“Devlet adamları fakir ölmelidirler ki, idare ettikleri milletler zengin ve mesut olsunlar. Devlet adamları cep doldurmaya kalkarlarsa millet, fakir, bedbaht olur, dava hezimete uğrar. Fakirlik içinde ölmek, devlet adamının, hele ihtilal şeflerinin süsüdür. İhtilal şefleri, devlet adamları fakirlikle taçlanırlar.”
Türkiye cumhuriyeti’ni mal mülk peşinde koşanlar değil, hayatını milletin istiklali için ortaya koyan devrimciler kurdu. Ve o Cumhuriyeti bugün hortumcular ve mal mülk düşkünleri yıkmaktadırlar. Bu büyük bir tarihi derstir ve Türk Devrimi’nin bilançosudur.
MAL MÜLK SAHİBİ OLMAK GİBİ BİR AMACIM OLMADI
17 Temmuz 2007 günü basın mensuplarını oturduğum eve davet ederek, mal varlığı ve yaşam tarzı konusunda sohbette bulundum. Söylediğim şuydu:
Bu dünyaya geldiğim gibi gideceğim. Hiçbir taşınmaz malım yoktur. Evim, arsam, yazlığım, bankada param vb bulunmuyor. Bundan dolayı hiçbir eksiklik duymuyorum.
Benim ve eşimin, taşınır mal olarak, 10 bin kadar kitabımız, bir piyanomuz, bağlamamız, curamız ve gördüğünüz gibi basit ev eşyalarımız bulunuyor. Bir de benim için maddi değil fakat sanatsal değerleri olan Fikret Otyam, Rasin, Abidin Dino, Prof. Dr. Aydın Ayan, Muharrem Pire, Erhan Yalvaç ile bir Çinli ve Rus ressamın tabloları ve Saim Bugay’ın Kızılderili Reisi heykelimiz var.
Eşim ve ben işçi emeklisi aylığı alıyoruz. Ayrıca onun Atatürk’ün Bütün Eserleri Genel Yayın Yönetmeni aylığı ve benim kitaplarımın telif gelirleri var. Gül gibi geçinip gidiyoruz. Toplumun sıkıntılarını paylaşmak, erdemli ve vicdanlı bir insan olmak için yararlıdır; iyidir.
Banka cüzdanım, çek defterim, kredi kartım yoktur.
Vicdanımdaki hesap, biricik hesabımdır.
Borcum, milletime ve insanlığadır. Her gün başka insanların emeği sayesinde var olduğumu duyarak yaşarım.
Bütün mal varlığım, bilincimde biriktirdiklerimdir ve yürek atışlarımdır.
Varlığımı Türkiye halkına ve dünya emekçilerinin varlığına adadığım için tarif edilmez bir mutluluk duyuyorum.
Hayatımın hiçbir döneminde mal mülk sahibi olmak gibi bir amacım olmadı. Hatta mal mülk sahibi olmak, bana can sıkıntısı verir. Yunus Emre’nin
“Mal da yalan mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan” dizelerindeki tavrını paylaşıyorum.
CUMHURİYETİN VE HZ MUHAMMED’İN MAL VARLIĞI FELSEFESİNİ HATIRLATIYORUM
Bu açıklamam üzerine, basında “Perinçek biraz da kendisine baksaydı” türünden yazılar çıktı. Bu yorumları, Cumhuriyetimizin bugün içine düştüğü çürümenin basındaki yansımaları olarak değerlendiriyorum.
Para peşinde koşmayan devlet adamlarını yadırgayan yazarlarımıza, Atatürk Devrimi’nin önde gelen düşünürlerinden Mahmut Esat Bozkurt’un, Hz Muhammed’in hayatını anlattıktan sonra özetlediği tarih dersini hatırlatıyorum:
“Devlet adamları fakir ölmelidirler ki, idare ettikleri milletler zengin ve mesut olsunlar. Devlet adamları cep doldurmaya kalkarlarsa millet, fakir, bedbaht olur, dava hezimete uğrar. Fakirlik içinde ölmek, devlet adamının, hele ihtilal şeflerinin süsüdür. İhtilal şefleri, devlet adamları fakirlikle taçlanırlar.” (Atatürk İhtilali I-II, Kaynak Yayınları, düzeltilmiş dördüncü basım, Nisan 2003, s. 66)
Hz Muhammed’in hayatından, Cumhuriyet devrimcilerinin çıkardıkları ders budur.
12 yaşındaki küçük oğlum Can Perinçek, bu satırları okuyunca, “müthiş” dedi.
Atatürk Cumhuriyetinin felsefesi buydu.
Şimdi bu felsefe niçin hor görülmektedir?
Herkesi düşünmeye davet ediyorum.
DÜNYANIN TADI
Tartışma, mutluluğu nasıl tanımladığımızla ilgilidir.
Benim mutluluk tanımım; eşim, çocuklarım, sevdiğim insanlarla beraber olmak; bilimsel çalışma yapmak; müzik, spor, tiyatro gibi sanat ve kültür faaliyetlerine katılmak; Türkiye halkına ve dünya emekçilerine hizmette bulunmaktır. Dünyanın tadını buralarda buluyorum.
Han ve hamam sahibi olarak yaşayabileceğim bir mutluluk keşfetmiş değilim. Mevcut emperyalist kapitalist sistemin tüketim kalıplarına esir olmayı budalalık olarak görürüm. Basit ve sade yaşamaktan zevk alırım.
Lise çağlarımdan beri mal ve mülke, tapuya ve paraya merak sarmadım. Elime geçen her şeyi arkadaşlarımla dostlarımla paylaştım. Bundan sevinç duydum.
SİSTEMİN MAKAM VE OLANAKLARINI REDDETTİM
Eğer paraya ve mala merak etseydim. mevcut politikacıların hepsinden çok daha erken, çok büyük olanakları elde edebilirdim.
Babam Sadık Perinçek, Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı idi ve 16 yıl milletvekilliği yaptı.
Dayım Turhan Olcaytu, komutanlarının “Genelkurmay Başkanı olabilir” diye sicil verdikler bir generaldi.
Hukuk Fakültesi öğretim kadrosuna girdim, Çok erken yaşta doktora yaptım ve geleceği çok parlak bir bilim adamı olarak görüldüm. Önüm açıktı ve sistem içinde her makam ve imkana ulaşmak için çok davetler aldım, çok kapılar açıldı.
Ancak bunlara itibar etmeyi bir an bile düşünmedim, sistemin adamı olmayı reddettim. Hayatımı halkın geleceğiyle paylaşma, halkın yönettiği bir Türkiye’de yaşama ve bunun için mücadele yolunu seçtim; Bilimsel Sosyalizmi benimsedim.
Bu emperyalist-kapitalist sisteme karşı örgütlü mücadelede yer aldığım için, babamın siyasal konumunun devamına, dayımın tümgenerallikten üst görevlere terfi etmesine engel olmuş bulundum. Bazılarının ulaşmak için taklalar attıkları mevki ve makamları, yalnız kendim için değil, yakınlarım için de reddetmiş oldum. Bundan yakınmadılar ve benim değerlerime değer verdiler; saygı gösterdiler. Böyle bir aile yapısı içinde büyüdüm.
Dört kuşakla hapis yattım ve işkencelerden geçtim ama, en büyük mutlulukları, en büyük sevinçleri yaşadım. Dünyanın en büyük zenginliklerini, saray ve mülklerini, devrimci yaşama değişmem. Parayla saadet peşinde koşmayı bir zavallılık ve ilkellik olarak görüyorum.
CUMHURİYETİ KİMLER KURDU KİMLER YIKIYOR
Türkiye Cumhuriyeti’ni mal mülk peşinde koşanlar değil, hayatını milletin istiklali için ortaya koyan devrimciler kurdu. Ve o Cumhuriyeti bugün hortumcular ve mal mülk düşkünleri yıkmaktadırlar. Bu büyük bir tarihi derstir ve Türk Devrimi’nin bilançosudur.
Bizim kurduğumuz cumhuriyet, özel çıkarı değil, milletin ortak çıkarını esas alıyordu. Emperyalizmin ve kapitalizmin Atlantik sistemine dahil edildikten sonra, Cumhuriyetin değerleri yıkıma uğradı. Artık bugün politikacıların mal varlığı konuşuluyor. Türkiye’nin son elli yılına bakınız, belli siyasal mevkilere gelenler hep küpünü dolduruyor. Sistem böyle kurulmuş.
Bu sistem, kendisine teslim olan sıradan politikacıları insanlıktan yoksun bıraktığı gibi, halka da kendi bencil ve yırtıcı değerlerini aşılıyor.
CUMHURİYETİ KİMLER KURTARACAK
Ve bu tarihi ders bir gerçeği daha ortaya koyar: Yıkımla karşı karşıya gelen Cumhuriyetimizi, mal mülk düşkünleri değil, mal ve mülke değer vermeyenler kurtaracak ve yeniden yapılandıracaktır.
Yalnız bizim cumhuriyetimizi mi, insanlığı kurtaracak olanlar da, aç gözlü çıkarcılar değil, hayatını halkla paylaşanlardır.
ÖZEL ÇIKAR SİSTEMİNİN SONU, KAMUCULUK GELİYOR
Hükümeti yönetenlerin mal varlıklarından daha önemli olarak, bugün insanlığın bu açgözlü, özel çıkar ve bireysel kar sistemiyle ne hallere düştüğünü ve nereye varacağını tartışmak gerekiyor.
Özel çıkar ve bireysel kar sisteminin sonuna gelinmiştir. Çünkü bu sistem, insanı yalnızlaştırdı, yırtıcılaştırdı, birer budala ve akıl hastası haline getirdi.
Özel çıkar ve bireysel kar sistemi, dünyanın damını deliyor; doğayı yıkıma uğratıyor; insanlığın artık bu sistem içinde gideceği bir yer kalmamıştır.
İnsanlık ancak büyük kolektif projelerle ve kamu mülkiyetiyle çözeceği sorunlarla karşı karşıya gelmiştir.