İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:KİMLER “BEN TÜRKÜM” DİYOR?

50 yıl önce Salzburg İstasyonundaki Türk, acaba şimdi nerede? Hun Kağanı Mao Tun 26 ülke halkını ne yaptı? Sayın Tansu Bele ve Sayın Gülser Ayanoğlu’nun babaanne ve anneannelerinin kimlik beyanları.

1962 yılı yazıydı. 50 yıl olmuş.
Hukuk Fakültesi ikinci ...

Tarih:

50 yıl önce Salzburg İstasyonundaki Türk, acaba şimdi nerede? Hun Kağanı Mao Tun 26 ülke halkını ne yaptı? Sayın Tansu Bele ve Sayın Gülser Ayanoğlu’nun babaanne ve anneannelerinin kimlik beyanları.

1962 yılı yazıydı. 50 yıl olmuş.
Hukuk Fakültesi ikinci sınıfından üçe geçtim. Almanya’da hem çalışacağım, hem de Almanca öğreneceğim.

Garbis’in kimlik beyanı
Salzburg, Avusturya Almanya sınırında son istasyon. Alman polisi pasaport kontrolü yaparken, bizim Türklere kaba davrandı. Bunun üzerine uyardım. Beni eşyalarımla birlikte trenden indirdiler ve karakola götürdüler. Tren gitti.
Karakolda bir yurttaşımız daha var, pasaportunu beğenmemiş, onu da indirmişler.
Almanya’ya ilk giden işçilerden. “Ağbi” diye konuşuyor, “Biz Türk olduğumuz için bizi indiriyorlar” diyor ve basıyor kalayı Alman polisine. “Elime bir kibrit versinler, bütün Almanya’yı yakarım” diye devam ediyor. Tanışıyoruz, adı Garbis. Sürekli Türk olduğumuzu vurguluyor.
Biz Salzburg İstasyonunda trenden indirilen iki Türk çetin bir mücadeleden sonra, üç saat sonra gelen ikinci bir trenle Almanya’ya giriyoruz.

26 ülke halkı nasıl Türk oldu
Hun Kağanı Mao Tun, Çin imparatoruna MÖ 176 yılında yazdığı mektupta, “26 ülkeyi aldım, halklarını Hun yaptım” diye yazar. En güzel Türk tanımlarındandır.
6-15. yüzyıllar arasında Çin’den Avrupa içlerine kadar bütün ticaret yollarında Türkçe konuşulur. Ve yolların üzerindeki halkların birçoğu Türk olmuşlardır.
Sözü uzatmayalım. Bakın Türk kendisini nasıl tanımlıyor. Bu konuda o kadar çok mektup geliyor ki…
Sözü Sayın Tansu Bele ve Sayın Gülser Ayanoğlu’na bırakıyorum.

Tansu Bele:
Babaannemizden öğrendiğimiz kimlik
Babaannem Gürcü’ydü ve sarayda büyümüştü. Ama dedem Adapazarı Ziraat Müdürü Kâmil Bey’le evlenip Hendek’e gelin gelmiş, Kurtuluş Savaşı’nda on yaşında oğluyla (babam) ve eşiyle birlikte çetelerin ve Yunan ordusunun elinden kurtulmak için oradan oraya kaçmış (çünkü dedem Kuvvacıydı) köylerde saklanarak savaşa katılmış bir Türk kadınıydı. Ona “sen Gürcü müsün” dediğimde bana, “Hayır, Anadolu’da tek millet vardır: Türk Milleti. Onu da biz tüm Anadolu halkları elbirliğiyle canımızı dişimize takarak, can vererek kurduk, dolayısıyla hepimiz Türküz.” yanıtını vermişti.
O zaman ulusallığın (ve milliyetin) ne demek olduğunu ve nasıl kazanıldığını anlamıştım. Anadolu halkı da bunu böyle bilir.
Ulusallığın ne olduğunu (ayrıca etnik kimlik olmadığını), Fransa da pek güzel bilir. Ama ulusallığını kazanabilmek için yıllarca savaşım vermiş Fransa, Fransız Devrimi’ni yerle bir edip yerine imparatorluğunu ilân eden Napoleon’un küçük adamlığından bugün bile kendisini kurtarabilmiş değildir! Bu yüzden Türkiye’nin işgaline katılan Fransız ordusunun subayları gibi (Mehmet Perinçek ne güzel yazmış) bugün de Kurtuluş Savaşı’mızla kazandığımız ulusallığımızın (Türk Milleti olmamızın) değerini ve bununla duyduğumuz övüncü anlamamaktadır ya da anlamazdan gelmektedir!

Gülser Ayanoğlu:
Nenelerimizle dedelerimizi birleştiren kimlik
Tam bir Atatürkçü olan anneannem Çeçen kökenliydi. 1800’lerin ortalarında Kırım’dan Kafkasya’ya geldikleri, Rus işgaliyle de Erzurum’a göç ettikleri biliniyor. Anne, baba erken ölmüş yetim büyümüş. Anneannemi 10 yaşındayken Kemaliyeli olan ( Eğin ) dedemle nişanlamışlar. Dedem beş sene sürecek askerliği sırasında Balkan Savaşlarına da katılıyor. Askerlik bitince evleniyorlar.
Belki bir sene sonra dedem iki kardeşiyle beraber Erzurum cephesine gönderiliyor. Kendisi şehit, kardeşlerinden biri kayıp, biri gazi oluyor. Annem de babasız büyüyor.
Benim babamın baba tarafı büyük bir ihtimal Kerkük’ten gelmiş. Akraba ilişkileri kaybolmuş olsa da birkaç aile aynı soyadı taşıyor. Babamın anne tarafı da Kemaliyeli…
Şehit torunu ve şimdi bir asker eşi olarak ülkeme bağlı olmama imkânım var mı? Bu duygularla yazdığım küçük bir şiiri kabul ederseniz sevinirim.

ANADOLUYUM
Yüreğimde bir yol var sılaya gider
Ayak izleri dizilmiş birbiri ardına
Yol uzun, zamansa çok kısa
Bir soyum Kerkük, bir soyum Kırım
Ben bütünüyle Anadolu’yum.
*
Şimdi çok uzaklardan geliyor
Hücum borusunun sesi
Kırbaçların şakırtısı, atların kişnemesi
Zamanıdır, Sura üflenecek biliyorum.
Ben bütünüyle Anadolu’yum.
*
Dağlar başkaldırmış gökyüzüne
Hırsından yüreği alev, alev yanıyor.
Bir patlasa gökyüzü kara duman
Bu hışmın önüne geçemez insan
Oysa cehalet haykırıyor “geliyorum.”
Ben bütünüyle Anadolu’yum.
*
Bir elim Balkanlar bir elim Asya
Kaç kere doldu boşaldı dünya
Her durakta Şanlı Türk varsa
Tarih yeniden yazılacak diyorum.
Ben bütünüyle Anadolu’yum.