Ermeni sorununda AKP yüksek diplomasisinin yaratıcılığı. Fransa’dan lütuf dileyenlerin perdeleri. Dersim özürüyle hangi özür tüneline girildi. Karşıdan gelen kamyon. Komutanlara uluslararası terbiye operasyonları.TSK, emir veremeyen komutan bunalımına itiliyor. Atıf Hocalar Ankara’yı ele geçirdi. Çare?
Bir zamanlar Dışişleri Bakanlığı vardı
Hepimiz sokak kavgalarından biliriz. Her suçlamaya verilen ilkel ve bayağı yanıt: “Sensin”dir.
AKP diplomasisinin yaratıcılığı da işte o kadar.
AKP’nin yüksek diplomasisi
Önce Tayyip Erdoğan’dan duyduk. Fransa’ya, “Biz de senin Ruanda çamaşırlarını ortaya dökeriz gibi bir şey söyledi. Bu yüksek diplomasiyi artık Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu sürdürüyor. Fransa’ya diyor ki, “Biz de gittiğimiz her ülkede Fransa sömürgeciliği üzerine konuşmayı başlatırız.” (Gazeteler, 19 Aralık 2011).
Biz zamanlar Türkiye’de Dışişleri Bakanlığı vardı. Bu dâhiyane buluşlar için Dışişleri bürokrasisine falan gerek bulunmuyor. Kahveden iki bıçkın çağırırsın, onlar da sana Fransa’ya nasıl cevap verileceğini bir güzel öğretirler. Öğrettikleri görülüyor.
Lütuf dilenmeye perde
BOP Eşbaşkanlığı’nın kurulması, Türkiye’de iç siyasetin de dış siyasetin de sonu olmuştur.
Başka devletin proje görevlisi, siyaset yapıcı değil, memurudur ve Ermeni soykırımı meselesinde de zavallı olmaya mahkûmdur.
O proje içinde, Türkiye adına, bütün sorunlar çıkmazdadır ve tek politika, lütuf dilenmektedir. Nitekim Davutoğlu, “Tarihle yüzleşmeye hazırız. Ama yüzleşme için bize imkân verin” diyor.
Ermenistan’ın başkenti Erivan’da yapılan bir NATO toplantısında bu talebi, AKP namına Halil Berktay da dillendirmişti. “Tayyip Erdoğan yönetimi soykırımı tanımaya kararlı ama zamana ihtiyacı var. Kamuoyunu ikna için imkân tanınmalı” diye özetlenecek konuşmalar yapmıştı.
Dersim özrüyle girizgâh
Tayyip Erdoğan’ın Dersim özrü, aslında Ermeni soykırımını tanımaya yönelik bir hazırlık eylemiydi. Kamuoyu adım adım Türkiye’nin emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadele kapsamındaki bütün eylemleri için özür tüneline sokulmuştur. Tünel tek yoldur ve karşıdan kamyon gelmektedir.
ABD güdümlü karşı devrim Türk devrimini dizleri üstüne çökertmekte ve tek tek her devrimci eylem için özür istemektedir. 1914–1922 arasındaki Kurtuluş Savaşımızın her aşaması, her eylemi özür kapsamındadır. İstiklalden İstiklal Mahkemelerine kadar, her şey özür konusudur.
İkinci İsrail’i yasallaştırma hazırlığı
Türkiye, adım adım Diyarbakır merkezli İkinci İsrail devletini kabule, yani bölünmeye hazırlanmaktadır. Ermeni soykırımı dayatması, bu planın en önemli araçlarından biridir.
Tarihte vatanının bütünlüğünü koruduğu için özür diletilen Türkiye, bugün toprak bütünlüğü için devletin yaptırım gücünü kullanamaz hale getirilmektedir. Vatanı silahla korumayı aklından geçirenler varsa, onlar yalnız dışarıdan emperyalistler tarafından değil, içerden “tarihiyle yüzleşen” bir kamuoyu tarafından da kuşatılmaktadır. Kuşatılan TSK’nin Genelkurmayı, kuşatma operasyonuna bugüne kadar “eller havaya” nakaratıyla cevap vermiştir. Suriye’ye karşı kışkırtıcı hazırlıklar bu teslimiyet politikasının geri dönülmez aşamalara sürüklendiği kaygılarını güçlendiriyor.
Emir verecek komutan bunalımı
Bu sıfatları yazarken, haberler, Tunceli’deki sokaklardan Korg. Abdullah Alpdoğan’ın adının silindiğini veriyordu (19 Aralık akşam haberleri).
Korg. Alpdoğan’ın uygulamalarındaki yanlışlar değildir mesele. Bugün TSK’nin bütün komutanları, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumaya yönelik emir veremez duruma getirilmektedir; hatta büyük ölçüde getirilmiştir de! Bu komuta kademesi, “Uluslararası Ceza Divanı” terbiyesiyle bu vatanı koruma görevini yerine getiremez. O nedenle bu ruh halinden kurtulmak, yaşamsal önemdedir. Aksi halde TSK, emir verecek komutan bunalımına girer. Kuşatma oraya gidiyor. General Muğlalı ve Abdullah Alpdoğan operasyonları, bir tarih değerlendirmesi değil, bugünkü komuta kademesini terbiye operasyonlarıdır.
Fransa’dan dilendikleri
Kamuoyu aldatılıyor. Fransa’nın arkasında ABD bulunuyor. Fransa Meclisine getirilen tasarı, Ermeni oyları için değil, Türkiye’yi BOP görevinde terbiye ve bölünmeye teslim olması içindir. Suriye’ye karşı kışkırtmalar gündemdeki görevdir.
Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve AKP ricali, bütünüyle emperyalist planın içindedirler.
Batılı devletlerle tek meseleleri, bu planın Türkiye’nin iç direncini hesap ederek yürütülmesidir. Fransa’dan dilenen de budur. Kamuoyunu aldatmak için yapılan sahte gösterilerde artık uzmanlık kazanmışlardır. “One minute” dedikleri İsrail ile birlikte Suriye’yi bitirme görevinin içindedirler.
İç cephede Atıf Hoca görevi
İç cephedeki görevlerine ise, Dersim’de Atatürk ve arkadaşlarını katil ilan ederek başlamışlardır. 1915–1923 yılları arasındaki vatan savunmasını, “Katliamlar dizisi” olarak ilan etmek için bütün hazırlıklar yapılmıştır.
İngiliz altınlarıyla Ankara’daki Mustafa Kemal yönetiminin üzerine sürülenler, bugün iktidar makamındadır. Düşman tayyarelerinden bildirileri atılan İskilipli Atıf Hocalar, Ankara’yı 1920’lerde yapamamışlardı ama bugün ele geçirmişlerdir.
Büyük yalancının küçük yalancıları
Libya, Suriye ve İran’a karşı ABD ve Fransa’nın güdümünde katliamlar örgütleyenlerin soykırım yalanına karşı koymaları mümkün değildir. Onlar, bu yalanın sinsi ortaklarıdır. Büyük yalancının her zaman küçük yalancıları olmuştur.
Temel siyaset
Ermeni soykırımı yalanına karşı koymak ve bu hayâsız saldırıyı püskürtmek için temel siyaset, emperyalizme karşı dik durmaktır.
Dün, 1914–1922 arasında vatan savunması yaptığımız için, emperyalizmin psikolojik savaş kampanyasının hedefi olduk. Bugün de vatanımızın gözlerimizin önünde açıkça ve fiilen bölündüğü koşullarda, aynı kampanyanın hedefiyiz.
YARIN: Ermeni soykırımı yalanına karşı doğru strateji ve siyaset.