İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:HALK VAR SEN VAR MISIN?

“Ben varım” demeyi somut tanımlayalım: Teşkilâtlı mısın? Eğer tek at tek mızrak geldiysen Tandoğan Meydanına ve arabana atlayıp sıcak yuvana neşeli ıslıklar çalarak dönüyorsan, sen yoksun! Bir işe yaramazsın! Eğer yıkacaksak bu saltanatı, teşkilâtlı olmak farzdır...

Tarih:

“Ben varım” demeyi somut tanımlayalım: Teşkilâtlı mısın? Eğer tek at tek mızrak geldiysen Tandoğan Meydanına ve arabana atlayıp sıcak yuvana neşeli ıslıklar çalarak dönüyorsan, sen yoksun! Bir işe yaramazsın! Eğer yıkacaksak bu saltanatı, teşkilâtlı olmak farzdır. Bu davet bizim!

Umutsuzlara hep şunu söylemişimdir: Bu ülkede bir 2007 Baharı vardı. Tandoğan’dan Çağlayan, Gündoğdu ve Diyarbakır İstasyon Meydanı’na kadar toplam 10 milyonun üstünde insan ayağa kalktı. Özgür ve Çağdaş Türkiye’dir ayağa kalkan.

Lavoisier Kanunu
Ve Lavoisier Kanunu burada da geçerlidir: “Hiçbir şey yoktan varolmaz ve hiçbir şey yok olmaz.”
19 Mayıs 2012, İstiklal Caddesi.
26 Mayıs’ın kamu emekçileri.
16 Eylül 2012, Hatay.
29 Ekim Ulus Meydanı ve bütün Türkiye’nin Ulus Meydanları.
10 Kasım 2012, Anıtkabir.
Lavoisier Kanunu bir kez daha ispatlanmıştır.

İki yüzyıldır niçin savaşıyoruz?
Bu milletin arkasında dört devrimle taçlandırdığı iki yüzyıl var.
Büyük aydınlarımızdan Niyazi Berkes 1960’larda “İki Yüzyıldır Niçin Bocalıyoruz” kitabını yazmıştı. Şu soru bugün daha anlamlıdır:
İki yüzyıldır niçin savaşıyoruz?
Emperyalizme karşı iki yüzyıldır savaşan bizden başka kim var?
Namık Kemaller, Belgrat ormanlarında o ihtilâl teşkilâtını kurmasalar, bu büyük ayağa kalkış olmazdı.
1908’in ihtilalcileri, o arslan yürekli ittihatçılar olmasa, bugünün çağdaş Türkiyesi olmazdı.
Atatürk Devrimi bizi biz yaptı. En büyük işimizdir.
2007 Baharı, işte bu birikimlerin enerjisini ortaya çıkardı. Dünya tarihinin en büyük kitle hareketlerinden biriydi. Hâlâ 2007’den korkuyorlar.

Atatürk öldürülemezdi
2007, evet iktidar meselesini çözemedi. Öyle bir hedefi, öyle bir planı yoktu. Ama bilinçlerde derin izler bıraktı. Türkiye’nin sahipleri vardı. Atatürk ölmemişti, öldürülemezdi.
Devrimler ölmez.
Çünkü toplumun maddesini değiştirmişlerdi.

Ne kadar üfürükleseler de…
Karşıdevrim gelse bile, devrimin yarattığı bir toplum vardır.
Tarikatla, cemaatle, 4+4+4’le, uyuşturucuyla, bencillikle, muskayla, üfürükle o toplumun kanına girmişlerdir. Ama ne kadar üfürüklese, ne kadar tükürükleselerde, Türk Devriminin iki yüzyıldır yetiştirdiği kuşaklar, onların karşısına dikilir, yakasına yapışır, tahtını devirir, saltanatlarını yıkar, yıkacaktır. Devrimin adaletli ellerinden kurtuluş yoktur.

İşte 10 Kasım 2012!
10 Kasım 2012 Anıtkabir manzarası, Türkiye’nin geleceğine hükmeden büyük gücü ortaya koymuştur.
Onların Atatürk’e Yürüyüşü, devrimin ayak sesleridir.
2007’deki yürüyüş devam ediyor. Ama her kervan yolda düzülür, her yürüyüş kendisini aşarak ilerler. Yarın da, bugünü geçecektir.
Bugün Atatürk Devrimi daha teşkilâtlıdır. Ne yaptığını, nereye yürüdüğünü daha iyi biliyor. Yol haritası, yani stratejisi vardır, planı vardır. Örgütlü militan gücü vardır.

Büyük soru
29 Ekim’den 10 Kasım’a yaşadıklarımız ispatlanmıştır: Millet vardır, halk vardır. “Hani, halk nerede” diye soran umutsuzlarımız yanlış çıkmışlardır.
Bugün geldiğimiz konumda, Türkiye’nin emekçisiyle aydınıyla öncülerine sorumuz şudur:
- Halk var, sen var mısın?

Teşkilâtlı mısın?
“Ben varım” demeyi somut tanımlayalım:
Teşkilâtlı mısın?
Eğer tek at tek mızrak geldiysen Tandoğan Meydanına ve arabana atlayıp sıcak yuvana neşeli ıslıklar çalarak dönüyorsan, sen yoksun! Bir işe yaramazsın!

Bu davet bizim
Zevk için mi toplanıyoruz, yoksa özgür ve aydınlık bir toplum için mi?
Eğer yıkacaksak bu saltanatı, teşkilâtlı olmak farzdır.
Bu davet bizim!