“Devlet adamları fakir ölmelidirler ki, idare ettikleri milletler zengin ve mesut olsunlar. Devlet adamları cep doldurmaya kalkarlarsa millet, fakir, bedbaht olur, dava hezimete uğrar. Fakirlik içinde ölmek, devlet adamının, hele ihtilal şeflerinin süsüdür. İhtilal şefleri, devlet adamları fakirlikle taçlanırlar.”
Yurttaşlarımıza Ramazan ayında sağlıklar, güzellikler diliyoruz.
Rotamız da Ramazan gündemine girmiş bulunuyor.
Oruç, bizim bildiğimiz bütün dinlerde var. Nefis terbiyesi, insanlığın en önde gelen erdemlerindendir. Aç gözlülük, çıkarcılık, bencillik, yiyicilik, bütün toplumlarda ayıptır; kişiyi küçülten davranışlardır. Çünkü insanı insan yapan birlikte yaşamaktır. Ortak yaşamın koşulu ise, nefse sahip çıkmaktır. Fedakârlık, nefis terbiyesinin daha da ileri götürülmesidir. Bu erdemler, insana acı vermez. Asıl büyük mutluluk kaynağı, kamu için yapılandadır. Bir insan, başkaları sayesinde yaşadığını anladığı kadar insandır. İnsan olduğumuzu anlamak, insanlığa vermeyi anlamaktır.
Hz Muhammed’in “müthiş” hadisi
Cumhuriyetimizin devrimci Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilâli kitabında Hz. Muhammed’in mala ve mülke düşkünlüğü değersizleştiren tavrını anlatır. Kemalist Devrimin önde gelen devlet ve düşün adamı, Hz Muhammed’in hadisine dayanarak bir devlet adamı portresi çiziyor:
“Devlet adamları fakir ölmelidirler ki, idare ettikleri milletler zengin ve mesut olsunlar. Devlet adamları cep doldurmaya kalkarlarsa millet, fakir, bedbaht olur, dava hezimete uğrar. Fakirlik içinde ölmek, devlet adamının, hele ihtilal şeflerinin süsüdür. İhtilal şefleri, devlet adamları fakirlikle taçlanırlar.” (Atatürk İhtilali I-II, Kaynak Yayınları, düzeltilmiş dördüncü basım, Nisan 2003, s. 66)
Hz. Muhammed’in o hadisini okuyunca, o zaman 12 yaşında olan Can Perinçek, “müthiş” dedi. Can bugün 19 yaşında. Hz Muhammed’in sözleri ise daha da müthiş oldu. Yedi yılda yığılan servetlere, boğaz sırtlarında sıralanan villalara, şehzadelere alınan gemiciklere, sultan hanımların parmaklarında gittikçe büyüyen pırlanta taşlara, kıyı bankalarından yayılan haberlere bakınca görüyoruz bu gerçekleri.
AKP düzeninde, iktidar sahiplerinin para peşinde koşmaları olağan sayılıyor. İçlerinde mal mülk sevdasına kapılmamış olan var mı, bilinmiyor. Belki de vardır. Ama öyle bir değerler sıralaması yaratmışlardır ki, köşeyi dönmeyenler garipseniyor.
Açılıp saçılan ibadet “şov”ları
ve üstü kapatılan “Üçe kapat”lar
Tayip Erdoğan’ın İsviçre bankalarındaki hesaplarını okyanustaki balıklar bile birbirlerine fısıldıyorlar. Yolsuzluklarını kendi ağızlarından anlattıkları telefon konuşmaları İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasına kadar girdi. Bizzat Tayyip Erdoğan, birlikte yasadışı işler çevirdiği şerikine “Üçe kapatın” diye talimatlar veriyor. Türkiye’de başbakan koltuğunda oturan zat, kendi itirafıyla bir şeyleri üçe kapatıyor. Kapatılan şeyin de üstü kapatılıyor.
Bugün Cuma. AKP liderleri, Cuma namazlarını âlâyü vâlâ ile kılıyorlar. Cuma çıkışlarına basın görevlileri ve kameralar özel olarak davet ediliyor. Namaz kılsınlar diye değil, AKP liderlerinin namaz kıldığını millete duyursunlar diye. Millet de öğrenmiş oluyor. Ama aynı millet İsviçre bankaları ve kıyı bankalarındaki gizli hesapları öğrenemiyor.
Bizim bildiğimiz Müslümanlığa göre, tersi olması gerekiyor. İbadet gizlidir, gösterişi olmaz. Liderlerin mal beyanları ise kamunun arşivinde olmalıdır.
“İbadet de gizlidir, cinayet de” diye bir söz var. AKP liderleri cinayette gizliliğe riayet ediyorlar ama ibadette gizliliğe değer vermiyorlar. Cinayetten kastettiğimiz, çeşitli yollardan özel mülkiyetlerine geçirdikleri “beytül mal”dır; başka deyişle kamu malıdır.