Erdemli bilim adamına, hiçbir otorite, para, şöhret tutkusu ve diğer sıradan ilgiler, baş eğdiremez; diz çökertemez.Türkiye’nin kaç Ali Dinçol’u var; kaç Müşfik Kenter’i var, Türkiye’nin ağırlığı en sonunda bu sorunun cevabındadır ve gerisi yalandır.
Önümde okumam için 27 Nisan günü ölüm yatağından yolladığı son çalışması duruyor. Altını çizmiş, çizmiş, çizmişim.
Başlık: “MÖ 2. Bin yılda Doğu Akdeniz Havzasında Ekonomik Çıkar Çatışmaları.”
Prof. Dr. Ali Dinçol ve eşi Prof. Dr. Belkıs Dinçol, birlikte yazmışlar. Birbirlerine her yerde yakışıyorlar.
Soğuk su ile yuğulanlar
15 Ağustos günlü Aydınlık’ın 6. sayfasında bir küçük başlık: “Ali Dinçol’a hüzünlü veda.”
Diğer gazetelerde arıyorum Ali Dinçol’u! Hayır, bir haber yok.
Erdemli bilim adamının ölümü de, Yunus Emre’nin ölümü gibidir; soğuk su ile yuğulurlar.
Nasıl bir Türkiye
Kendime soruyorum: Nasıl bir Türkiye özlüyorsun?
Prof. Ali Dinçol’un ölümünü derinden duyan bir Türkiye!
Kendisini ayakta tutan değerlerin farkında olan bir Türkiye!
Bilimin, araştırmanın ve keşfetmenin verdiği eşsiz mutluluğu hayatın merkezine koyan bir Türkiye!
Merak eden bir Türkiye!
Onbinlerce Hitit uzmanı, onbinlerce Sümer uzmanı olan bir Türkiye!
Erdemli yurttaşların Türkiyesi!
Erdemli bilim adamını
Kim teslim alabilir
Prof. Dr. Ali Dinçol, İstanbul Üniversitesi Türk Eskiçağ Bilimleri Bölümü Başkanıydı. Hitit ve Urartu tarihi araştırmaların dünya ölçeğindeydi. Bunların yazılmasıyla, bilinmesiyle hiç ilgilenmezdi. Yeter ki Büyük İskender gölge etmesin, başka bir ihsan istemezdi. Bilimsel çalışmadan beklediği tek karşılık, keşfetmek, gerçeğe bir adım daha yaklaşmaktı.
Öğrenme ve bilme tutkusu, araştırmanın verdiği tarif edilmez sevinçler: Bunları tanımıştı.
Özgürlüğünü, kimse onun elinden alamazdı!
Erdemli bilim adamını bir tek ölüm teslim alabilir. Bu da bir doğa gerçeğidir ve bilimin içindedir.
Erdemli bilim adamına, hiçbir otorite, para, şöhret tutkusu ve diğer sıradan ilgiler, baş eğdiremez; diz çökertemez.
Türkiye’nin kaç Ali Dinçol’u var; kaç Müşfik Kenter’i var, Türkiye’nin ağırlığı en sonunda bu sorunun cevabındadır ve gerisi yalandır.
4+4+4’lerle yok edilmek istenen Cumhuriyet, Ali Dinçolların, Müşfik Kenterlerin Cumhuriyetidir.
Yapamadıklarını hayal etmek
Prof. Dr. Ali Dinçol’un bu dünyadan gidişi, insana dehşet veriyor. Evet eserleri var, ama canlı, araştıran, üreten bir beyinin yerini hangi tablet tutabilir ki!
Ve her gerçek bilim adamının arkasından, onun henüz yapamadığı, ama yapacak olduklarını düşününüz; yoksulluğumuz oradadır. Yaptıkları, cevap değildir, yapacaklarını hayal etmek, bizde uçsuz bucaksız bir yalnızlık duygusu uyandırır.
Sonsuzu bilmek ve
Sonsuz güzellik
İnsanın bir yaratıcı arayışı, aslında bilmeyi ve sanatsal yaratıcılığı sonsuzlaştırma özlemidir. Ölümsüz bir yaratıcılık, insanın ötesindedir; doğanın da ötesindedir.
İnsanın bilinciyle ve eliyle ulaşamadığı o sonsuzda bir hükümdarın üretilmesi, dünyaya hükmedenlerin en büyük buluşudur!
Gerçek bilim adamı ve gerçek yaratıcı, bizi bütün hükümdarlardan kurtarma uğraşında erdemlerle yoğrulurlar. İşte Ali Dinçol, tarif edemediğim öyle bir insandı.
Benim kahramanım
Bir dünya düşünün, herkesin, Ali Dinçol, herkesin Müşfik Kenter olduğu bir dünya!
Hayal mi?
Ali Dinçol bizim içimizden çıktığına göre, bir gün erdemliler toplumuna kavuşmak, hakiki bir özlemdir. Niçin olmasın?
O zaman, bizi bayağılığa, sıradanlığa, domuzca zevklere, sığlığa hapsetmek isteyenler, o hükümdarlardır.
Ve her hükümdarı tahtından alaşağı edecek kahramanlar vardır.
Genç kuşakların önüne kahramanlar koymalıyız.
Benim kahramanım Prof. Dr. Ali Dinçol’dur.