Komutan, üzülmek yerine, düşmanın kaleyi içerden çökerten harekâtını bozguna uğratmalıydı. İç cephenin düşmesine boyun eğen bir komutan, savaşmayacağını ilan etmiş oluyor.
Oysa Genelkurmay Başkanı, Türkiye’nin savunma stratejisini değil, ABD stratejisini savunuyor ve uyguluyor. ABD stratejisine göre konuşlanıyor ve yığınak yapıyor.
Bir ordu gösterin, 1052 subayı esir alınmış ve o ordu savaşabiliyor.
Mayınlar önceki gün Tunceli’ye, ondan önce Bingöl’e, Çukurca karayoluna, Şemdinli’ye, Beytüşşebap’a, Foça’ya döşenmeden önce Türk Silahlı Kuvvetleri’nin altına döşenmiştir. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İnternet Andıcı, Kafes, Amirallere Suikast, Gölcük Aramaları, Askeri Casusluk, Şantaj, Fuhuş, Hipnoz, 28 Şubat, Erzincan, Malatya Zirve’de her mayın patlayışında, Türk Ordusu yalnız komutanını kaybetmedi, saygınlığını, özgüvenini, kararlılığını da kaybetti. Dünya tarihi, böyle bir savaş görmedi. Türk Silahlı Kuvvetleri, Ergenekon-Balyoz operasyonlarında Cumhuriyet tarihinin ilk yenilgisini aldı.
Önce komutanı vurdular
Türk askerinin komutanını adliyede vurdular. 27 Eylül 2012 gününde tam 1052 Harbiyeli ve astsubay tutukluydu. 32 subay için daha tutuklama kararı var.
Tutuklu askerlerin 100’den çoğu general ve amiraldir. Yalnız Balyoz davasında tutuklu general ve amiral sayısı son tutuklamalarla 100’ü geçti (Hasdal Askeri Cezaevi’nde tutuklu Kurmay Albay İkrami Özturan’ın Ağustos ayında saptadığı sayılara, daha sonraki tutuklamaları da ekledik. Bkz. Emin Ölaşan, Sözcü, 22 Eylül 2012).
İç cephenin düşmesine teslim olunca
Genelkurmay Başkanı niçin üzülüyor?
Silah arkadaşları duvarların içinde yattığı için mi?
Yoksa Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş yeteneğine çok ağır darbeler indirildiği için mi?
Öncelikle Ordunun Ankara’dan, iktidar mevzilerinden vurulmasına üzülmeliydi.
“Üzülme” sözcüğü yersiz, siz de okurken fark ettiniz kuşkusuz. Komutan, üzülmek yerine, düşmanın kaleyi içerden çökerten harekâtını bozguna uğratmalıydı. İç cephenin düşmesine boyun eğen bir komutan, savaşmayacağını ilan etmiş oluyor.
Tutuklu Harbiyelilerden “Yargı sürecindeki personel” diye “porselen” der gibi söz etmesi de soğukluğu yansıtıyor. Türk Ordusunun geleneğinde “personel” yoktur, silah arkadaşı vardır.
Kurmay subaya tek soru
Hatta manzara, daha da ürkütücüdür. Genelkurmay Başkanı, iç cephede direnmediğine göre, bu oyunun içinde demektir.
Bunu düşündüren son olay, Org. Özel’in “PKK’yi İran ve Suriye’nin desteklediği” açıklamasıdır. Bu beyanat, bir kurmay subay açıklaması değildir (Bkz. Türkiye gazetesi, 26 Eylül 2012).
Tek soru soruyoruz:
Ergenekon-Balyoz vb. operasyonları da İran ve Suriye mi yaptı?
PKK’yi Beşiktaş, Silivri, Ankara, İzmir ve Diyarbakır adliyelerinden destekleyen kapsamlı harekât kimin eseri?
Yoksa “Diyarbakır’ı merkez yapacağız” diyen de İran ve Suriye mi?
Abdullah Gül, “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma”yı İran Dışişleri Bakanıyla mı yaptı?
Suriye’yi bölerek, Akdeniz’e uzanan “Kürdistan” harekâtının başında, yoksa Beşer Esad ve Ahmedi Nejat mı var?
Vatan savunmasını izne bağlarsanız
Vatan ve Cumhuriyet savunmasını “ABD’nin iznine” bağlayan bir Genelkurmay Başkanı görevini yapamaz. Çünkü bugün ülke bütünlüğüne ve Atatürk Devrimi’ne yönelen tehdit, Suriye, İran ve Irak’tan değil, ABD’den geliyor.
Daha önemlisi bugün Türkiye’nin yeniden bütünleştirilmesi, ancak ve ancak Suriye, Irak ve İran ile işbirliği yapılarak hayata geçirilir. ABD planını bozacak tek ama tek denklem budur.
Silah arkadaşlarınızı kim niçin hapse attı?
Oysa Genelkurmay Başkanı, Türkiye’nin savunma stratejisini değil, ABD stratejisini savunuyor ve uyguluyor. ABD stratejisine göre konuşlanıyor ve yığınak yapıyor.
Ve ABD stratejisi yalnız Irak, İran ve Suriye’yi değil, Türkiye’yi bölmeye yönelik.
ABD stratejisinin tanımladığı mevziye giren bir komutanın, silah arkadaşlarının hapishanelerde olmasına üzülmesi de inandırıcı olamaz. Çünkü ABD’nin Suriye, Irak ve İran’ı hedef alan stratejisi, Türk Ordusunun Mustafa Kemal birikimini temizlemeyi gerektiriyor. Aslında temizlenen, Kemal’in askerleri de değil, doğrudan TSK’nin kendisidir.
Bir komutan düşününüz ki, komutanı olduğu Orduyu imha etmeye yönelik stratejide görev ve sorumluluk üstlenmektedir.
Savaş hilesi
Umutların Yargıtay için canlandırılması gayreti de, aynı rolün bir parçasıdır.
Balyoz tutuklusu Harbiyeliler, Hükümden evvel “tahliye olacaksınız” haberleri yollanarak aldatıldı. Onları bu kez de Yargıtay beklentileriyle denetim altında tutma planı yürütülüyor. Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, diğer AKP yöneticileri ve Org. Özel, hep bir ağızdan bu umudu besliyorlar. Bu da bir savaş hilesi!
Bugün düşmanın bütün savaş hileleri, PKK ile “barış yapma” ekseninde birleşiyor. Türkiye, “barış, barış” sloganıyla kanlı bir tuzağa götürülüyor.