Ağaç kütüğünü tekerlek yapan çıkmayacak mı? Her buzağı biraz tosun değil midir? Mısır’da piramitler yerli yerinde duruyor mu? İnsanı nereye koyacaksınız? Devrim de bir süreç değil mi? Sürecin ana yönlerini görmeyecek miyiz? Devrimi kalıpların içine sığdırabilir misiniz?
Dünya öküzün boynuzunda duruyorsa, siz de o duran dünyanın üzerinde dünyaya durduğunuz yerden bakıyorsanız, hiç telaş etmeyiniz her şey yerinde durmaktadır. O zaman bilim adına, o zaman tahlil adına yapabileceğiniz tek iş, duran her şeyi kalıplara yerleştirmekten ibarettir.
Ağaç kütüğünü tekerlek yapan çıkmayacak mı?
Kalıplar da hazır durmaktadır zaten. Örneğin ağaç kütüğü her zaman ağaç kütüğüdür, hiçbir zaman hiç kimse o kütüğü tekerlek yapamayacaktır. Siz kütüğe bakacaksınız, kütük de size bakacaktır. Ama öyle olmuyor işte, siz kütüğe baksanız da, kütük size bakmıyor; birisi o kütüğü tekerlek yapıp üstüne biniyor ve tekerlek dönüyor.
Tohum hareket etmiyorsa, tohum yalnızca tohum ise eğer, toprağın altında sonsuza kadar yatacaktır. Kenger sütü hep sıvı olarak kalacak, kesinlikle katıya dönüşmeyecek ve sakız olamayacaktır. Buzağı buzağı ise, hiçbir zaman tosun, sonra da öküz olamayacak ve dünyayı boynuzları üzerinde durduramayacaktır.
Her buzağı biraz tosun değil midir?
Ama dünya güneşin çevresinde ve kendi çevresinde dönüyorsa, aynı ırmakta iki kez yıkanılmıyorsa, o zaman yapacağınız iş, hareketin kendisini anlamaya çalışmaktır. O zaman her olayı kalıplar içinde değil, hareket halinde, başka deyişle süreçlerle açıklayabilirsiniz.
Her tohum, biraz ağaçtır. Her buzağı biraz tosundur. Her tosun biraz öküzdür. Her öküz dün tosundu ve önceki gün buzağıydı. Süreç, buzağıdan tosuna doğru gitmektedir. Her şey, hem biraz kendisidir, hem dünüdür ve hem de yarınıdır.
Mısır’da piramitler yerli yerinde duruyor mu?
Bu girişin, Mısır bağlamında olduğunu kestirmişsinizdir.
Mısır’da Mübarek rejimine karşı halk hareketinden beri her güç yerli yerinde duruyor. Piramitler, bildiğiniz eski piramitler. Piramitler ve firavunlar hep tahtlarında oturuyorlar. Putlar, Kâbe’deki yerlerini koruyorlar. Onlara kimse dokunamıyor. Halk aynı halk. Gericilik aynı gericilik. Ordu aynı ordu. ABD hep aynı ABD. Ortadoğu aynı Ortadoğu. Hiçbir şey değişmiyor. Her şey yerli yerinde duruyor. Kalıplar, maşallah hiç bozulmuyor. Güçler arasındaki ilişkiler, kuvvet dengeleri hiçbir şey değişmiyor. O zaman olayın darbe mi yoksa devrim mi kalıbından birinin içine yerleştirilmesinden başka bir açıklamaya da gerek kalmıyor.
İnsanı nereye koyacaksınız?
Prof. Dr. Mehmet Yuva, çok önemli bir soru sordu: “İnsan bu olaylarda nereye konulmalıdır? İnsan bu kavgalarda ve çelişkilerde sadece kullanılan bir unsur mudur?” (Aydınlık, 14 Temmuz 2013)
Bu soruya evet cevabı verildiği zaman, geriye bir tek “aktör” kalıyor, o da ABD’dir. İpler onun elindedir ve bütün oyuncular da onun verdiği rolleri oynamaktadır. Ve bütün yollar, “bu halklar adam olamaz” yargısını ispatlamaya varıyor.
Ancak öyle değil işte. Bakın piramitlerin yerinden oynamadığını düşünenler, iki yıldan beri her gün Beşer Esad’ın günlerinin sayılı olduğunu ilan ediyorlardı? Ne oldu? Zayıf gördükleri Suriye, ABD emperyalizmini, BOP Eşbaşkanlarını, Suudî kralları ve Katar şeyhlerini, cümlesini bozguna uğrattı. Beşer Esad değil, Mursî yıkıldı ve Tayyip Erdoğan-Abdullah Güller yıkılıyor. Her şeye hükmeden ABD efsanesi yerle bir oldu. Zayıf denen, güçlü sayılanı yendi. Meğerse Beşer Esad, diktatör değil, halkına önderlik eden bir Asur kahramanı imiş. Süreci görseydiniz, bunların hepsi ta başından hakikatti.
Devrim de bir süreç değil mi?
İki-üç yıl önce başlayan Arap Baharında sahneye çıkan bir halk var. Ve o halk, yalnız Mübarek’in ve arkasından Musrî’nin kurulu düzenini yıkmakla kalmadı, o eylemlerde kendisi de değişiyor. Deneyimler kazanıyor, bilinçleniyor, örgütleniyor ve tarihe gittikçe daha geniş ölçülerde kendisi adına müdahale ettiği bir süreci yaşıyor. Mesele, o süreci görebilmektedir. Nereden nereye gidiyor?
Sürecin ana yönlerini görmeyecek miyiz?
- ABD, bütün dünyada ve özellikle bölgemizde güç kaybetmektedir ve ipleri elinden kaçırmıştır, olayları denetleyemiyor, ancak başka güçlerin etkin olduğu olaylara göre vaziyet alıyor. ABD, artık yön veren bir güç değil, süreci dizginlemeye, saptırmaya çabalayan bir güçtür.
- ABD’nin işbirlikçisi olan sınıflar ve siyasal hareketler, merkezkaç eğilimi içine girmişlerdir. Bu güçler üzerindeki ABD denetimi zayıflıyor; halk etkisi ise gelişiyor.
- Bölge ülkelerinin orduları, yirmi yıl, on yıl, hatta iki yıl öncesinin orduları değildir. Bu ordular üzerindeki emperyalist denetim zayıflıyor, millî eğilim güçleniyor. Kaldı ki, coğrafyamızın devrimci geleneği olan ülkelerinde silahlı kuvvetlerin tarihi devrimler tarihiyle iç içedir.
Devrimi kalıpların içine sığdırabilir misiniz?
Bu süreçleri göremediğimiz zaman, elimizde hurafelerden başka bir şey yoktur. O hurafeler de kalıplardır. Ve o kalıpların içine devrimi koyamazsınız. Çünkü devrim kalıpların kırılmasından başka bir şey değildir. Kafanızdaki kalıpları kıramıyorsanız, devrimin tohumu hiçbir zaman toprağa düşmeyecektir; hiçbir zaman çimlenmeyecektir, göğermeyecektir ve çiçek açmayacaktır.
Mısır’da darbe mi oldu, yoksa devrim mi oluyor?
Türkiye’de Taksim’de başlayan Halk Hareketi kendiliğinden mi, yoksa örgütlü mü ve hangi cevheri barındırıyor?
Bu sorulara farklı konumlardan verilen bütün cevaplar, biraz doğrudur. Hepsinin toplamı ise göreli en doğrusudur.
Bu hareketlerin ilkelliğini görmek isteyenler ilkelliklerini görüyor, içindeki devrimci yeteneği görenler o gerçeğe vurgu yapıyor.
İkinciler, kuşkusuz daha doğrudur. Ama onların da sürecin tohumdan ağaca doğru gittiğini anlamaları gerekiyor. Süreç dediğimiz budur zaten.
Kalıplar hazırdır, dökülmüştür. Hayatı içine sığdıramazsınız.
Süreçler ise, hazır değildir. Hareketin kendisini özgün olarak anlamak zorundasınız.
Daha önemlisi, bulunduğunuz mevzidir. Siz devrim istemiyorsanız, her şeyi kalıpların içinde görmeye mecbursunuz.
Devrimci bir konumdaysanız, sürecin içindeki tohumu görebilir ve filizleneceğini anlayabilirsiniz.