Tayyip Erdoğan, “engel” olarak ilan ettiği Kuvvetler Ayrılığı’nın ne olduğunu biliyor mu? Peki onu eleştirenler? Kuvvetler Ayrılığının kökeninde ne var, biliyor muyuz? Montesquieu, demokrat mıydı, yoksa soyluların avukatı mı? Kuvvetler Ayrılığı kuramı niçin icat edildi? Atatürk’ün ihtilal hukuku despotluk muydu yoksa, demokrasi mi? Demokrasi dizginleri toplarsa ne olur, bırakırsa ne olur?
Kuvvetler Ayrılığının abecesi bilinmiyor.
Demokrasinin abecesi de bilinmiyor, meçhule yazıldı.
Bilgisi olmayanların en başında BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan bulunuyor.
Tayyip Erdoğan bilmiyor
Çünkü Başkanlık Sistemi, Kuvvetler Ayrılığının en katı biçimidir. Başkanlık sisteminde yürütme, yasama ve yargı organları birbirlerinden yüksek duvarlarla ayrılır. O nedenle Başkanlık Sistemini getirmek isteyen Tayyip Erdoğan’ın Kuvvetler Ayrılığını engel görmek bir yana, daha aşırı ölçülerde savunması gerekirdi.
Öyle görülüyor ki, Tayyip Erdoğan başkanlık rejimini padişahlık gibi bir şey sanıyor. “Başkanlık” vurgusu, Tayyip Erdoğan’ın boyunu aşan ihtirasları içinde, anlaşılan böyle yankılanıyor.
Eleştirenler de bilmiyor
Tayyip Erdoğan’ı eleştirenlerin de başkanlık rejiminden habersiz oldukları görülüyor. Çünkü Kuvvetler Ayrılığı ile Demokrasiyi ve Hukuk Devletini özdeş görüyorlar.
Örneğin Hasan Cemal “Kuvvetler ayrılığı olmadan demokrasi olmaz” ve “Kuvvetler ayrılığı olmadan hukuk devleti olmaz” gibi yargılarda bulunuyor (Milliyet, 19 Aralık 2012).
Oysa Kuvvetler Ayrılığının kökenlerine baktığımız zaman, orada demokrasiyi değil, kralı buluyoruz.
Montesquieu kimdir
Kuvvetler Ayrılığının babası, bilindiği üzere Montesquieu’dur. Şu anda kamuoyunda dolaşan söylentiye göre Montesquieu, büyük bir demokrattır. Hatta şu son günlerde onu demokrasinin kuramcısı olarak görenler bile var.
Oysa soylu bir avukat olan Montesquieu, soyluların avukatlığını yaptı. Kuvvetler Ayrılığı kuramını demokrasi için değil, soyluların konumunu krala karşı korumak için ileri sürdü. Rousseau, onu tutuculuğu nedeniyle eleştirdi. XV. Louis döneminde kralın iktidarına karşı konumlarını güçlendiren soylular, Ortaçağı geri getirme olanağına sahip değillerdi. Ancak Montesquieu’nün Kanunların Ruhu Üzerine adlı eserindeki Kuvvetler Ayrılığını destekleyerek mevzilerini korumaya çalıştılar.
Montesquieu, Fransız Devrimine giden süreçte yasama yetkileri ile soyluların ve kralın yetkilerini az çok dengeleyecek bir çözüm üretmişti.
Bu nedenle Kuvvetler Ayrılılığı, Cumhuriyet davasının ve demokrasinin çözümü olarak değil, krallıkla uzlaşmanın formülü olarak dünyaya geldi.
Devrim sürecinde Kuvvetler Ayrılığını savunanlar, yasama yetkisine sahip olan meclis ile kralın başında bulunduğu yürütmenin iktidar alanlarını ayırarak, aslında krallığı koruma çabasındaydılar.
Atatürk’ün ihtilal hukuku
Bu konularda yeterli bilgiye sahip olmayan Taha Akyol’un da, Atatürk’ü demokrasi düşmanı bir konuma yerleştirme gayretine girdiği görülüyor. O’na göre Atatürk, Rousseau’nun Kuvvetler Birliği sistemini savunduğu işin “müstebitler” sınıflamasına dahil ediliyor. “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” adlı kitabını bunun için yazmış.
Topla dizginlerini demokrasi!
Demokrasinin öncelikle toplumsal bir temeli olduğunu anlamak istemediğimiz zaman, bu tür şaşkınlıklar kaçınılmaz oluyor.
Her Cumhuriyet, dolayısıyla her demokrasi, kralları yıkarken ve Ortaçağı temizlerken, dizginleri toplar, iktidarı bir bütün olarak kullanmaya yönelir. Demokratik devrimin iradesi, bölünmeyi sevmez. Demokratik devrime direnen gericilik ise, halkın iktidarını bölmeye ve kendisine bir iktidar alanı açmaya çalışır.
Bu nedenle demokrasinin kuruluş aşamasında, Cumhuriyetçiler kuvvetlerin birliğinden yana olmuşlardır. O koşullarda Kuvvetler Ayrılığı, krallıkla ve derebeyleriyle uzlaşmanın siyasal-hukuki çözümüdür. Bu nedenle Fransa’da Rousseau ve Türkiye’de Atatürk gibi devrimci-demokratlar Kuvvetler Birliğini savundular.
Demokrasi düşmanları bunu anlayamaz, daha doğrusu anlamak istemez.
Kralın saltanatı ile millet egemenliğini
uzlaştırma formülü
İngiltere’nin, Fransa’nın ve Türkiye’nin anayasa tarihine göz atarsak, Kuvvetler Ayrılığının hep kral/padişah ile Milli Egemenlik arasında dengeler üretmek için gündeme geldiğini ve uygulandığını görürüz. Kralların tahtına dokunmayan meşrutiyet rejimleri, bütün dünyada Kuvvetler Ayrılığını getirmişlerdir.
Kralın yerine Cumhurbaşkanının geçtiği rejimlerde ise, bu çözüm yine azınlık çıkarları ile halk yönetimi arasında denge kurmak için uygulanmıştır.
Sonuç olarak Kuvvetler Ayrılığı, egemenliği paylaşmak istemeyen halk sınıflarının temsilcilerine karşı, büyük sermaye-toprak ağalığı ittifakının anayasal çözümü olmuştur.
Kuvvetler Ayrılığı ne zaman ve kime engel
Ne var ki demokratik devrimi geri püskürten gericilik, dengeler kendisinden yana dönünce, yürütmeyi güçlendiren diktalar kurmuş ve yasama ile yargıyı da avuçlarına almak için Kuvvetler Ayrılığını bir engel olarak görmüştür.
Bütün bu tarih özeti gösterir ki, Meclis Hükümet rejimi, Parlamenter Rejim veya Başkanlık Rejimi gibi hükümet sistemleri, tek başlarına demokrasiyi ve tek başlarına hukuk devletini temsil etmezler.
Kabına değil içine bak
Demokrasi, bu hükümet sistemlerinin ötesinde, krallığın, ağalığın, ruhbanlığın iktidarının yıkılması ve halk yönetiminin oluşmasıdır. Demokrasinin içeriği budur!
Bir ülkede demokrasinin ve adaletin varlığına, Kuvvetler Ayrılığına bakarak değil, iktidarın halkla ilişkisine bakarak karar verebiliriz. Demokrasi, özgür ve örgütlü halkın iktidarıdır.
Kuvvetler Birliği, köklü bir demokrasinin kurumu olabileceği gibi, bir mafya-tarikat diktasının aleti de olabilir.
Kuvvetler Ayrılığı ise, bir azınlığın çıkarını korumak için, demokrasiye karşı kullanılabileceği gibi, dikta eğilimlerine karşı demokrasi ve hukuk devletimi savunan güçlerin kalkanı da olabilir.