O pankartı kim getirdi oraya? Kim arkasında poz verdi? Atlantik kıyılarına seslenmenin dayanılmaz hafifliği. Ertuğrul Özkök, Enis Berberoğlu ve Sedat Erginlerin görev tanımı. “Gazetecilere Özgürlük Kampanyası”nın iki yüzü. Gomonist suçlamasının bugünkü adı. Tarih bugünleri nasıl yazacak?
Riccardione o pankartı çevirmensiz okudu
Bu resim Odatv davası kapısını yansıtıyor. 27 Aralık 2011 günlü gazetelerde yayımlanmıştı.
Özgürlük mücadelesi tarihinin utancı
Türkiyemizin Sol hareketinin tarihinde Anglo-Sakson camiasından talepte bulunan bir pankart hatırlamıyorum.
Denebilir ki, bu pankart taşıyanlar da “Solcu” sınıflamasına girmez.
Ama arkasında yürüyenler?
Arkasında durup da poz verenler?
Riccardione “Basın Özgürlüğüne” ilgisini ısrarla ilan etmişti. Pankartçılar da belli ki iyi öğrenmişler.
CIA düdükleri çalınarak yapılan “Turuncu karşıdevrimler”, hep böyle Amerikanca pankartlarla başlamıştır.
“Ne var canım Enternasyonalist değil miyiz, bütün dünyaya sesleniyoruz.” diye savunması da hazırdır kuşkusuz. Her yolun her zaman bir izahı olmuştur.
Atlantik kıyılarına seslenen başka akıllı yok mu?
Deniz Gezmiş’in, Hasan Yalçın’ın, Mahir Çayan’ın elinde öyle bir pankart düşünebiliyor musunuz?
Amerika ve Avrupalı efendilerden özgürlük dilenen bir pankart?
1968’lere gitmeye gerek yok, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Amirallere Suikast, Andıç davalarının kapısında Atlantik kıyılarına seslenen bir pankart gördünüz mü, görebilir misiniz?
Silivri Kalası’nın kapısında Nöbet Çadırı var. Yüz küsûr gündür hiç mi akıllarına gelmedi, Uluslararası Camiadan özgürlük talep etmek?
Görev ve görevli tanımı
Bu pankart, aslında “Gazetecilere Özgürlük” kampanyasındaki çürüğü ortaya çıkarmıştır.
Kökü, Ertuğrul Özköklere, Enis Berberoğlu ve Sedat Erginlere uzanır.
Ertuğrul ve Enis Beyleri Ergenekon şemasına koyanlar, bir görevi ve görevliyi de tanımlamışlardı.
Görevli, siren düdükleri çalınca hemen tekmilini verir:
“Aman suçlular ile suçsuzları iyi ayırın.”
O şemaya bir tek onlar, yanlış yazılmıştır. Geri kalanı hakkında yargı gereğini yapar!
O talepte bulunanların tutuklanmasına gerek yoktur zaten. Onlar, kendilerini tutuklamış, hatta Fethullahçı Gladyo’nun tertibinde rol çalmışlardır. Fahri cemaatçi olarak, masumiyetlerini her gün bir kez daha ispat etmektedirler. İşleri hayli zordur. Onurdan fedakârlığı gerektirir.
Düşen de var düşmeyen de
“Gazetecilere Özgürlük” kuşkusuz bir meslek dayanışmasıdır. Ama bu kampanyayı, Türkiye’yi hedef alan büyük tertiple mücadeleden kaçınmak için icat ederseniz, Riccardione’nin gazetecisi konumuna düşersiniz! Düşenler de vardır, elbette düşmeyenler de!
Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay kardeşlerime her rastlayışımda, Ergenekon tertibinin Türkiye’yi hedef aldığını, arkasında ABD’nin bulunduğunu ve Fethullahçı Gladyo marifetiyle yürütüldüğünü ayaküstü anlatmaya çalışmışımdır. Onlar da bana hak vermişlerdir. “Bizde aynı görüşteyiz” demişlerdir.
İlhan Selçuk da Ergenekon’un hedefini doğru saptamıştı, kitabını da yazdı (Ergenekon Mergenekon).
Komünistler ile papazları karıştırmayalım!
Faşist uygulamaların özünde vardır, kantarın topuzu mutlaka kaçar. Komünistlerden başlar hikâyedeki gibi, papazlara kadar yönelir. Papazlar özgür olunca, ülkeye de özgürlük gelir!
Faşizmin başarısının sırrı, “Biz onlardan değiliz” dedirtebilmesindedir.
“Biz onlardan değiliz” açıklaması, suçu “Komünistlerin” üzerine atarak kabul eder; faşist uygulamayı destekler ve meşrulaştırır. Bir kesim mağduru yandaş haline getirir.
Faşist diktatörlüklerin kuruluşu, işte böyle desteklenir.
Emperyalistlerin ve gericilerin dünkü “Gomonist” suçlamasının yerini bugün “Ergenekoncu” almıştır. Aslında her iki kavram da, iki yüzyıldır dünyanın ezilenlerini simgeliyor.
Vatandaş Türkçe konuş!
Bir daha yazıyoruz: Tarih, bugünleri “Gazeteciler tutuklanmıştı” diye yazmayacaktır.
Tarih, Türkiye’nin bölünmesi ve ABD’nin koçbaşı haline getirilmesi için, TSK’ye, İşçi Partisi’ne ve yurtseverlere karşı Ergenekon operasyonu yapıldı diye yazacaktır.
O nedenle bugün özgürlük kampanyası yürütenler, ancak Türkçe konuşarak amaca ulaşabilirler.
Başımızı dik tutalım ki…
Riccardione’ye pankartlarla telgraf çekenler, “bizi iyice ezin, suyumuzu çıkarın” talebinde bulunuyorlar.
Düşmana “gizli tanık” olma istidadı gösterirsen, seni iyice ezer!
Başımızı dik tutalım ki, hep birlikte bu duvarları yıkalım!
Bugün başı dik tutmak, tertibin merkezini ve kapsamını doğru saptamakla olur. Gazeteci, Hasdal’daki generaline, subayına sahip çıkarsa, özgürlük mücadelesi verir. Yoksa ele güne rezil olur.
KİRİŞ ALİ’YE NOT: Başın her zamanki gibi dik! Sevgiyle ve özlemle izliyorum aziz kardeşim. Yürekten selam!