Uluslararası düzeyde bilim adamı Rennan Pekünlü iki yıl bir ay hapse mahkûm oldu. Rica etsek Yaşar Kemal ve Zülfü Livaneli kaygılanmazlar mı? Ve de CHP, bir Salı konuşmasında kaygısını dile getirse! Kaygısız aydınlar da var. Hakikat aşkıyla dik duranlar. Özdemir İnce, Yıldırım Koç, Levent Kırca, Sarper Özsan, E. Gen. Servet Cömert; arkalarında bir ordu varmış gibi dik duran nice aydın!
Uzay Bilimi Profesörü Rennan Pekünlü’nün mahkûmiyetini Yargıtay’da onandığını öğrenince, nerde o “kaygılıyız” diye bildiri yayımlayan aydınlarımız sorusu hemen akla geliyor.
Rica etsek kaygılanmazlar mı?
Evet nerede?
Nerede Yaşar Kemal?
Nerede Zülfü Livaneli?
Rica etsek, bir bilim adamının türbanlı öğrenciyi derse almadı diye iki yıl bir ay hapse atılmasından kaygılanmazlar mı?
Orhan Pamuk, Pekünlü’nün hapse mahkûm edilmesi nedeniyle kaygısını açıklasa, Nobel ödülünü elinden geri alırlar mı? Bu da bir kaygı olmalı.
Rica etsek Atatürk’ün devrim için kurduğu Cumhuriyet Halk Partimizin yöneticilerine, bir Salı günü söylevini de Pekünlü’yü hedef alan Cadı Avına ayırmazlar mı?
Kaygılı aydının kafasındaki sorular
Kaygılanmak için sistemin yakın ve uzak merkezlerinden işaret almak mı gerekiyor?
Acaba cemaatler ne der? Ya da uluslararası camianın ruhsatı var mı? Soros da kaygılanıyor mu acaba?
Türkiye karanlık uçurumlara itilirken ve halk ayaklanmışken, “kaygılı” aydınların kafasındaki sorular bunlardır.
Peki şu sorular mevcut değil midir?
Uluslararası düzeyde bir uzay bilimi adamının, geçerli hukuku ve Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulayarak türbanlı öğrenciyi derse almadığı için iki yıl hapse atılması, kimseyi kaygılandırmıyor mu?
Yargının bilimi boğması, herhangi bir endişeye neden olmuyor mu?
Arkalarında dünyanın en büyük orduları var
Aslında bu yazıyı 1 Temmuz 2013 günü Özdemir İnce’yi ve Yıldırım Koç’u okuyunca yazacaktım.
İnce, “sanatçıların kaygılıyız bildirisini imzalamazdım” diyordu. Bildiricilere soruyordu:”Arkadaşlar, ‘ortada gene bir öfke ve nefret duygusu var’ demek, ne demek acaba?”
İktidarla “el sıkışma” fırsatı arayan bildiriyi eleştiriyor ve halkın isyan ettiği koşullarda, kaygı makamından yapılan açıklamayı kim yazdı diye soruyordu.
Yoksa bir “istidacıya” mı yazdırmışlardı.
Yıldırım Koç ise, Lice’de jandarma karakoluna yapılan saldırının karşısına dikiliyordu. Herhangi bir kimse yanında mı, yanına ve arkasına bakmadan.
Levent Kırca da onlar gibi, öyle bir duruşu var ki, arkasında dünyanın en büyük orduları var.
O resmi, Demirtaş Ceyhun ve Halit Refiğler 2008 yılı Ekim ayında “Bizi de alın” diye Silivri kapısına dayandıkları zaman görmüştüm. 20-30 kişiydiler ama ordu gibiydiler ve 13 Aralık 2012’de, 8 Nisan 2013’te ordu oldular. 5 Ağustos’ta Silivri Kalasını onların orduları kuşatacak.
Hakikat aşkı
aydını insanlıkla birleştiriyor
İşte başı dik aydın duruşudur bu.
Devrimci aydın karakterinin en önemli özelliği, hakikat aşkıdır. Hakikat, her zaman kamuyla birliktedir. Başı dik aydın, hakikat uğruna cereyanları göğüslerken, aslında insanlıkla bütünleşir.
O nedenle başı dik aydınlar, arkalarında dünyanın en büyük ordusu varmış gibi dururlar, duruyorlar.
İlerde size Sarper Özsan’ları, Servet Cömert’leri de anlatacağım. Hakikati savunmak için ikinci bir insana ihtiyaç duymayan aydınları.
Aydınlarımızın Rennan Pekünlü’ye ihtiyacı var
Rennan Pekünlü de onlardan biridir. O’nun dik durmak için kimseye ihtiyacı yok. Hakikat savaşında olmak O’na yetiyor. Ancak aydınlarımızın dik durabilmek için Rennan Pekünlü’ye ihtiyaçları var. O’nun yanında durmak, bir aydın için mutluluk kaynağıdır.