Ergenekon davaları daha başlamadan, Demirtaş Ceyhun, Halit Refiğ, Hayati
Asılyazıcı önderliğindeki yazar ve sanatçılar, Silivri duvarları önlerine gelmiş ve “Bizi
de alın” diye meydan okumuşlardı… Büyük sanatçının özgürlüğü işte bu meydan
okumadadır. Sizi duvarların arasına atmakla tehdit eden bir müesses nizam varsa,
özgürlük bu tehdidi geçersiz kılan duruştadır. Silivri ve Hasdal’a selam yollanan
yerde özgürlük başlar. Hapse düşmeyi ve hatta ölümü göze almak, özgürlüğe konan
sınırları iptal eder.
Yıkacağım,
Müesses edebiyatınızı, sizin,
Gök gürültüsünden ürken şiirinizi,
Ve tedbirli, teşvikli yazın dünyanızı.
Şair Hüseyin Haydar, dediğini yapmış, Türkiye’de 1980 sonrasının “müesses
edebiyatını” yıkmıştır. “Zor Günlerin Şiirleri” ve “Doğu Tabletleri” bir yönüyle müesses
edebiyatın mezar taşları, ama asıl özelliğiyle devrimci şiirin 2000’li yıllara açılan menzil
taşlarıdır. Kemankeşlerin en uzağa attıkları okun düştüğü yere diktikleri taş gibi,
Hüseyin Haydar da o taşları dikmiştir. Bundan sonra bütün yaylar oku, o menzilin
ötesine göndermek için gerilecektir.
Müesses Batı nizamına meydan okuyan şair
“Zor Günlerin Şiirleri”, müesses nizamla savaş şiirleridir. “Doğu Tabletleri” ise, o
savaşa bir uygarlık boyutu getirmiştir. Doğu Tabletleri, müesses Batı nizamına,
Doğu’nun evrensel uygarlık köklerine sarılarak meydan okumaktadır. Müesses
nizamla savaşan şiir, tarih içinde mevzilenir. Hüseyin Haydar, Nâzım Hikmetler’den,
Fazıl Hüsnüler’den, Attila İlhanlar’dan gelen bu devrimci geleneğe yeni bir soluk
vermiştir. Yenilik, ufkun genişlemesinde ve tarihsel derinliktedir.
Yunus Nadi Şiir Ödülü’nün Hüseyin Haydar’ın Doğu Tabletleri’ne verilmesi, 1980
sonrasının sayıklayan şiir nizamının yıkılmakta olduğunu gösteren bir işarettir.
Müesses toplumbilimine meydan okuma
Yunus Nadi Ödülleri, bu yıl yalnız şiirde değil, toplum bilimlerinde de müesses
nizamı geçersiz ilan eden bir kararı temsil ediyor. Dr. Arda Odabaşı’nın “Osmanlı’da
Sosyalizm, Türkçülük ve İttihatçılık - Rasim Haşmet Bey-” başlıklı kitabını bu köşede
iki kez işlemiştik (Aydınlık, 12 ve 13 Kasım 2011).
Türkiye’de bilim ve siyaset âleminde belli hurafeler vardır. Bunlardan biri de,
Avrupa merkezli “sosyalizm”dir. Bu “sosyalizm”, sözümona “enternasyonalist”tir;
“milliyetçiliğe” düşmandır; bağımsızlık hareketlerine karşı emperyalizmin
mevzisindedir.
Dr. Arda Odabaşı, Türkiye örneğinde, bütün Ezilen Dünya ülkelerinde görülen
bir olguyu ayrıntılı olarak işliyor: Milliyetçilik ve sosyalizm, bu ülkelerde birlikte
doğmuş ve gelişmiştir. Dr. Odabaşı, ilk Türkiye sosyalistlerinden Rasim Haşmet
örneğinde, Milliyetçilik ile Sosyalizm’in Selanik’te nasıl iç içe doğup geliştiğini çok
zengin bir tarih malzemesiyle tahlil etmektedir. Odabaşı’nın bu kitabı, toplumsal bilim
hayatımızda son yılların, en dikkate değer ürünlerindendir. Bilimsel yöntemi, özeni
ve çok zengin malzemeyi işlemesi nedeniyle bilim kitaplığımızın başvuru kitapları
arasındaki yerini almıştır.
Irmak Zileli’nin Eşik romanını okumadım. Ancak Yunus Nadi Ödülü’nü aldığı için
sevgili yeğenimi buradan kutluyorum.
Büyük aydının sınırlanamayan özgürlüğü
Yunus Nadi Ödül Töreni’nde Hüseyin Haydar ve Dr. Arda Odabaşı’nın
konuşmalarını Cumhuriyet gazetesi bile vermedi. Çünkü o konuşmalar müesses
nizama karşıydı. Türkiye’nin büyük aydınlarının ve yazarlarının geleneğini
sürdürüyordu.
Ergenekon davaları daha başlamadan, Demirtaş Ceyhun, Halit Refiğ, Hayati
Asılyazıcı önderliğindeki yazar ve sanatçılar, Silivri duvarları önlerine gelmiş ve “Beni
de alın” diye meydan okumuşlardı.
Büyük sanatçının özgürlüğü işte bu meydan okumadadır. Sizi duvarların arasına
atmakla tehdit eden bir müesses nizam varsa, özgürlük bu tehdidi geçersiz kılan
duruştadır. Silivri ve Hasdal’a selam yollanan yerde özgürlük başlar. Hapse düşmeyi
ve hatta ölümü göze almak, özgürlüğe konan sınırları iptal eder.
Yunus Nadi Ödüllerinin işareti
Cumhuriyet haber merkezi o selamı yazamıyor, ama Yunus Nadi Seçici Kurulları,
o duvarları tanımıyor: İşçi Partisi’nin 3 üyesinin bu yıl ödül alması, müesses nizamın
duvarlarının yıkılmakta olduğunu gösteriyor. Bu, çok önemli bir haberdir ve
önümüzdeki dönemi bildiriyor. Duvarlara hapsedildiği sanılan İşçi Partisi, her yerde
müesses nizamın karşısına dikilmektedir.
Tiyatroya açılan savaş
Müesses nizam, Devlet Tiyatrosu’nda sakız çiğneyerek özelleştirmeye
başlamıştı ve bugün çağdaş tiyatroya ve sanata karşı alenen savaşmaktadır. Bu
savaşla aslında kendi yıkımını ilan etmektedir. Tiyatroya savaş açanlar, tiyatro
sahnesini gerçek hayata taşımışlardır. Artık diktatörler, yalnız sahnede değil,
Ankara’da yıkılacaktır.
Bize hiç kimse ‘sen kimsin’ diye soramaz!
Sanatçıya “Sen kimsin” diyen müesses nizam, kim olduğunu Tiyatro sanatımızın
kıdemlisi Prof. Dr. Özdemir Nutku’dan öğrenmiş olmalıdır.
İşçi Partisi’ni parti yapan üyelerden Prof. Nutku, 18. İstanbul Tiyatro
Festivali’nin Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapılan açılış
gecesinde müesses nizama tarihin içinde seslenmektedir:
“Sadece biz, tiyatroyla uğraşanlar, 2500 yıldan beri kendimizi ispat etmiş
durumdayız. Bize hiç kimse ‘sen kimsin’ diye soramaz!”