İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:MODELİMİZ “HAKKÂRİ DİRENİŞİ” Mİ, YOKSA HAZİRAN İSYANI MI?

Kürdümüz, “PKK Direnişinin” yönettiği PKK belediyelerinde, ezilendir, itilendir, kakılandır, aşağılanandır, istismar edilendir, fuhuş ve uyuşturucuya itilendir. Bunlar PKK ve BDP yazarlarının dürüstçe yazdıkları olgulardır. Bir de Haziran İsyanına bakınız, Türk bay...

Tarih:

Kürdümüz, “PKK Direnişinin” yönettiği PKK belediyelerinde, ezilendir, itilendir, kakılandır, aşağılanandır, istismar edilendir, fuhuş ve uyuşturucuya itilendir. Bunlar PKK ve BDP yazarlarının dürüstçe yazdıkları olgulardır. Bir de Haziran İsyanına bakınız, Türk bayrakları altında çağdaşlık, kardeşlik, özgürlük toplumunu göreceksiniz. Başı dik yurttaş orada, Türk Kürt yürek yüreğe orada. Kürdü kendinden gören sevgi, hepsi orada. Türk milletinde birleşmek şovenizm değil, eşitlikte ve çağdaşlıkta birleşmektir. Bu, bir tarihsel durumdur, olgudur. İşte iki modelin özeti budur.

PKK ve BDP’nin yayın organlarında Güneydoğuda halkın durumu ve yerel yönetimler konusunda çok karamsar haber ve yazılar çıkıyor. En son Muzaffer Ayata’nın ve Delil Karakoçan’ın yazıları örnek verilebilir (Özgür Gündem, 22 ve 27 Haziran 2013). Anlattıklarına göre, her şey bozuk. Halk hoşnutsuz ve bezgin. Kamu hizmet yok. Temizlik yok. Yaratıcı olan, örnek alınacak bir iş yok. Yolsuzluk ve yozlaşma derin boyutlarda. Koyulaşan Ortaçağ karanlığı var. Cemaatler büyük tehlike ve kaosa yuvarlanış var. Uyuşturucu ve fuhuş almış başını gidiyor.

Denebilir ki, Türkiyemizin diğer bölgelerindeki yerel yönetimler çok mu farklı? İşte mesele buradadır. “Halkın partisi” olduğunu öne süren PKK ve BDP’nin yerel yönetimlerinde, AKP belediyelerinden farklı bir manzara olmalı, öyle değil mi? Ama fark gözükmüyor; hatta daha karanlık bir görüntü var.

Güneydoğu’da Antalya veya Eskişehir yok
Güneydoğu’da Prof. Dr. Mustafa Akaydın başkanlığındaki Antalya veya Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen yönetimindeki Eskişehir gibi halka hizmet eden başarılı bir belediye bulunmuyor.
Oralarda belediyeleri on yıldır PKK yönetiyor. Halka verdiği hiçbir şey yok, Halktan alıp götürdüğü değerlerin ise haddi hesabı yok. PKK’nin bütün iddiaları, yönettiği yerel yönetimlerde baştan sona çökmüştür. Bu konunun nedenleri üzerinde hepimizin düşünmesi gerekir.

İki model
Muzaffer Ayata’nın yazısında önemli bir ipucu var. Hakkâri’yi “Kürt kültürünün en güçlü olduğu ve Türk yaşam tarzının yaygınlaşmadığı bir bölge” olarak tanımlıyor. “Üstelik gerilla savaşının ve halk direnişinin en güçlü olduğu bölgelerden biri” diye yıldızlaştırıyor.
Buradan önümüze iki model çıkmaktadır.
Birinci model, yazarın tanımıyla “Kürt kültürünün ve PKK direnişinin en güçlü olduğu Hakkâri”dir.
İkinci model ise, yine yazarın deyişiyle “Türk yaşam tarzı”dır. Bu yaşam tarzı, Hakkâri’ye henüz ulaşamadığına göre, çağdaş yaşam kastediliyor.

Ortaçağ modeli ve Çağdaş Türkiye modeli
İki modeli biraz deşerseniz, “PKK direnişinin” yarattığı model ile Haziran İsyanıyla ortaya çıkan çağdaş Türkiye modeli ortaya çıkar.
PKK ve BDP’nin talepleri, hep “Kürt Kültürü ve PKK direnişi” eksenindedir. Hakkâri modeli, aslında bir programdır. PKK’nin programı diyebiliriz. O program, elbette PKK direnişinin en güçlü olduğu yerde oluşacaktır ve orada oluşmuştur: Yolsuzluk, Ortaçağ karanlığı, yoksunluk, uyuşturucu ve fuhuş.
Devrimci halk belediyesinin bulunduğu bir yerde bunların hiçbiri olmaz.
Türkiye’de Haziran isyanıyla yükselişe geçen yaşam tarzı ise, Kemalist Devrimle yaratılan ve kökü kazınamayan toplumdur.

Türkiye’de çağdaşlığın biricik temeli: Kemalist Devrim
Çağdaş toplumu, AKP’nin 12 yıllık iktidarı tasfiye edememiştir. Bu, Güneydoğu için de geçerlidir. Türkiye’de bağımsızlık, özgürlük, çağdaşlık adına ne varsa, Antalya’dan Diyarbakır’a kadar Meşrutiyetler ve Kemalist Devrim temelinden filizlenen güzelliklerimizdir. Karanlık olan ne varsa, onlar da Kemalist Devrimi yıkan karşıdevrimin getirdikleridir.

Diyarbakır’a Şeyh Sait heykeli dikerseniz…
PKK ve BDP yazarlarının yozlaşmadan, çürümeden, uyuşturucu ve fuhuştan yakınmak yerine nedenleri üzerinde düşünmelerini öneririm. Çok basit: Siz Diyarbakır Meydanına Şeyh Sait heykeli, Tunceli Meydanı’na Seyit Rıza heykeli dikerseniz, ürün olarak Fethullah Hoca biçersiniz. Böylece vatanımızda tarikat ve cemaat ağlarından başka bir şey öremezsiniz. Ve aldığınız hasadı siz kendiniz itiraf ediyorsunuz.

Haziran İsyanındaki Kürt
Bir de Haziran İsyanına bakınız, Türk bayrakları altında “Mustafa Kemal’in askerlerinin” çağdaşlık, kardeşlik, özgürlük toplumunu göreceksiniz. Başı dik yurttaş orada, Türk Kürt yürek yüreğe orada, Kürdü kendinden gören sevgi, hepsi orada. Türk milletinde birleşmek şovenizm değil, eşitlikte ve çağdaşlıkta birleşmektir. Bu, bir tarihsel durumdur, olgudur.
7 Temmuz 2013 günü Kadıköy Meydanı, şovenizmin, başka deyişle bağnaz milliyetçiliğin değil, Kürdü bağrına basan yurtseverliğin, kardeşliğin ve özgürlüğün meydanıydı. Haziran ve Temmuzda Edirne’den Kars’a kadar Türk bayraklarıyla ayaklanan halk hareketine bakınız, orada çağdaşlıktan, kardeşlikten başka ne görebiliyorsunuz? Kürdümüzü inciten en küçük bir davranışı duyan var mı? Haziran İsyanında Kürdümüz bizdendir, öteki değil bizdir. Haziran İsyanında Kürt, başı dik, namuslu, eşit, yaratıcı ve özgüvenli yurttaştır.

PKK yerel yönetimleri altındaki Kürt
Ama aynı Kürdümüz, PKK belediyelerinde ezilendir, itilendir, kakılandır, aşağılanandır, istismar edilendir, fuhuş ve uyuşturucuya itilendir. Bunlar PKK ve BDP yazarlarının dürüstçe yazdıkları olgulardır.
İşte iki modelin özeti budur.

Çağdaşlık ay yıldızlı bayrağımız altında olur
Türkiye’de devrim ve çağdaşlık, Türk Bayağı altında olur. O bayrağın kırmızısında Kürdümüzün de kanı ve ateşli sevdaları vardır.
Türkiye’de çağdaş ve namuslu bir yaşam kuracaksak, biricik temel Kemalist Devrimdir. Kemalist devrimi reddedenler, ister Türk ister Kürt, kim olursa olsun, Ortaçağ karanlıklarına ve yozlaşmalara yuvarlanır. Bunlar hepimizin ortak olduğu tarihsel gerçeklerimizdir.
Evet modeller ortadadır:
Hakkâri’yi Kadıköy Meydanı mı yapacağız, yoksa Kadıköy Meydanını Hakkâri mi yapacağız?
Bu sorunun cevabının Milliyetçilik ile ilgisi yoktur.
İlle de Hakkâri’deki hayatı seçiyoruz denirse, işte bağnaz ve karanlık Milliyetçilik odur.