerde
11- Dobzynski ile konuşma, aynı yerde, s.65-66
12- Les Temps Modernes, no.146, Avril 1958, s.1732 vd. Sartre’ın Kirli Eller ve
Siyaset Çarkı adlı oyunlarındaki temalarla Nazım’ın oyunları arasındaki yakınlık da
tartışılabilir.
13- Doğu Perinçek, Stalin’den Gorbaçov’a, Kaynak Yayınları