Cumhuriyet varsa, cemaat olamaz. Cemaatler varsa, cumhuriyet yıkılır.
Cemaat, yalnız cumhuriyeti değil, milleti de yıkıma uğratır ve uğratmaktadır.
Kemalist Devrim döneminde cumhuriyetin devleti vardı ve toplumu cumhurlaştırıyordu. Bugün devlet yeniden saltanat sahiplerinin eline geçmiştir ve toplumu cemaatleştiriyorlar. Bugün savaş, hâlâ saltanata karşıdır. Görev, saltanatı yıkmak ve Atatürk Cumhuriyetini devrimci temelleri üzerinde yeniden kurmaktır.
Türkçe cumhuriyetin karşılığı, Batı dillerinin hemen hepsinde Latince kökenli respublica sözcüğüdür. Res, Latincede mal demek. Public ise kamu anlamına geliyor. Respublica, kamu malı anlamında. Cumhuriyet, kamunundur; kamusallıktır.
Arapça cumhur, toplum anlamında. Cumhuriyet sözcüğünü ise, Türkçemize toplumsallık diye çevirebiliriz. Arapça karşılığı da, Latince karşılığı gibi topluma ve kamuya işaret ediyor.
Cumhuriyet yalnız devlet biçimi değil
aynı zamanda toplum düzeni
Cumhuriyet, bir devlet biçimidir. En basit tanımı, devlet iktidarının babadan oğula geçmediği devlet rejimidir. Bu anlamda, Roma’da da cumhuriyet dönemleri oldu. Ancak asıl çağdaş cumhuriyet, kralların taclarını ve tahtlarını deviren demokratik devrimlerin ürünüdür.
Bu açıdan cumhuriyet, aynı zamanda bir toplum düzenine denk düşer. Krallık ve padişahlık dönemlerinde, babadan oğula geçen yalnız taht ve tac değildir. Ağalık, beylik, şeyhlik de, miras yoluyla geçer. Bu açıdan cumhuriyet, yalnız kralları devirmedi; senyörlüğe, lordluğa, ağalığa, beyliğe ve şeyhliğe de son verdi. Cumhuriyet, demokratik devrimle kurulan toplumun omuzlarında yükselir.
Atatürk’ün „Türkiye, şeyhler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz“ sözü, cumhuriyetin toplumsal ilişkilerini tanımlar. Bu tanım, ayni zamanda bir cumhuriyet tanımıdır. Bu nedenle Ortaçağın cumhuriyeti olmaz. Türkiye Cumhuriyeti, saltanata yalnız devletin merkezinde değil, toplumsal düzlemde de son vermeyi amaçlamıştır.
Cumhuriyet, ağaları, şeyhleri temizlerken, onların marabalarını ve mensuplarını Ortaçağ bağımlılıklarından kurtarır. Cumhuriyet, toplumun Ortaçağ hakim sınıfları tarafından tarikatlar ve cemaatler biçiminde örgütlenmesini bütün toplumsal temelleriyle ortadan kaldırır; insanı özgürleştirir.
Cumhuriyetin Devrim Kanunları
Bu açıdan Anayasada Devrim Kanunları arasında sayılan 30 Kasım 1925 tarihinde tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, 26 Kasım 1934’te efendi, bey, paşa, ağa, hacı, hafız, hoca, molla gibi lakâp ve unvanların kaldırılması, Cumhuriyeti toplumsal temeline oturtmaya yönelik uygulamalardır. Bu kanunların gerekçeleri, Devrimci Cumhuriyetin bildirileridir; hepsi edebî değeri olan metinlerdir.
Devrim Kanunları, Anayasada özel koruma altındadır; anayasaya aykırılıkları ileri sürülemez. Başka deyişle “insan hakları”, “özgürlükler”, “hukuk devleti”, “eşitlik” gibi gerekçelerle o yasaları anayasaya aykırıdır diye kaldıramazsınız. Çünkü Türkiye’ye insan hakkını da, özgürlüğü de, hukuk devletini de, oldukları kadarıyla o kanunlar getirmiştir.
Cemaatler ve tarikatlar yasallaştı
Hem devlet katında, hem de toplum içinde örülen tarikat ve tekke ağı, Devrim Kanunlarını fiilen ortadan kaldırmıştır. AKP, Yeşil Mafya yanında cemaatlerin ve tarikatların partisidir. MHP de kısmen öyledir. CHP de, cemaatleşiyor ve seyitlerin şeyhlerin heykelleri önünde basın açıklamaları yapıyor.
AKP, Devrim Kanunlarını anayasanın dışına sürme kararındadır. CHP’nin Kılıçdaroğlu yönetimi de, Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun ağzından Tekke ve Zaviyelerin yeniden açılmasını savunmaktadır. Toplum içinde zaten hızla örgütlenen ve daha önemlisi iktidarda olan cemaatler ve tarikatlar, yazılı hukuk düzleminde de yasallaştırılmaktadır. Böylece saltanat kurumları geri getirilmektedir. Cemaat kafasıyla millî takım olamayacağı da son tecrübemizdir.
Cumhuriyetin yıkıldığının resmidir
Cumhuriyet varsa, cemaat olamaz.
Cemaatler varsa, cumhuriyet yıkılır.
Cemaat, yalnız cumhuriyeti değil, milleti de yıkıma uğratır ve uğratmaktadır. Türk milletinin anayasa dışına sürülmesi girişimi, bu sürecin hukuki sonucudur.
1945’ten 1980’e kadarki Küçük Amerika sürecinde, Türkiye Cumhuriyetinin temelleri oyuldu. 1980’den 2007 yılına kadar yaşadığımız karşıdevrim sonucunda devlet kurumları cumhuriyet düşmanlarının eline geçmiştir. Bugün yürütme, yasama ve hatta yargı organlarına saltanat sahipleri hükmetmektedir. Devlet katından tasfiye edilen cumhuriyet, cemaat ve tarikat ağıyla toplum içinde de ortadan kaldırılmaktadır. Saltanat, devletten topluma doğru yeniden örgütlenmektedir.
Kemalist Devrim döneminde cumhuriyetin devleti vardı ve toplumu cumhurlaştırıyordu. Bugün devlet yeniden saltanat sahiplerinin eline geçmiştir ve toplumu cemaatleştiriyorlar.
Bizim devlet katında korunacak bir cumhuriyetimiz kalmamıştır. Bunu kabul etmeden cumhuriyetçi olamayız. Çünkü bugün kurulu düzeni koruduğunuz zaman, saltanatı korumuş oluyorsunuz. Devlet, farazî bir örgütlenme değildir; devlet dedğiniz bugün Tayyip Erdoğandır; Abdullah Güldür; Fethullah Gülendir; Haşim Kılıçtır ve onlara topuk selamı verenlerdir. Siz bu heyetin temsil ettiği kurumlaşmaya cumhuriyet diyorsanız, Cumhuriyetiniz mübarek olsun.
Bugün savaş, hâlâ saltanata karşıdır. Görev, saltanatı yıkmak ve Atatürk Cumhuriyetini devrimci temelleri üzerinde yeniden kurmaktır.